“Olman gerektiğini düşündüğün kişiyi bırak ve kendini kucakla.”
Brené Brown
Kendi içimde irdelediğim meselelerden biridir “kendini kabul etme” meselesi. Hatta şöyle demek daha doğru olabilir: Kendini olduğun gibi kabul etmek… Belki siz de zaman zaman düşünüyorsunuzdur veya bu yazının kendi içinizde bir yansımasını bulabilirsiniz.
Benim bir kendim olduğum halim var, bir de dünyaya gösterdiğim halim. Gösterdiğim halimi aslında adı üstünde görebilmek ve tanıyabilmek daha kolay. Olduğum halimi kabul etmek için ise öncelikle nasıl biri olduğumu bilebilmem gerek. Başkalarının onayını gözetmediğim, benim hakkında ne düşüneceklerine aldırmadığım ve özgürce kendim olmaktan gurur duyduğum halim nasıl olurdu? Sahi, tanıyor muyuz kendimizin o halini? Bir düşüncemizi mesela, yargılanma pahasına sahiplenebiliyor muyuz? Veya almak istemediğimiz bir sorumluluğa karşı “Hayır, ben bunu yapamam” diyebiliyor muyuz? Üzerine düşünüyor muyuz hayatta neyi sevip neyi sevmediğimizin?
Bir kabuk var sanki, bir de onun altındaki ben. Eğer ben kabuğun altındaki halimi dünyaya göstermekten bu kadar çekiniyorsam, bu, başta ben onu kabul etmediğim için olabilir. Ben kendi kendimi kabul etmiyorken, dışarıdaki dünyaya içimdeki kendimi nasıl kabul ettirebilirim, öyle değil mi? Kendimle yüzleşmemek adına pek çok farklı şekilde kendimden kaçabilirim. Ancak bazı işaretler vardır; bir şeylerin içine sinmeme hali, rahatsızlık hissiyatı burada kendim olmadığım konusunda yol gösterici olabilir. İşte böyle böyle kendime bakıp üzerimden bana ait olmayanları silkeleyebilirsem, olduğum halimi görüp, kabul edebilirim.
Belki de en çok yargıladığım kişi kendimim. Üstelik kendimi başkalarıyla karşılaştırmak kendime yapabileceğim en büyük kötülüklerden biri. “Kıyaslamayı başkalarıyla değil, kendisiyle yapan sürekli gelişir” demiş Doğan Cüceloğlu. Kendimi olduğum halimle kabul edebilmem için bu kabul halinin suçluluk, yetersizlik, kendini beğenme veya yerme gibi duygular barındırmamasını bekleriz. Evet, milyarlarca insan içinde her birimizden bir tane var, ancak biz kendimiz olmaktan kaçınıp başkaları gibi olmaya çalıştığımızda kendi özgünlüğümüzün ne anlamı kalır, öyle değil mi?
Ben kendim olmaya yaklaştığımda yakın çevrem, yani ailem, eşim/sevgilim, arkadaşım tarafından sürekli olarak eleştiriliyorsam eğer, tam aksi yöne, yani kendim olmamaya, kendiliğimi paylaşmamaya doğru ilerlemem olasıdır. Burada belki “Onlar da beni eleştirmesinler” demektense, öncelikle kendi penceremden bir değerlendirme yapmam iyi olur. Eğer benden talep edilen bana uymuyorsa sağlıklı bir sınır çizebilirim. Sınır çizebilme konusunda internette pek çok faydalı kaynak bulabilirsiniz. Ne demek oluyor bu? Eğer ki bir yönde, bir yolda güçlenmek ve sağlam bir temel oluşturmak istiyorsam, o sürecin gerçekten içimden gelmesi, yani özümün beni oraya çekmesi gerekir. Çevreden gelen sesleri kısıp, “İçimden böyle geliyor” hissiyatının peşine düşmek bu noktada değerli olur.
İçinizde oluşan duygu veya düşünceler varsa paylaşmanızdan memnuniyet duyarım. Koçluk süreci ile ilgili bilgi almak için beyza@dorecoaching.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Kendi güvenli alanınızı oluşturmak için sınırlarınızı fark edin