X

Kendini kabul etme hali: “Olanı olduğu gibi görmek”

Kendimizi ne kadar kabul ediyoruz?
İyiye ve sevgiye ulaşma yolunda mükemmelliği arayanlardan mıyız?
Ya da iyileşme haline bağımlı mı oluyoruz?

Bazen adım atma, bazen olanı gözlemleme zamanıdır. Hayatın doğal akışında iyileşir ya da yaralanırız. İyileşmek her zaman çaba içermez. Tabii ki kendimiz için adım atmak kıymetli bir çabadır. Fakat bu zorundalıkla değil, oluşla ve akışla olacak bir şeydir. “Zorla güzellik olmaz” gerçekten, severek ve hissederek güzellik olur. Hayatımızdaki her güzellik bazı şeyleri kabul ederek gerçekleşir. Kötü yanlarımızı ya da huzursuz hallerimizi kabul ederek güzel görebiliriz aslında. Çünkü olanı görmeye kalbimiz açılmıştır.

İnsanız ve içimizde her zaman o kara nokta, kötü yanlar ve huysuzluklar olacaktır. Hiç beklemediğimiz an bağıracak, kızacak ve ağlayacağız. Duygular beklenmedik anlar kendini gösterir. Zaten hayatın sürprizi ve bilinmezliği de buradadır. Çok kötü geçiyormuş gibi gelen bir günün akşamı, harika duygularla bitebilir veya tam tersi olabilir. Biz daima iyi ya da mutlunun aktığı bir dünyada değiliz. Biz renklerin içindeyiz, renk rengiz. Bu yüzden daima farklılık, yenilik olacaktır. Bunun aralığı herkeste farklıdır.

Herkesin durağan zamanı başka, değişim anları başkadır. Yaş ve deneyimlerin etkisi ile de yenileniriz ama en çok, kendimizi tanıdıkça ve bazı yanlarımıza “mm okey bu da böyleymiş” dedikçe, kabul ile gelen bir yenilenme vardır. Her şey durağan gibi gelirken, bazı tavırlarımızı gördükçe zorlanırız. Ya da başka insanların tavırlarını gördükçe zorlanırız. Onlarda kabul edemediğimiz durumlar, kendimizde kabul etmediğimizden kaynaklıdır.

Bir düşünelim, eğer ailemizden ya da arkadaşımızdan birinin bir huyunu ters diye nitelendirmeseydik ne olurdu? Kendimizde nelerin olmayacağı listesini çıkaramazdık. Dışarıdaki kötü, iyi diye değerlendirdiğimiz her şey kendimiz için seçtiğimiz şeylerdir. Fakat yargısız biri olacağım demek zordur, insan yargılı bir varlıktır ve yargılarıyla seçer. Belki “dışarıyı daha az yargılayacağım” şeklinde bir cümle kurulabilir. Bu cümle seçilince, kendini böyle görüp kabul edersin. Aileden ya da arkadaşından biri bu huyu edinmiş ve dışarıdaki insanları yargılıyorsa bu onun seçimidir. Ve sen dışarıyı yargılamıyorum diye kendini yargısız sanarken, bu tavrı seçmiş aile üyesi ya da arkadaşını fark etmeden yargılıyor olabilirsin. Ve o zaman aynı döngünün içine sen de dahil olursun. İşte gerçek kabul hali; “bu tavrı ben seçtim ama diğerlerinin seçip seçmemesi benimle ilgili değildir” dediğinde, diğerleri yakının da olsa zıttını yaptığında duygu durumu olarak nötr kalabilmek senin de tavrını değiştirdiğini gösterir. Ya da bazen yargı yapabilirsin ve “ Ben yargılamayı sevmiyorum, bunu niye yaptım şimdi?” diye düşünüp kendini suçlamak yerine, insan olduğunu arada başka duyguları da deneyimlemeye yerin olduğunu hatırla. Ya da bunu yapma sebebinin arkasını gör.

Kendini iyi biri olarak tanımlarken; gerilme konusunda, dikkat konusunda veya başka birçok konuda yaptığın hatalar olabilir. Başkası için de bu “kötü” olarak değerlendirilmektedir. Bu yüzden ne sen ne de diğeri saf iyi veya kötü olabilir. Seçimler deryasında yüzüyoruz. Bu yüzden herkesin kendinde kabul ettiği yan başkadır. Sen de kendi yanlarını (iyileri, kötüleri, renklerini) kabul et, sana iyi gelmiyor ve değiştirebileceğine inanıyorsan adım at. Ama hiçbir şey için zorlama, bazen o rengini kabul etmek daha iyi bir seçimdir, ya da o rengin değişmesi için öğrenmen gereken dersler vardır.

Kendini kabul etmek, insan olma yoluna huzurla bakmaktır. Bazen çocuk, bazen olgun olduğuna, bazen hatalar yaptığına bazen iyi hissettirdiğine dair bir yolculuk, insan olmak.

Kendimizi kabul etmek, bir ego seçimi olmamalı. Gerçekten kendimizi kabul ettiğimizde, dışarıdaki herkesin rengi ve seçimini bir yerde kabul ederiz, bu onların yolu ve karmasıdır. Her kabul etmeme hali bizi de huzursuz eder. Çünkü dışarda ya da içimizde hoşumuza gitmeyen bir şey vardır, hep olacaktır. Sevgi yolunda eğitiyorsak kendimizi, sevginin içinde bu kara leke de vardır, bunu bildiğimiz zaman kabul hali kolaylaşabilir.

Sevgi yoluna kalbimizi açmak istiyorsak, karanlığımız ve gölgelerimizle yüzleşmeliyiz. “Ben yüzleştim bitti.” demek yerine, herkesin bu yanının olduğunu ve bu yüzleşmenin hep devam ettiğini fark etmeliyiz. Herkes yüzleşmek zorunda mıdır sizce? Bazen o saf kötü dediğimiz kişi bize dünyada bir öğretici değil midir? Biz deneyerek, görerek şefkat alanına girer ya da bazı seçimler yaparız.

Bu dünya anaokulu tadında bir yer olduğu için, anaokulunda öğretmen her çocuğa aynı sevgiyle yaklaşır. Velisi ona kötü davranmış bir çocuk, okulda herkesin canını yakmak isteyebilir. Bu bize acı da verse, öğretmeye başlar. Biz sevgiyi bulmak için acıyı kabul ederiz. Işığı bulmak için de karanlığı… Bazılarımız da etmez, dünyanın dengesinde olması gerektiği tarafı seçer. Dualiteyi sürdürür. Bu planın düzenidir ve buna yanlış diyemeyiz.

Bu dünyada yapabileceğimiz en güzel şey, bütün duyguları görmek bütün hisleri kabul etmek. Samimiyet, sıcak ve sevgi dolu mudur her zaman? Hiç sevdiğiniz birine, sizi anlamadığı için bağırmadınız mı? Onun üzülmesini gördüğünüz için değişmesini istemediniz mi? Bağırmanın arkasında bir “Ben seni seviyorum bu yüzden beni anla istiyorum.” ya da değiştirme çabasının arkasında “Ben seni seviyorum bu yüzden acı çekme ve değiş.” gibi cümleler olamaz mı?

Samimiyet işte bazen bu çabadır, sadece kurtarıcı rolünün arkasına gizlenir. Kurtarıcı değiliz, izleyiciyiz. Bu yüzden bu tür bir samimiyet eğer kurtarıcı rolü üstlenmişse, pek de samimi değildir. Ama o beklenmedik duygu durumunu (bağırmak, kızmak, yargılamak…) yaşayabildiğiniz için, size alan açılmıştır, bu alanda samimisinizdir. Bu fark etmeniz gereken, içinizde taşıdığınız duygular ve düşüncelerle bağlı olabilir.

Bazen karşımızdaki anlamamayı ve acıyı seçebilir. Ya da anlama ve acıyı aşma yolu sizin tarafınızdan değil, kendi tarafından bulunacaktır. Bu yüzden o kişinin anlamamasını kabul etmeli, kendi zamanında anlaması için alan açmalı. Aynı şekilde acısını deneyimleyen insana (aşamadığı zor bir psikolojik alandaysa yardım etmeli fakat yoluna karışmamalı) alan tanımalı. Her ruhun öğrenme ve dünyaya verme alanı başka olabilir, benzer de olabilir.

Bu dünyada herkes herkesi kabul etmeyebilir, sen de etmeyebilirsin. Sınırlarınız ve değerleriniz ortak olmayabilir. Ama o insanın varlığını kabul edersin, “Evet o bu deneyimi yaşıyor kabul ama hayatıma almayı kabul etmiyorum.” diyebilirsiniz. Ama kendini kabul etmek, en öze giden yol. Yaşamını tıkadıysan, dışarıya adım atamıyorsan, kabul hali dışarıya adım atmanı da kolaylaştırır.

Bazen egomuz yüzünden kendimizi kabul etmeyiz, “Hayır bunu yapamaz, bağıramaz, kızamaz, hata yapamaz, laf sokamaz.” birçok -mazımız vardır. Evet belki de seçimlerimizle sınırlarımızı belirledik ama o sınırlardan kendimize hapishane mi yaptık? Kendimizi kabul edelim derken bu alandan çıkmayalım, çıkanı da kabul etmeyelim demiş olabilir miyiz? Her yerde kendimize benzer olanı mı aradık, diğerlerini kabul etmediğimizi görmeyelim diye?

Kabul ettiğimizi, sevgi yolunda olduğumuzu görmek için kabilemizi arıyor olabiliriz. Ama arka sokağında yaşayan, komşun olan, dünyanın bir ucunda olan insanlar var. Senden bambaşka huylara sahip, sınırlara ve tavırlara sahip. Senin gibi değerlere sahip olmayan insanlarla bir arada olsaydın, ne kadar kabul halinde olurdun? Evet onlar sana zarar verebilir ama irade meselesidir. Eğer sen iradeliysen diğerlerinin huyları seni ilgilendirmez. Kabul etme halinde önemli bir irade ve diğer insanların yoluna saygı gerekir. Çünkü onlara duyduğun saygı, içindeki sonsuz evren sevgisine ve düzene olan güvenden kaynaklıdır.

Tanrıcılık oynamazsın, olanı deneyimlersin, macerasına kapılırsın dünyanın. Bu yüzden mutlak iyi ve mutlak sınırları arayarak kabul etmek olmaz. İrade güçlenerek, zayıf yanları görerek, kendini iyi hissettiğin huyları kabul ederek, dışarıya ve kendine zarar vermediğini anlayarak kabul edersin. Bazen etmek istemezsen de inatlaşmana gerek yok. O tarafın sevmediğin için zaten zamanla değişecektir. Sadece sevmiyorum demek yerine iradeyi ön plana alıp, çabalamak iyi gelebilir. Bazen de çabasız bir oluş halini kucaklamak. Çabalama, olduğun gibi olmak, yeterli olduğunu bilmek. Hiçbir yeteneğin, işin, gücün ve sevdiklerin bile olmasa kendini sever miydin? buraya bakmak ve saf varoluşuna saygı duyup, onu kabul etmek kıymetli.

O zaman hangi yeteneğe sahip olursan ol, değerlerin sınırların ne olursa olsun, gerçek bir “kabul” hali olur. Şunu, bunu da yaparsam diye liste çıkarıp kendini kabul etmek, saf sevgi içeren bir yol değildir. O yapılacaklar listesidir, kendine açacağın kucak ise tıpkı saf bebek haline, sadece ağlayıp yemek yiyen haline sarılabilmektir. Niye kabul edemiyorum diyorsan da kendini gözlem halin aktiftir. Öğrendiğin yeni şeyler, ayırt etmeye çalıştığın bir dünya vardır. Bu aşamaları da deneyimlemek, hayatla bu şekilde yürümek sana en derin yüzleşmeyi ve belki de kucaklamayı getirir. Aynaya şefkatle bak, orada her şey var.

İlginizi çekebilir: Kendinle ve duygularınla kalabilme hali: Her duygu durumuna izin verebilir misin?

Serenay Köseoğlu: Serenay 2018'de Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Film Tasarımı bölümünden mezun oldu. Okuldayken film çözümlemeleri ile birlikte, sembolizme ve psikolojiye merak saldı. İnsan zihni ve eylemlerini anlamaya çalışırken, Jung ve Freud ile yolculuğuna başladı. Zihnin, bedenden bağımsız olmadığını anladıktan sonra, bütünlüğü kavramak için bedenle derinleşme pratikleri yaptı. Modern dans dersleri aldıktan sonra, köklenmek ve bırakmak eylemleriyle tanıştı. Yin yoga ve hatha yoga atölyelerine katılarak yoluna devam etti. Son 2 aydır "Belly Dance ile Derinleşme" pratiği içerisinde, bedenin kıvrımlarını ve sınırlarını keşfediyor. Elementlerin hislerdeki ve bedendeki yansımalarını inceliyor. Integral Coach'u ile değer ve güven kavramlarına çalıştıktan sonra, öze yakınlaştıran bu pratikleri hatırlatmak istiyor. Dinginliği ve sadeliği deneyimlemek için, mindfulness atölyelerine katılıyor. Meditatif dans pratiklerine devam ediyor. Bu yolda yeni yeni keşfettiği tantric yogadan besleniyor. Psikoloji ve Ezoterizm alanında okumalar yapıyor, beden ve zihin arası sık sık gezintilere çıkıyor. Sevdiği birçok şeye; dansa, yemek yapmaya, iletişime ve tasarlamaya "Yaşama Sanatı" olarak bakıyor. Birkaç reklam ajansında metin yazarlığı ve prodüksiyon çalışması yaptıktan sonra, kreatif alanda yazmaya ve üretmeye devam ediyor. Mikro ve makro kozmosu anlamaya çalışırken, sık sık yazı yazan ve oluşu deneyimleyen bir öğrenci.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale