X

Kendini gözlemlemek: Atalarımızdan öğreneceklerimiz var

Doğa bir virüsü aktive etti; adı corona. Doğanın bozduğumuz dengesi yeniden bulunsun, dünyanın kirlettiğimiz her bir kaynağı dinlenip kendisini yeniden temizlesin, insan olarak bizler; unuttuğumuz durmak kavramını hatırlayalım, hayatın içinde yavaş hareket etmek neydi deneyimleyelim, içimizdeki karanlıklardan artık kaçmayalım ve yüzleşmek zorunda kalıp dönüşelim, kolektif bilinci el birliğiyle yükseltelim daha nice sebeplerce; bence korkudan artık sevgi düzeyine yerleşelim diye aktive oldu bu virüs.

Geldi geleli büyük bir çoğunluğumuz evlerimizde farklı farklı hislerden, hallerden geçiyoruz. Ben kendi adıma bir an korku, bir an rahatlama, diğer an aşk, başka bir an neşe ve hemen ardından endişe gibi sürekli girip çıktığımı gözlemliyorum duygulara. Dışarıdan gözlemleyip içinde kaybolmadığımda evet hayat o kadar zor olmuyor ve bunu hepinize de tavsiye ederim.

Nasıl bir şey biliyor musunuz? Sanki her hareketimi, hislerimi, hislerimin sebep olduğu davranışları ince ince gözlemleyen birisi var ve o gözlemleyen kişi dışarıdan biri değil de yine benmişim gibi düşünebilirsiniz. Bu gözlemleme durumu tabiî ki bir anda pat diye olmuyor. O da kas gibi. Çalıştırdıkça, kullandıkça gelişiyor. Bu noktada da düzenli meditasyon pratiklerimin inanılmaz faydasını gördüğümü söylemeliyim. Sanki gözlemci Gamze’nin elinde her an fener; günlük hayatımda anlarımın içine “Bak burada bir şey var!” diye ışık tutuyor gözüme, kulağıma, burnuma, kalbime gibi. Ve kendimle ilgili bir sürü farkındalık anlarının içinde buluyorum kendimi; elimde sürekli not defteri.

Bugün de yazıya başlamadan önce kendime kendimden ne notlar gelmiş belki beraber üzerinde konuşuruz diye bakayım dedim; çekildim bir tanesinin içine. Bugün sizlerle kendime olan bu minik notun üzerinde durmak isterim.

Öncelikle evde kaldığımız bu son 1 aya baktığımda; ben normal hayatımda bile yoğun oluğumu fark ediyorum. Sürekli meditasyonlar, yogalar, belgeseller, eğitimler, kitaplar, ha bir de online sosyalleşmeler. Asla bitmiyor. 1 ayımı bu şekilde geçirdikten sonra yeni yeni anlıyorum ki kendime durmak için hiçbir alan yaratmıyormuşum. Aslında yavaşlamamız ve durabilmemiz için doğa tarafından açılan bu alanda ben durmanın aksine sürekli hareket ve koşturma haline yönelmişim. Ruhumda gezindiğimi sanırken zihnimin sarmallarında takılı kalmışım. Nefes alıyorum sanırken, soluk soluğa kalmışım. Evet yeni fark ediyorum.

Fark etmeye başladığımdan beri ise günlerim; daha doğrusu anlarım; kendimi her bu zihniyete girdiğim her anı yakalayıp telkin etmekle geçmeye başladı.

Dur Gamze. Koşmana gerek yok, sakin ol. Yetişeceğin bir yer yok. Kaybettiğin bir zaman yok çünkü zamanın kendisi sensin. Boş anlardan korkmana gerek yok çünkü boşluktan varolan sensin. Bu halinle tamsın. Eksik, gedik hiçbir şeyin yok. Sakin ol. Sahip olduğun bilgiler bir ömür sana yeter de artar bile. Geri ya da ileri diye bir şey yok. Bırak artık. Bırak ve şu an. Hiçbir şey yapmamanın nasıl hissettirdiğine bak. Endişe mi huzur mu? Her ne ise bırak kalsın orada. Korkmadığını ve hala durduğunu gördükçe ve sahiplenildiklerini anladıkça hislerin, sakinleşip dağılacaklar zaten ve ortalık tamamen bomboşluğa; yani sana kalacak.

Bu hatırlamalar ışığında şimdi içinde aktif olup yaptığım bir şeyim bitse: “Ee şimdi ne yapacağım, sıradaki?” dediğim ve böyle derken kendimi yakaladığım bu anlarımda tekrar ve tekrar telkinleri kulağımdan kalbime indirip duruyorum.

Durup penceremden doğaya bakmaya başladım. Ağaçlara, yapraklara, rüzgarın yaprakları kımıldatışına, geçip giden kuşlara bakmaya ve ağaçlara konanların ses tınılarını, şarkılarını dinlemeye başladım.

Ha, öyle çok kolay değil tabii baştan söyleyeyim! O durma anında da bir sürü histen geçiyor insan; kalkmak, bir şeylerle meşgul olmak istiyor. Ama ben kendime zaman tanımayı, kendimi; gelen hisleri o sırada da izlemeyi tercih ediyorum. Zihnim hemen hareket etmek, ruhum ise dinlenmek istiyor. Ve ben ruhumu dinlemeyi seçiyorum.

Şunu fark ettim ki doğaya bakmaya, doğayı izlemeye başlarsa insan; zamanla, ona dikkatini vere vere dilini anlamaya başlar. Hayvanları, ağaçları, bitkileri ayırt etmeye ve tanımaya başlar. Eski insanlar yani atalarımız tüm bu doğa bilgilerini nereden biliyorlarmış, müthişlermiş diye geçirirdim içimden ama anlamazdım nasıl bu kadar şeye hakim olduklarını. Kitap, defter, öğretmen yokken nasıl ve nereden öğreniyorlardı? Şimdi anlıyorum. Şimdi anlıyorum ki onların yiyecek bulmak ve tehlikelere karşı savaşmak, kaçmak dışında tek yaptıkları tüm gün; günün çok büyük bir çoğunluğu sessizce oturup çevrelerini gözlemlemekmiş. Tek öğretmen kitaplar değilmiş! Ne büyük bir kalıpmış bendeki. Doğanın kendisi koskoca bir öğretmenmiş aslında. Ben yeniden bakmaya başladığımda hatırladım…

Atalarımız pusulalarını doğanın kendisini yapmış. Doğayı izlemiş, ondan öğrenmiş, oradan beslenmiş, oraya bakmış ve onu korumuş. Muhteşem bir denge tutturmuşlar elele beraber binlerce yıl. İnsan doğaya gözü gibi bakmış, doğa da insanı evladı gibi beslemiş.

Şimdi, günümüz dünyasında ise binlerce yıldır bu şekilde yaşayan biz değilmişiz gibi bırakın iletişim kurmayı; yakıp yıkmaya, üzerine tonlarca beton yapılar dökmeye, ezmeye, yok etmeye başladık. Nefesimizdi tabiat; kendi nefesimizi kesip kendimizi boğmaya başladık. Bunu neden, ne zaman yapmaya başladık bilmiyorum ama şimdi görüyorum ki bu net bir biçimde bilinç kaybı. Başka bir açıklama getiremiyorum.

Ben bu bilinç kaybının yaşandığı sıralarda doğan ve yaşamını sürdüren bir insan olarak atalarımızın doğayla ilgili müthiş bilgileri nasıl elde ettiğini anlayamıyordum fakat sadece belki iki defa dikkatimi yeşile verince “hatırladım”. Hatırladım diyorum çünkü tüm bu bilgiler, atalarımızın yaşayış şekilleri, görüp duydukları her şey dna’larımızda mevcut. Biz zaten onlarla yaşıyoruz. Sadece o parçalarımızı aktive etmek gerekiyormuş; hepsi bu. Yeşile bakınca, kalpten maviye bağlanınca atalarımdan miras; sahip olduğum dna’lar kendine yeniden çalışacak alan buldu. Dürtmek gibi. Sanki pencereden baktığımda tüm o unutulmuş olan bilgiler dürtüldü ve ben yeniden hatırladım, yeniden aydınlandım.

Hatırladıkça yüzümde gülümseme belirdi. Kaslarım kendisini bıraktı, gevşedi. Çook geçmiş zamanda hayat bir yandan zorken, doğayla olan samimi ve nazik ilişkimizden ötürü de bir yandan kolaymış; fark ettim.
Dengemizi yitirmişiz.
Tabiat ile alma-verme dengesi, kendi içimizde alma-verme dengesini yitirmişiz. Dengesizliğin uç noktaları bilinç kaybına; dolayısıyla robotik yaşama, anlamsız, yüzeysel anlara, yüzeysellikten ötürü içimizde bir türlü dolduramadığımız boşluğa, bir türlü tatmin olamamaya dönüşmüş.
Hepsi birbiri ardına peşin sıra gelmiş. Bir denge yitimi nelere yol açmış.

Şimdi ise bu corona döneminde yeniden evlerimizde, kendimizdeyiz. Tüm kırık döktüğümüz, dengesini bozduğumuz her şeyi yeniden tamir etmek ve dengeye getirmek için büyük bir fırsat karşımızdaki. Doğa, “ben kendi işimi kendim hallederim” dedi. Bize, siz biraz uzak kalın yeter bana, dedi. O yeniden kendisini temizlerken biz zihnimizi yine ihtiyacımız olmayan ve bizi sadece oyalayacak bir sürü işle mi dolduracağız yine yoksa yeniden bağ kurmak, tabiatın bir parçası olduğumuzu hatırlamak, yeniden aynı dili konuşmaya başlamak için bir şeyler mi yapacağız?
Seçim bizim.
Senim benim.
Seçim senin.
Sen kendi adına hangi yolu seçiyorsun?
Yeniden tabiatın kollarında buluşmak ve kavuşmak dileğiyle.
Sevgiyle…

İlginizi çekebilir: Son bir ayın öğrettiklerinden biri: Siz de az ile yetinmekten korkuyor muydunuz?

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale