Günlük dilimizde ara ara kullandığımız bir tabir vardır: “Aklıma gelen başıma geldi.” Bu sözü özellikle başımıza geleceğinden korktuğumuz olaylar tam da söylediğimiz gibi gerçekleştiği zaman söyleriz. Gerçekleşen bu durumun sosyal psikolojide bir karşılığı vardır: Kendini gerçekleştiren kehanet.
Daha olay ya da durum gerçekleşmeden biz bütün çekincelerimizi, korkularımızı, kaygılarımızı ortaya koyar ve bunlardan bir sonuç çıkarırız. Yani kehanetlerimizi ortaya dökeriz. Örneğin güne mutsuz bir şekilde başladığımızda günün kötü geçeceğini, bunu hissettiğimizi söyleriz ve gerçekten de bazen gün aynı bizim söylediğimiz gibi geçer. Kahvenin tadı daha kötüdür, trafik daha fazladır, iş yerindeki ya da çevremizdeki insanlar nedensizce daha anlayışsızdır… Peki biz bunları geleceği gördüğümüz ya da hissettiğimiz için mi biliyoruz, yoksa günün bu şekilde devam etmesinde bizim de payımız var mı?
Kendini gerçekleştiren kehanet nedir?
Sosyal psikolojinin konularından birisi olan kendini gerçekleştiren kehanete göre, gerçekleşeceğine inandığımız şey farkında olmadan ya da bilinçli bir şekilde davranış ve tutumlarımıza yansır. Bu yansıma sadece bizi etkilemez, aynı zamanda çevremizdeki kişiler tarafından da algılanır ve bu kişilerin tutum ve davranışlarını da etkiler. Özetle; beklentilerimiz tutumlarımızı, tutumlarımız da çevremizdeki kişilerin davranışlarını, böylece olayların bütün gidişatını etkiler.
Örneğin; “Artık benimle vakit geçirmek istemiyor. Benden sıkılıyor” diye düşündüğümüz ve gerçekten bu şekilde şekillenen, en sonunda da “Ben zaten biliyordum böyle olacağını” dediğimiz bir ilişkiyi ele alalım. Bu ilişki bir arkadaşlık da olabilir, romantik bir ilişki de. İlişkinin bu şekilde ilerlemesinin birçok nedeni olabilir. Nedenlerden bir tanesi de bizim bu kehanetimize göre bir tutum sergilememiz ve bu doğrultuda hareket etmemiz olabilir mi? Acaba bu düşüncemizden dolayı kendimizi geri çektiğimiz, daha soğuk ve mesafeli davrandığımız, davranışlarımızı değiştirdiğimiz için o kişi de davranışlarını değiştirmiş olabilir mi? O mesafeyi en başta biz koymuş olabilir miyiz?
Ya da çok heyecanlı olduğumuz önemli bir sunumda tam da korktuğumuz yerde takılmamızın nedeni sunumun genelinden çok tam da oraya odaklanmamız olabilir mi? Orada hata yapacağımıza olan inancımız bizi o hataya sürükleyemez mi? Korktuğumuz kehanetleri gerçekleştiren en önemli etkenlerden bir tanesi biziz. Sadece korktuklarımızı değil, kendimizden emin olduğumuz, güzel geçeceğine inandığımız olayların da gerçekleşmesinde yine bizim kehanetlerimiz etkili. Çünkü güzel olacağını biliyoruz, duruma bu şekilde yaklaşıyor ve bu yönde hareket ediyoruz.
Olayların gelişimi, çevremizdeki kişiler ve en önemlisi kendi üzerimizde düşündüğümüzden çok daha fazla ve güçlü bir etkimiz var. Bu etkinin farkında olmak oldukça değerli. Bu gücümüzü fark ettiğimiz zaman olayları istediğimiz yönde şekillendirebileceğimizi biliriz. Bazen her şey yolunda giderken bir anda her şeyin değişmesini ya da hiç de takılmadığımız bir olayın sorunsuz devam etmesini sağlayan farkında olmasak da bizim inançlarımızdır.
İlginizi çekebilir: Duygusal açlık: Aç olan karnımız değil, duygularımız olabilir mi?