Kendini bırakmak: Teslim olmanın huzurunu yaşıyor musunuz?
Teslimiyet senin için ne demek? Benim için büyük bir anlamda Allah’a güvenmek demek. İsmin bir önemi yok. Herkes kendi inancına göre seçebilir bu kelimeyi; isteyen evren, isteyen enerji, isteyen Allah, isteyen de doğa desin; fark etmez. Ben bugün o hisse odaklanalım istiyorum.
Öyle bir güven ki bu, bir dağın zirvesinden kendini rahatça aşağıya doğru bırakabilmek mesela; hiçbir şey düşünmeden, tereddüt bile etmeden, rahatlıkla. Öyle bir rahatlık ki çünkü biliyorsun: seni, O’nun her halükarda tuttuğunu, koruyup kolladığını, senin asla kötülüğünü istemeyeceğini biliyorsun. Yüreğinde bu güvenin tatminiyle hayatını yaşamaktan bahsediyorum. Dolayısıyla kendini teslim etmek o güce.
Bu noktada bazen kavramlar karışabiliyor. Teslimiyetin, tüm hayatı bırakıp kadercilik oynamak olduğunu düşünmüyorum. Zaten bırakıp ne olacaksa olsun diye bir yaklaşımla yaşıyorsak neden yaşıyoruz? Biz hiçbir şey yapmayıp sadece dileyip bekleyeceksek neden bu dünyada varız? Eğer bu şekilde inansaydım; şahsen bu dünyadaki varlığımı anlamlandıramazdım hiçbir zaman ve anlamsız bir hayat nereye gider, nasıl giderdi bilmiyorum.
Ben başka türlü bir teslimiyetten bahsediyorum.
İstediğin herhangi bir konuda hedef koymak, plan yapmak, hayaline giden tüm aksiyonları almak; yani elinden gelenin en iyisi yapmak ve sonra o noktadan sonra durmak! Sen elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra konunun üzerinde durmaya devam ettiğinde ne oluyor biliyor musun? Sürekli aynı konuyu düşünerek kendini sıkıştırmaya başlıyorsun, başka hiçbir şey yapacak enerjin kalmıyor, o an olmayıp zaman alıyorsa da o zaman diliminde kabuslarına giriyor vb.
Yani tek yaptığın kendine zarar vermek oluyor aslında. Ama eğer elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra o güce güvenip doğru zamanda, doğru şekilde, zaten rahatça gerçekleşeceğine tüm kalbinle inanırsan, konuyu o güce devrediyorsun. Şöyle diyorsun: “Ben bu konuda elimden gelen her şeyi yaptım. Tüm kalbimle, tüm güvenimle, her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu çok iyi bilerek konuyu sana teslim ediyorum. Artık bu iş sende! Ben şimdi yaratmak istediğim diğer konularla ilgilenmeye başlıyorum. Bu güzel işbirliği için şimdiden teşekkür ederim! Tek başıma olmadığımı bilmek çok güzel!”
Evet, evet işbirliği! Her şeyi kendi başıma hallediyor olmanın yorgunluğu ve bıkkınlığıyla isyan etmiştim bir defasında Ezgi’ye. O da şöyle demişti: “İyi de neden her şeyle tek başına uğraşman gerektiğini düşünüyorsun? Her şeyi yapacağım diye evrene hiç alan tanımıyorsun ki sen. Yüzde 50-50 iş bölümü yapmayı denesene?”
Ben de teslimiyet konusunun içerisine tam da bu noktadan giriş yapmıştım o zamanlar.
Kolay mı peki? Bence hayır, değil. Zihin susmuyor. Zihin hep endişeli, ego sürekli kıyas halinde. Onlara da panik olacak bir durumun olmadığını söyleyebilecek olgunlukta olup bırakmak olana kendini… Kolay olmayabilir evet, ama imkansız hiç değil. Oluyor tabii; olmuyor değil ama belki bunun için de zaman vermemiz gerekiyordur kendimize.
Teslim etmenin, teslim olmanın pasif bir durumdan ziyade aktif bir bilinç hali olduğunu hatırlatmak gerek sanırım kendimize. Pasif olmak bizi korkutabiliyor. Biz bir şey yapmadığımızda istediğimiz durum öylece kalır ve olmaz gibi bir şey yok aslında ortada. Aksine evrenin matematiği hepimizinkinden kuvvetli! Biz gözümüzle görmediğimiz için “hiçbir şey” olmuyor sanarken, gözümüzle göremediğimiz arka tarafta gerçekleşmesi için hummalı çalışmalar devam ediyor. Bunu evren, her birimiz için tek tek itinalı bir şekilde yapıyor. Yeter ki ona güvenip bırakalım…
Dileğim, bu sene, 2019’da daha çok güvenip daha çok bırakabilelim artık. Hafifleyelim hepimiz. Çoğumuz çok yorulduk geçmiş senelerde. Bu yıl hafifleme ve hafiflik yılı olsun hepimiz için.
Mutlu seneler!
İlginizi çekebilir: Tutku ve inancın gücü: Ayağınıza takılan taşları bile sevebilirsiniz