Hepimizin hayatında bazen öyle zamanlar olur ki bazen sanki her şey üst üste gelmeye başlar. Sakin giden hayatınızda bir bakarsınız ki tahammül sınırlarınız çok daralmış. Her şey size batmaya başlar. Sanki her şey size karşıymış gibi hissedersiniz. Bazen farkına bile varmayız ve kendimizi sürekli açıklama yapmaya, anlatmaya çalışırken buluruz. Ve ardından inanılmaz bir yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik ve yalnız kalma isteği doğar. İşte böyle zamanlarda aslında ruhen ve fiziken tüm hücreleriniz “Beni dinlendir!” diye bağırıyordur. Arada bir es vermek gerekir hayata.
Düşünsenize hep bir koşturmaca içindeyiz. Sürekli bir şeyleri yetiştirme, yettirme gayreti içindeyiz. Hayat bazen öyle bir rutine giriyor ki bazen günlük yaptığımız şeyleri otomatik olarak yapıp kayıtsız kalıyoruz. Kendi irademizle hareket ediyoruz diyoruz fakat bir şekilde sistemin izin verdiği ölçüde hareket edip sorumluluklarımızın kölesi haline geliyoruz.
Üstelik hepimiz hayatın zorlu koşullarına karşı adeta birer savaşçı edasıyla ayakta kalmaya çalışarak yapıyoruz tüm bunları. Ülke olarak ekonomik anlamda hiç de iyiye gitmiyorken, çocuklarımız adına gelecek kaygısıyla boğuşurken, standartlarımızın her geçen gün düşüyor olduğu gerçeği ile yüz yüze gelirken mental olarak akıl sağlığımızı korumak için kendimize zaman ayırmalıyız.
Okuyoruz, çalışıyoruz, çocuklarımızın sorumluluklarıyla ilgileniyoruz. Ama gerçekten en son ne zaman sadece sizin istediğiniz bir şeyi yaptınız diye sorsam? Birçok kişinin bir anda donup düşünmeye başlayacağına eminim. Evet, başka alternatif yaşam şeklimiz yok bildiğimiz kadarıyla. Fakat en azından böyle yorulduğumuz zamanlarda ben çareyi kendime zaman ayırmakta buluyorum. Şu an en sevdiğim şeyi yapıyorum mesela. Kahvem ve müziğimle beraber sahilde düşüncelerimi kelimelere döküyorum.
Kendimize zaman ayırmak belki var olan sorunlarımızı ortadan kaldırmayacaktır. Belki her şey daha da kötüye gidebilir. Fakat bir şeylerin farkındaysanız en azından biraz nefes alarak tahammül sınırlarınızın genişlemesini sağlayabilirsiniz. Daha sağlıklı düşünerek hareket edip, nerelerde yanlış kararlar aldığınızı, nerelerde fevri davrandığınızı tespit edip geleceğe daha sağlam ve doğru adımlar atmaya başlayabilirsiniz. Ayrıca her şey üstümüze üstümüze geliyorsa belki de biz ters yöndeyizdir, kim bilir? Böyle zamanlarda durup düşünmek, derin derin nefes almak, biraz dinlenmek belki de kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik olur çünkü bazen sıçrayabilmek için önce biraz geri gitmek gerekir.
Biraz rahatlamak için sevdiğiniz her ne varsa onu yapmak için haftada en azından 1-2 saat kendinize zaman ayırabilirsiniz. Nefes aldığımız sürece sorunlarımız her zaman var olacak çünkü ne biz kusursuzuz ne de hayat! Fakat her şeyin farkında olmak ve bunun için kendine acımadan, kurban psikolojisine girmeden çareler bulmaya çalışmak, planlar oluşturmak ve yavaş yavaş uygulamaya koymak hayatımızı bir düzene sokar. Sakin kalabilmek mental olarak daha sağlıklı düşünmemizi sağlar ve yaşam enerjimizin yükselmesini sağlar.
Bir arkadaşım bana “Sen kendini ne kadar çok seviyorsun yaaa!” demişti. Bence kendimizi sevmek ve işe kendimizden başlamak elimizdeki en değerli anahtar… Çünkü biz değişirsek gerçekten dünya değişir! Kendimiz için yapacağımız her bir güzellik etrafımıza da o şekilde yansır ve bulaşır. Pozitif enerji bulaşıcıdır ve her şeyden daha önemlisi iyileştiricidir. Bu sebeple ilk önce kendi kendimizin doktoru olmalıyız.
Hem bir açıdan baktığınızda da her şey gelip geçiyor. Çok da takılmamak gerek. Hayat kısa ve akıyor, kuşlar uçuyor, su yolunu buluyor. Güzel bir sonbahar sabahı rengarenk yaprakların esintisi, güneşin sıcacık aydınlığı vurduğunda yüzünüze, sadece küçücük bir umudun yüreğinizde yeşermesine izin verin.
Kendinizle baş başa kaldığınız güzel saatler dilerim…
Sevgiler…
İlginizi çekebilir: Yalnız değiliz hiçbirimiz: Geçmişten taşıdığımız paslı zinciri kırabiliriz