“Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak.”
Paulo Coelho
Sizin de bazen yolunuzu kaybettiğiniz, yoldan çıktığınızı hissettiğiniz zamanlar olur mu? Böyle zamanlarda yukarıda paylaştığım Paul Coelho’nun yazısını kendime hatırlatırım. Beni yoldan çıkmış bir halde yuvarlanırken, nazikçe kolumdan öyle bir kavrar ki… Bir anda ne yapacağını bilmeme halinin verdiği korku, hemen oracıkta yerini sıcacık, şefkatli bir fark etme haline bırakır.
Biz çok ciddi yetişkinlerin, gün içinde çok ciddi işleri var malum. Bu çok ciddi olma halinin altında çoğunlukla adı konmayan bir yetersizlik ve değersizlik duygusu yatıyor. Yetersizliğini ve değersizliğini hisseden her bireyde bu aşırı ciddileşme hali, yaşamın farklı alanlarında kişiyi kaskatı kesebiliyor. Aslında içimizde görmezden geldiğimiz duygular, farklı formlarda kendini göstermiyor değil. Sadece zihnimizdeki hallolmamış, ertelenmiş yoğun gündemlerden fırsat bulup bizde ne yazık ki öncelikli bir hale gelemiyor. Ta ki bu duygular bizde ciddi psikosomatik rahatsızlıklar şeklinde kendini gösterene dek…
Örneğin; baş ağrısı, kas ağrısı, cilt rahatsızlıkları, mide rahatsızlıkları, son zamanlarda çokça duyduğum uyku ve beslenme bozuklukları şeklinde… Bir de yanı sıra uzayıp giden bağımlılıklar listesi var… Böyle söyleyince çoğunlukla, alkol, sigara ya da uyuşturucular çoğunluğun aklına geliyor. Bunların yanı sıra; sosyal ya da özel alandaki ilişki bağımlılıkları, yeme bağımlılıkları, yaşama ve çevremize karşı sürekli şikayet ve yakınma halleri de bir süre sonra zihninizde kendinizi ifade ederken bağımlı bir iletişim biçimine dönüşüyor…
Bu kısır döngü, yaşamda sorumluluk bilinciyle içimizde duran, şimdi ve burada farkındalığında olan yetişkin egomuz yönetimi ele alana kadar devam ediyor… Yolda giderken bir taraftan da bizi koruyup, kollayan, eleştiren biri daha var. Bu da çocukluğumuzdan bu yana ebeveyn rolünde bize atanmış ve seçilmişler; anne, baba, teyze, komşu, öğretmen ve daha nicesinden oluşarak uzayıp giden bir liste. Üstelik yolda düşüp yaralanmış içimizdeki çocuk ise, küçüklüğünden bu yana öğrendiği oyunların zamanı geçince işe yaramadığını fark ediyor, bu da cabası… Tam da burası aslında değişim ve dönüşümün yeni başlangıç noktası. Eğer bir yetişkin olarak bu karmaşanın içinde direksiyona geçebiliyorsak, geçmiş, gelecek ve an dediğimiz her şey bizim kontrolümüz altına giriyor.
Bir ben var benden içeri demiş ya Yunus Emre… Haydi gelin içimizdeki ebeveyn, çocuk ve yetişkinle bir toplanalım. Birbirimize “Çıkacağımız uzun yolculuk için şu ana kadar karşılanmamış ihtiyaçlarımız neler?” diye soralım… Bakalım en acil ihtiyaç için kim önce davranacak…
Yaşamın her alanında hoşluk sarsın dört bir yanınızı…
İlginizi çekebilir: İçimizdeki potansiyeli açığa çıkarmak için kendimizle nasıl konuşmalıyız?