Kendine gülebilme sanatı: Hayat sahnenizde hangi rolü oynuyorsunuz?
Bu konu çok uzun çalışmalar sonucu bu yazıya dönüşmüş ve benim için çok büyük önemi olan bir konudur. Günlük yaşantımda da çok kez karşılaşıyorum ve hepimizin de çok fazla ihtiyacımız olduğunu görebiliyorum. Bu yüzden bu yazımda sizinle oldukça fazla “gülümseme” içeren bir yolculuğa çıkalım istiyorum.
Şimdi tabi ki kendime ve sizlere yönlendireceğim bazı sorular olacak, bunlar güldürmekten fazla belki düşündürecek ama inanın yazının sonunda sizler de benim gibi gülümsüyor olacaksınız. Evet en son kendinize ne zaman güldünüz, en son oturup gerçekten beş dakika boyunca yaptığınız bir şeye kendinize yermekten önce ne zaman gülerek bakabildiniz, örneğin bir yere geç kaldığınızda, ufak bir araba kazası yaptığınızda, bir kişinin güvenini boşa çıkardığınızda, mutlaka geçmeniz gereken bir sınavı geçemediğinizde, deliler gibi kabul edilmeyi beklediğiniz bir pozisyon için sizi tercih etmediklerinde veya çok istediğiniz maaş zammını alamadığınızda, en son kendinize genel olarak “hayatım bitti” veya “bu haksızlık” diye düşünmeden yani o tanıdığımız hepimizin en derinlerinde yatan “kurban” anlayışımız ortaya çıkmadan hemen önce ne zaman içten gelerek güldünüz?
İşte bugün sizinle hayat akışımızda “artık benim yaşamak için sebebim yok” dediğimiz noktalarda ortaya çıkan kurbanımızı görerek, bu kurbanın tam karşısında duracak olan “kendimize gülmek sanatımızı” geliştiriyor olacağız. Peki nedir kendimize gülebilmek, yani herhangi bir şey akışta “istediğimiz, planladığımız veya umduğumuz” gibi gitmediğinde ne yaptığımız sanatıdır aslında. Hemen duyar gibi oluyorum Pınar burada yazıyorsun yazıyorsun ama sen sanki hayatında öyle “gülüp” geçebildin mi, yapabiliyor musun gerçekten? Evet gülüp geçememiştim ya da gülmek sanatıma çalışmamaktaydım ve hatta farkında bile değildim…
İlk şokun ertesinde, boşanma sürecimde hayatım gerçekten tezahür ettiğim o doğrusal akışından şaşmıştı, önce A noktası evlenmekti, sonra B noktası çocukların olması ve sonra C noktası çocukların büyütülmesiydi. Fakat işte ben D noktası “boşanmaktaydım”, ve bu doğrusallık akışında D noktası tezahürümün, hayatta beklediklerimin veya aklıma gelebileceklerin içinde yer almamaktaydı. Tabi ki kurban rolüm koşarak gelip yetişti “ben artık yaşayamazdım, ben artık nefes alamazdım, hayatım devam edemezdi, ben nasıl onsuz yaşayacaktım, hayat anlamını yitirmişti, bu haksızlıktı, neden ben kaybediyordum, çok çaresizdim, aldatılmıştım, acılar içindeydim, bu dünyada en çok acı çeken insan bendim”… Şimdi yazarken bile “kurban” anlayışımın ne kadar derin ve bu derinliği ile beni ne karanlıklara sürüklemiş olduğunu sizlerle birlikte yeniden görebilmekteyim.
Peki kendine gülmek sanatı nedir nerede devreye girmektedir? Bugün kendine gülebilen bir Pınar yarattım evet gerçekten bazen oturup yaptıklarıma, başıma gelenlere veya yine A,B veya C noktaları (hayatta doğrusal olarak beklediğim) dışında karşıma çıkıveren o D noktalarına gülebiliyorum. Gelin bu sanatı basamaklarıyla inceleyelim;
Karşınıza çıkan hiçbir şey diğerinden daha “iyi” veya “kötü” değildir
Kendinize gülebilmenin birinci basamağı, karşınıza çıkan olayları hayatın gözünden anlayabilmeye dayanır. Eğer bizler istediğimiz gibi karşımıza çıkan şeylere tam anlamıyla “iyi” ve bu şekilde olmayanlara ise “tam anlamıyla kötü” olarak yorumlarsak, o tam anlamıyla kötü dediğimiz şeylerin hayatımıza katacağı güzellikleri göremeyiz. Örneğin; boşanma ertesinde tek başıma yapmış olduğum muhteşem seyahatler, tek başıma gerçekleştirmiş olduğum birçok yeni deneyim ve ertesinde yaşamış olduğum muhteşem ilişkim, bunların hepsi benim için birer şanstı. Fakat halen kendime gülmek sanatını gerçekleştirmemiş olsaydım tüm bunlar “sadece kayıp” olarak hayatımdan gelip geçeceklerdi…
Planladığınız dışında gelişen her olay size muhteşem bir alternatif sunmak için gerçekleşmektedir
Bizler hayata dair planlarımıza o derece bağlıyızdır ki sanki doğumumuzdan ölümümüze kadar hayat planımızı bir kağıda yazabilecek kadar hayat akışımızı planlamış durumdayızdır. Ve hayat belki bizim beynimizin alabileceği o milyon farklı olasılığın üzerine milyon farklı olasılık daha katacak kadar büyük bir espri anlayışına sahiptir. İşte bizler bakış açımızı kısıtladıkça veya yaşayabileceğimiz muhteşem serüvenleri kabul etmedikçe aslında karşımıza çıkan her plansız olayın ne muhteşem tecrübeleri hayatımıza getirmek için tezahür ettiğini de görememiş oluruz. Bu hafta yaşadığım bir örnekte; ev anahtarımı unutmuş olduğumu fark edip gerçekten uzun bir yolculuk yaparak çok yorgun olmama rağmen gece geç saatte araba kullanmak durumunda kaldım. Fakat boğazın manzarası o derece muhteşemdi ve yol boyunca uzun süredir dinlemediğim parçalar radyoda karşıma çıkmıştı ki o gün geçirdiğim muhteşem koşuşturma ertesinde ne kadar yorgun olsam da o yolculuğun benim için tüm plansızlığa rağmen planlanmış bir “kendine ayrılmış muhteşem bir gece yolculuğu” olarak gerçekleştiği açıktı…
Yaşadıklarınıza sahnede izlediğiniz bir komedi oyunu gözünden bakabilmek güzeldir
Kendine gülmek sanatının en önemli parçası aslında bir komedi oyunu izliyormuş gibi yazarın hayatın akışındaki o muhteşem espriyi o ince güldürü anlayışını kavrayabilmektir. Bu öyle güzel bir bakış açısıdır ki, örneğin çok istediğiniz bir filmin bir seansını kaçırdığınızda “yine yetişemedin, hep geç kalıyorsun, yine başarısız oldun, bir sinema bileti bile almayı beceremiyorsun” gibi mesajlardan önce içimizden kahkahalar ile geçecek “yarın yine deneriz, belki bu sefer yetişebiliriz” veya “bu filmi görmeden ölürsem bu sinemaya heykelimi yaparlar kaç kez geldi bir kez giremedim” gibi kendimize gülebileceğimiz ve aslında hayatta herkesin olduğu üzere bizim de mükemmel olmama hakkımızın olduğunu bilmek halimizdir.
İşte kendimize gülebilmek sanatı, bu yüzden biten bir evliliğin ardından “yeni bir serüven beni bekliyor” diye yolculuğa atılan bir korsan edasında olabilmek, kaybettiğimiz bir yakınımızın arkasından “ben onu çok severdim şimdi gittiği yerde çok mutlu olacak ben de ona yine güzel hikayeler anlatmaya onunla gülmeye devam edeceğim” diyebilmeye uzanır. Kendimize gülebilmek aslında hayatımızdaki o “mükemmel olmayanlara” odaklanmak yerine “anımızın muhteşemliğine odaklanabilmemiz” demektir.
Ayrılma döneminde evden tek bir bavul alarak çıkmış ve aynı gün içerisinde kendime ev tutmuştum. Evde sadece yatağım vardı ve oturacak hiçbir yer yoktu, ev bomboştu. Aileme hiç bahsetmemiş olduğum bu kararı ilk kez kardeşime açıklamıştım o gece eve birlikte geldiğimizde bu “bomboş” evde, 13. katta cama vuran muhteşem ay manzarasına karşı yerde şarap kadehlerimizle huzuru kutlamıştık, gerçekten “hiçbir şey” olmayan bu ev daha sonra geçen iki buçuk yıl boyunca benim “her şeyim” olmuştu… Daha sonra eşyalar almış olsak da hala kardeşim de ben de o yerde oturduğumuz muhteşem ay manzarasına karşı fiizksel olarak belki bizimle olmayan “her şeye” güldüğümüz gecenin tadını unutamadık… İşte bu kendimize gülmek sanatı “yokluk” anlayışı yerine “bizimle olan” her şeye minnet duyabilmemize açılan yoldur. Eğer bir sahne olsaydı ve izleyiciler bizi seyrediyor olsalardı bizler gibi halimize neşe ile gülebilirlerdi ve bu hala düşündükçe beni en çok mutlu eden hatıralarımdan biridir…
Kendimize gülebilmek gerçek bir sanattır, evet hayat her zaman umduğumuz gibi ilerlemeyebilir, karşımıza çok değişik olaylar ve kişiler çıkabilir… Biz kendimize güldükçe, yani başımıza gelen olaylarda kurban olmak yerine “bir kez daha dene”yi seçebildikçe, belki seçimlerimize doğrusu ve yanlışı ile gülerek bakabildikçe, hayatı ve kendimizi çok sevdikçe oynadığımız rol de bol bol alkış alacaktır… Hayata ve kendinize bol bol gülümseyin çünkü gülümsemek en güzel ilaçtır…