X

Kendine dönüş: Siz Pantheon’unuzun neresinde duruyorsunuz?

Pantheon Yunanca bir kelime olup “tüm Tanrıların tapınağı” anlamına gelir. Roma’ya gitmiş olanlar mutlaka bilir, şehrin kalbindedir. Öyle bir yapıdır ki; anlatılmaz yaşanır denir ya, işte tam o türdendir. Pantheon, Roma şehrinin kalbidir, muhteşem bir enerjiye sahiptir. Yanından ayrılamazsınız, kolonlarının yüksekliğine ve oluşunun güzelliğine hayran kalmamak mümkün değildir. Muhteşem heybetiyle bu büyüleyici ismi hak eder.

Ve evet onu arayarak bulmanız gerekir, yani Roma’ya girişinizden sonra, şehrin tam kalbine kadar bıkmadan ve yılmadan yürümeniz… Yaklaşık bir ay önce gerçekleştirdiğim, 33. yaşımı kutladığım, yalnız ve tek başınalığımda sonsuz eğlendiğim Roma seyahatimde, Roma’nın kalbinde yani şehrin en hayran olduğum en sevdiği Pantheon’un 3 numaralı kolonun altında saatlerce oturdum.

İşte bu zamanın durduğu süre zarfında içimden geçenler bu yazının sebebidir, onun muhteşem kolonlarıyla dertleştim, bana 7. yüzyıldan bugüne kadar nasıl dimdik kaldığını, Roma’da yüzyıllardır yaşanan yazları ve kışları ve o canım meydandan gelip geçenleri, bazılarının onun “gerçekten içini görerek baktıkların” ve diğerlerininse sadece “tarihi oluşunu dinleyerek” her diğer tarihi bina gibi bakıp geçtiklerini anlattı

Pantheon’un en önemli özelliği kubbeli yapısıdır, bu kubbenin tam ortasında muhteşem bir daire boşluğu bulunur, her ziyaretimde içimden sadece en doğru en dürüst “ben” olarak tam altında durur ve yukarıya öyle bakarım. Sanki o an yukarıdan bir ışık sizi aydınlatır, adeta bir mahkeme salonunda gibi olursunuz, sizi sorgular fakat yargılamaz, sadece o daireden yukarıya yani göklere o an bir mesaj gönderiyor olursunuz o sizin gerçekten kalbinizden geçenlerdir.

Kendi Pantheon’una varamayan sen misin?

Yani Pantheon’a girmek “yürek” isterBu seyahatimde gördüm ki hepimizin bir Pantheon’u varAma ne kadar uzaktayız o heybetlinin yanına gitmeye ne kadar cesuruz ne kadar onun o muhteşem kubbesinin altında “tüm açık kalbimizle” tüm “maskelerden”, sadece dışarıya karşı takındığımız o “güçlü”, “akıllı”, “yenilmez” ve bunun gibi daha birçok farklı imajdan sıyrılabiliyoruz?

İşte bu noktada, o kolonun altında saatler süren “zamansızlığımda” kendimi yargılayabildim… Benim için çok değerli olan birine daha çok kısa bir zaman önce “kabul etmediğini” söylemiştim, ona verebileceğim arkadaşlığı, dostluğu veya tecrübeleri, “kabul etmiyorsun” demiştim… Sevgili Debbie Ford muhteşem eserlerinden Işığı Arayanların Karanlık Yanı’nda bizlere açıkça yol gösterir aslında, der ki;

“Her insanın içinde karanlık bir yan vardır. Bu bizim kendi içimizde kabullenemediğimiz, kendimizden ve başkalarından gizlediğimiz ve bilinçsizce başkalarına yansıttığımız yanımızdır.”

…“Biz kendi algılanmış yetersizliklerimizi ve kusurlarımızı başkalarına projekte ederiz. Kendimize söylememiz gereken şeyleri başkalarına söyleriz. Biz başkalarını yargılarken kendimizi yargılamaktayızdır.”

Tam o anda, o güzel sonbahar gününde anladım ki, “kabul etmeyen” aslında bendim… Karşımdaki kişi sadece benim projeksiyonumdu, ve hatta ben o benim için çok özel olan kişiyi de kabul edememiştim. Ve kendime bile “sesli” ifade etmemiş olsam da “kabul edemediğim/etmediğim” o kadar çok şey vardı ki; örneğin kimsenin yardımını kabul etmezdim, kimsenin bana eşlik etmesini kabul etmezdim, bir yabancının kahve içme teklifini kabul etmezdim, bir arkadaşımın bana borç verme yardımını kabul etmezdim, bana iltifat eden kişinin iltifatını kabul edemez ve teşekkür edemezdim… Bunlar sadece bazı örneklerdi, o noktadan sonra, aldığım nefesten, sokakta karşılaştığım bir bakışa, bana yardımcı olmaya çalışan bir dosttan, havaalanında onca boş yer varken gelip yanıma oturup benimle muhteşem bir sohbeti başlatarak olağanüstü seyahat hikayeleri ile gelecek seyahatlerime ilham olan sevgili Koreli dostuma kadar “bana ulaşabileni kabul etmeye” başladım… Ve bu andan sonra muhteşem tecrübeler beni bumaya devam etti, hiç beklemediğim anlarda o kadar farklı güçler, insanlar ve deneyimler bana ulaştı ki…

Korkmamak demek, bir kez daha başaramamayı kabul etmek demektir

Sevgili Debbie Ford, yine aynı eserinde ‘’olmak istemediklerimiz’’ hakkında benim hayatımda önemli dönüşümler getiren şu ilginç alıştırmayı önerir;

“Yerel gazete sizin hakkınızda bir yazı yazıldığını hayal edin. Hakkınızda söylenmesini istemeyeceğiniz beş şey nedir? Onları yazın. Bu beş şey doğru mudur, sizin yargılarınız mıdır ve neden bu beşi sahiplenmiyorsunuz?”

Bu beş şey içerisinde, benim için korkmak, yani bir korkak olmak var. Ve ben üç numaralı kolonun altında otururken, aslında aynı kişiye yönelttiğim “korkmak ve korkuyor olmak, risk almamak” yargılarının da farkına vardım. Aslında korkan bendim, risk almayan ve korktuğunu hep gizleyeme çalışan. Korkuyordum evet, çok zorlu bir ilişkinin ardından yeni birşeye cesaret etmeye, açıkça konuşabilmeye ve hatta “denemeye” yani yeniden başlayabilmeye korkuyordum… Bu korkum o kadar bloklayıcıydı ki, herhangi bir teklif için tek cevabım vardı “hayır”, hiçbir zaman “evet” olmayan, kendimi inandırmıştım, benim için bu dönem denemek, aramak, bulmaya çalışmak ve hatta gerçekten birlikte olabileceğim ve çok farklı tecrübeler yaşayabileceğim bir kişi ile karşılaşabilmek, “sadece korkmak” anlamına geliyordu… Ölesiye korkmak…

O an karar verdim, önce korkumu kabul ettim, evet gerçekten çok korkuyordum (ve hatta şimdi bu yazıyı okuyan sizlere de itiraf edebildiğim gibi) kendime tüm samimiyetimle itiraf ettim… Çok korkmuştum, ve ne yapacağımı bilemiyordum. Korkmamak demek, bir kez daha başaramamayı kabul etmek demekti, ama en azından cesurca denemiş olacaktım ve bunu yaptım tüm içtenliğimle elimden gelenin en iyisi şeklinde denedim

Hepimiz bir diğerimizin içindekileri yansıtmak için karşılaşıyoruz, fakat önce “dış” dünyaya bu farkındalık gözlükleriyle bakmamız gerekiyor. Bu yüzleşme ve Pantheon tecrübem, bugün beni bu konuda sonsuz bir “korkusuzluk” haline ulaştırdı. Belki bu özel kişiye hiç anlatamayacağım ama bana yansıttığı, aslında ona “yönelttiğim” bu özellikleri kendimde fark edebilmek ve kabul edebilmek, bana oluşuyla kazandırdığı her zaman sonsuz minnet duyacağım benim için tam anlamıyla muhteşem bir dönüşüm süreci oldu...

Hepimizin içinde bir Pantheon var, sadece düşünün bugün bu yazıyı okuyorsanız siz Pantheon’unuzun neresindesiniz? Ona ne kadar uzaksınız, ne kadar yakınsınız? Cesaretiniz var mı, başkalarına “yönelttiklerinizden” sıyrılıp o “suçlamalarınızı, öfkelerinizi, gazetelerin sizin için yazmasını istemeyeceklerinizi” açıkça kabullenmeye ve sadece dürüst olarak Pantheon kubbenizin altında durabilmeye?

Evet, Pantheon’ununuza varabilmek ve orada tüm maskelerinizden arınmış olarak nefes alabilmek “yürek” ister, bu yazıyı okuyorsanız ben kalpten inanıyorum ki “siz” bu yolculuğa hazırsınız…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale