Kendinden kaçacak yer aramayı ve bildiklerini kenara bırak
Perde perde açılıyor yeryüzü ve gökyüzü. Gök açıldıkça yer de aralıyor kendini, onlar aralandıkça teni yanıyor, zırhı yanıyor arasında yaşam sürenin… Kabuk kabuk kalkıyor her ne varsa…
Gizli saklı kalmayacak derken sırlar, kapı ardına gizlenmiş olanlar değilmiş söylemek istedikleri… Hoş, ne zaman bu kadar katı olgulardan bahsetmişlerdi ki? Kime ne kimin sırrından, insani utançlarından! Her şey tekamülle, büyümekle ilgili.
Gizli saklı kalmayacak, kimsenin ardında önünde, kendinden gayrı kimseler olmayacak… Her şey gözler önüne serildiğinde, kimsenin küçük oyunları artık bir sonuç vermediğinde… Varlığını devam ettirmek için kurduğu onca tuzak işlevsiz kaldığında… Tepkilerini kontrol edemeyip her durumda gönlünden geçen ne ise, niyetin her ne ise onu sergilediğinde… Ve artık geri dönüşü olmayan yola girdiğinde, aslında kendinden kaçacak bir yer olmadığını nihayet anlıyorsun kardeşim… Dönüşü olmayan yolun ne olduğunu belki de!
Bir sandalyeye bağlanmış şekilde tek bir film izliyorsun. Kendini! Minik dilenciliklerin, tatlı yalanların, kaçışların, kendine acımaların, güçsüzlük için bağıra bağıra ağlamalarınla, başroldeki kendini izliyorsun… Evet sandalyeye bağlanmış bir şekilde…
Diyor ki evren: “Her şekilde gösterdim ama görmedin, kaçtın… Zamanı geldi çocuk! İzle bakalım.”
Kendimizi görmekten, izlemekten başka şansımızın olmadığı dönemdeyiz, çok şükür!
Büyümek ve daha da kendine yürümek isteyenler için, bilgelik denizindeki beklenen büyük dalga. Sörf yapmayı öğrendik mi? Dalga ile yukarı çıkmaya ne dersiniz? Dalgaya atlamak için yüksüz, geride kalana razı olmalıyız… Bırakmaya, kendinin en iyi versiyonuna doğru akmaya hazır mısın?
Ölmeden ölmek, zamanı geldiğinde herkes için değişik formlarda sunuluyor bizlere.
Gözlemcini çalıştır ve ölmeden öl, şimdi!
Tüm örtüsü kaldırılmışken illüzyonun, kendini tüm çıplaklığı ile görebiliyorken ölmeden, öl…
Her şey bir fırsat önümüzde; tüm bu karmaşa, bütün enerji akımları, olan biten her duygu değişikliği…
Örtü kalktı ya bir kere, herkes çırılçıplak, tüm oyunları, tüm varlıklarıyla…
Kaçırmaman gereken tek şey; sen de çırılçıplaksın!
Kimin nesi var değil, benim neyim var gerçek soru. Dışarıdakiler sadece sana çıplaklığını hatırlatıyor unutma… Neyi neden yaptığını görebileceğin, aynalarının ve sana doğru manipülasyonların senin hangi yumuşak karnına nasıl hedef aldığını görebilecek durumdasın.
Bu ağlayıp kendimize acıyacağımız bir dönem değil, aksine fırsat sayıp kendimizi tanıyacağımız, sistemi algılayacağımız bir dönem.
Okuduğum her yazı, her astrolojik çıkarım bize aslında büyük enerji dalgalarından bahsediyor. Çeşitli kanallıklar yoluyla sürekli bilgi akıyor. Büyük bir değişimin kucağındayız. Tüm bu hengamede yoğrulup oradan oraya savruluyoruz. Duygu durumlarımız, gerçeklik algımız sürekli değişiyor. Karar mekanizmamız piminden çıkmış gibi, bildiğimiz her şey biraz ilkel kalmış durumda.
Duygularımız böyle devinirken, birçoğumuzun hayatında da fiziksel olarak değişimler baş gösteriyor. Yeni başlangıçlar, daha önce var olmayan davranış modelleri, yepyeni tanımlayamadığımız duygular…
Metafizik dersleri içinde dünyaya ziyaretçi olmak diye bir tanım vardır. Bu gözlemcinin nasıl çalışması gerektiğine dair yaşayan bir ipucudur.
Etrafımızda yanıp sönerken tüm ışıklar, her şeye gözlemci olmak ve oturduğun yerden izlemeye geçmektir aslolan. Bu hissi, buradaki anlamı idrak ettiğinde, aslında varlığınla aynı hizada titreşen oluyorsun. Bunu söyler söylemez gözümde canlanan imaj, tüm çakraları hizalanmış, meditasyon yapan insan illüstrasyonu oldu, tepe çakrasından da kaynağa bağlanan. Tüm katmanlarında kendini gözlemciye alanın dikey bağlantısı.
Uzun lafın kısası, tüm gezegenler, tüm enerjiler cirit atarken tepenizde… Siz durun!
Sakin ve izleyen olarak. O kente yeni gelmiş bir gezgin gibi… Dil bilmez yer yön bilmez gibi… Sadece oturun ve izleyin, kimseyi kimseye benzetmeden ve bağlantı kurmadan.
Bu öyle bir fırsat ki, kendinizin tüm kancalarını, tüm beslenme kanallarını; aslına bakarsanız bedenin atar ve toplar damarlarını net olarak görebileceğiniz… Ve fırtınanın ortasında kıyafetleri, saçları oradan oraya uçuşurken yerinden oynatılamaz bir kaya gibi kalın tam orta yerde, dimdik!
Yer gök delinse de dünyanın altı üstüne gelse de sadece dur ve izle, ne olursa olsun izle. Hiçbir şey yapmadan, sana ait olmayanların çöküşünü, sana hizmet edeceklerin yakınına gelişlerini izle. Oturduğun yerden, hiçbir şeye karışmayarak, şikayet etmeyip, kendine acımayarak, sadece izleyerek…
Aslında şimdiye kadar neleri ne için yapmışsın ve bunları yeni hayatına almak ister misin, bunu izle. Hiç yargılamadan, sadece bak ve gör… Her şey öyle ortada ki karışacak, karıştıracak bir şey yok. Her birimiz, kendi dağımızın zirvesine çekilip izleyelim dünyamızı, ömrümüzün geçirdiğimiz kadarını. Ve karar verelim, bundan sonrası için, buraya yeniden doğanlar olarak…
Yaşamının geri kalanı için ne dilersin?
Bilgi değil, sezi ve gözlem zamanı… Tüm bildiklerini bir kenara bırak yılanın derisini değiştirdiği gibi, bir kartal gibi süzül yaşamın içinde. Rüzgarın akımını kullanarak kanat çırpmadan, çabalamadan… Gözlemle yeryüzünün güzelliklerini; göklerden ta ki senin için olanla göz göze kalana, kanat kanada uçana kadar..
İlginizi çekebilir: Varlığını hatırlayıp kendi gücünün kuvvetine ikna ol