Aklındakini, kalbindekini, fikrindekini her kiminle olursa olsun ne olursa paylaşmak… Maske takmadan, rol yapmadan, karşımdaki üzülür mü bozulur mu diye kaygılanmadan, kaybetmekten korkmadan sadece dürüst yaşamak. Bu yolun en başı kendine dürüstlüğünden geçiyor insanın. Bu yolun başlangıç noktası kendini bilmesinden doğuyor insanın.
Aramızda kaç kişi gerçek anlamıyla gerçek kendi gibi yaşıyor? Kaç kişi sokakta da evde kendisiyle yalnız kaldığındaki gibi oluyor? Kaç kişi her düşündüğünü, hissettiğini karşısındakine direkt söyleyebiliyor? Kaç kişi kendisi olmaktan korkmuyor?
Umarım çok ama çok kişidir. Umarım bu sorunun cevabı bir gün dünya üzerindeki herkes olur. Şu an değil biliyorum. Biliyorum çünkü şu an bu cevabın içinde ben yokum. Ben kendi çapımda gerçek yaşamaya çalışırken daha derinlere indikçe fark ediyorum ki aslında pek de dürüst değilim zaman zaman; ne kendime ne de çevreme.
Yakın çevremden bir kişi ile ilişkimden epeydir memnun değildim. Uzun zamandır sevgi, hayranlık derken son zamanlarda bu ilişkinin bu şekilde yaşanmasının beni kızdırdığını, eksik hissettirdiğini fark ettim. Gözle görünen kötü diyeceğimiz hiçbir şey yoktu ortada. Her şey aksine harika görünüyordu, fakat bir şeyler bana iyi gelmemeye başlamıştı. Zaman içerisinde uzaklaştım, sonra yakınlaştım, sonra paylaştım, paylaşmadım derken aslında ilişkimin hiç de böyle olmasını istemiyordum. Nasıl bu hale gelmişti hiçbir fikrim yoktu ama gelmişti işte. Kendimle ilgili yaptığım çalışmaların sonucunda gün geçtikçe iyice görüyordum ve daha fazla susmak, kaçmak da istemiyordum. Yorulmuştum maskelerden; tatlılık maskesi, iyi görünme maskesi… Zaten durmuyor, duramıyor, gerçek değilse bir noktadan sonra çok ağırlık yapıyor, çok. Hele kendiniz olma yolunu seçmiş insanlardan biriyseniz benim gibi… Maske olduklarını fark ettikçe dikenli tel gibi batmaya başlıyor o maskeler.
Ben kendime bunları yüksek sesle söyleyebilmeye başladıkça daha da çıktı gün yüzüne durumla ilgili sıkıntılarım. Bu arada bu nokta önemli, es geçmeyiniz. Her şeyden evvel kendisine yüksek sesle söyleyebilmeli insan. Hatta bana göre en zor aşama da bu. Eğer o gerçeği her şeye rağmen kendine yüksek sesle söyleyip duyabiliyorsan, sonrasından korkma. Kendine söyleyebildikten sonra söyleyemeyeceğin kimse yok bu hayatta.
Nitekim öyle de oldu benim için. Bahsettim yakınıma bu durumdan geçenlerde bir sohbet esnasında. Her ne ise beni bazen ona karşı öfkelendiren, eksik hissettiren, zaman zaman görev gibi ona yönlendiren o his ne ise paylaştım. Korkmadan, daha fazla kaçmadan, kendimi aptal gibi hissetmeme izin vermeden; aksine cesaretle, kendimi severek, kendime şefkat göstererek paylaştım; tüm farkında olduğum noksanlarımı sahiplenerek. Ve koca bir oh dedim! Karşımdakine nasıl gözükeceğimi, onun ne tepki vereceğini düşünmeden ağzımdan çıkan her cümle ile beraber koca bir oh çıktı kalbimden. Kalbim her cümleyle daha açılıyordu sanki. Her maske ile beraber çevresine bağladığım ve onu sıkıştıran her kilit daha da çözüldü.
Yakınım söylediklerime cevap olarak şöyle söyledi: “Yani açıkçası rahatladım. Bu ilişkide benim durduğum nokta da benim için pek kolay değildi. Ben de ikimizin ilişkisinin bahsettiğin gibi zorunluluklardan değil de gerçek hislerden, samimiyetten oluşmasını isterim.”
Gerçek olmak ne kadar güzeldi. Gerçek olmak ne kadar doğaldı. Gerçek olmak ne kadar da büyük bir ihtiyaçtı. Gerçek olmak ne kadar müthiş bir histi. Ve bu konuşmadan sonraki ilişki dinamiğimize baktığımda gerçek olmak ne kadar doğruydu.
İkimiz de rahatladık, hafifledik sanki. Hafifledikçe daha iletişim kurar olduk. İletişim kurdukça gerçek birbirimizi hatırladık. Birbirimizi hatırladıkça da o samimiyete, yalınlığa ne kadar hasret kaldığımızı anladık.
İnsan kendine gerçek olmaya başladıkça, kendine dürüst olmaya başladıkça maskelerin, sahteliklerin hepsi eriyip gidiyor. Onlar eriyip gittikçe emin olun hayatı çok daha hafif, neşeli yerlerden yaşamaya başlıyor insan. Meğerse ağırlık yapan o maskelermiş insana; takmak zorunda olduğunu sandığı, takarak aslında iyi bir şey yaptığını sandığı o maskeler.
Peki siz ne kadar cesaret sahibisiniz gerçeklerinizi yüksek sesle kendinize söylemeye?
Yo, hemen olmak zorunda değil. Hemen olmaması kimseyi eksik ya da korkak yapmaz asla. Kendisini etiketlemeye meyilli insanlar varsa aramızda size söylüyorum ki kendinizi sakın etiketlemeye kalkmayın hemen. Lütfen. Bu sadece zamana ihtiyacınız olduğunu gösterir o kadar. Zamandan da hiç korkmayın. Neden bilmem ama özellikle Türkiye’de insanları zamandan korkutmak gibi bir huyları var insanların. Her şeye her an geç kalıyoruz havası ve telaşı yaratılmakta. Tıkayın kulaklarınızı bunlara. Babaannemin dediği hep kulaklarımda: “Sen hayat kısa diyenlere hiç inanma kızım. Hayat çok uzun, her şeyi bol bol, rahat rahat yapabileceğin kadar çok uzun!”
O zaman harika gerçekliklerimize! Her haliyle, fikriyle, hissiyle tam ve harika olan kendimize kocaman sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Sosyal medyayla paralel olarak giderek yalnızlaşıyor muyuz?