X

Kendimizi başarılı hissetmek için her şeye yetişmek zorunda mıyız?

Yakın çevremdeki kadınlara bakıyorum. Özellikle profesyonel iş hayatı tecrübesi olanlara. Sonra uzak çevremdekilere de bakıyorum. Sosyal medyadan takip ediyorum. Ya da bir yerlerde karşılaştığımızda sohbet ediyoruz. Yerinde rahat duran pek yok. Hep farklı bir şeyler yapma isteği, bir huzursuzluk, bir tam olmamışlık hali. Daha büyük bir tespitim de var. O da bu kadınların büyük çoğunluğunun kronik hastalıkları var. Kimi daha kritik, kimi daha az kritik. Bu kısmına biraz sonra tekrar döneceğim. Ha bu arada bir noktayı da açıklamakta fayda var. Bu kadınlardan biri de benim. Sanmayın ki oturduğum yerden yazıyorum, ben tam olarak olmak istediğim yerdeyim diye bir iddiam yok çünkü öyle bir şey yok.

Bence her şeyin suçlusu Nil Karaibrahimgil. Ne zaman ki “çocuk da yaparım kariyer de” şarkısı ortaya çıktı, bizlere bir haller oldu. (Nil Karaibrahimgil’e ba yı lı yo rum bu arada.) Bizler hem kariyer kadınıydık, hem anneydik. Üstelik öyle tırt anne de değildik. Çocuğumuzun beslenmesine, oyun gruplarına, osuna busuna hakim pro anneydik. Bu arada bakımlıydık da. Saçımızın boyası, tırnağımızın cilası eksik olmazdı. Modayı takipteydik. Sporumuzdan geri kalmazdık. Şehirdeki hiçbir aktiviteden, sinemadan, tiyatrodan da eksik kalmazdık.

Tek bir farkımız vardı. O zaman sosyal medya pek olmadığı için, “spor sonrası oğluşumla keyif” ya da “bugün de organik kabak püremizi yedik, şimdi kitap saati” postları koyamazdık. Ya da “toplantılar bitti şükür, şimdi family time” postları. Sanki süper kadın olduğumuzu bütün dünyaya haykırmamız gerekiyormuş gibi. Ama insanoğlu böyle bir varlık işte. Kendimizden bahsedince ya da birileri bizden bahsedince bile beynimizin bir kısmı ışıldamaya başlıyor. Seviyoruz bunu.

Aynı anda çok iş yapmak marifet mi?

Biz aynı anda çok iş yapmayı marifet sayardık. Hala da sayıyoruz belki. Oysa bir kitapta insan beyninin aynı anda çok iş yapmak üzere değil, işleri sırasıyla yapmak üzerine tasarlandığını okumuştum. Mesela onun için araba kullanırken telefonla konuşmak sorun yaratıyor. Araba kullanırken telefonla konuşan ve konuşmayan iki kişi arasında acil durumda frene basma süresi arasında 8 saniye fark varmış.

Peki bunu gerçekten de biz mi istiyoruz? Herkes süper anne kariyer kadını olup, çok bakımlı ve zayıf olmak zorunda mı? Ya da olanlar çok mu mutlu? Benim çevremde gördüklerim bana bunun tam tersini söylüyor. Tespitim şu ki gerçekten de ne istediğimizi sorgulamadan akıntıya kapılıp gitmiş olabiliriz.

Ben mesela herkesin anne olması gerektiğini düşünmüyorum. Herkesin kurumsalda direktör olması gerektiğini de düşünmüyorum. Hatta tam tersi olanlardan bazılarının o koltukları bırakıp gitmeleri kendileri açısından faydalı bile olabilir. Herkesin pilates yapmasına da gerek yok. Belki bazılarımız voleybol oynamalı. Bazılarımız da yetişkin balesi yapmalı. Gerçekten de güçlü kaslarımızı devreye sokarak yaptığımız işlerden, severek yaptığımız işlerden, değerlerimize uygun yaptığımız işlerden besleniyoruz. O zaman mutlu oluyoruz. Durum bu değilse onun yarattığı boşluğu ne pilates doldurabiliyor, ne çocuğumuza yedirdiğimiz organik püre, ne de senede bir gittiğimiz yurt dışı tatilleri. Çünkü zamanımızın çok büyük bir kısmı işte geçiyor. Bu kısımda sorun varsa hayatımızın büyük kısmında sorun var demek oluyor. Çözülmediğinde bedenimiz sinyal vermeye başlıyor.

Hiçbir şeyden geri kalmama duygusu çok yorucu değil mi?

Sosyal medyayı suçlamayacağım demiştim ama fikrimi değiştirdim. Diyelim ki çok yoğun bir dönemin ardından hasta oldum ve evde yatmam gerekiyor. İki gün dinlendikten sonra sosyal medyada spor yapmış birisini gördüğüm zaman rahatsız oluyorum. İki gün hareket etmediğim için eksiklik hissediyorum ve kendimi zorlayıp koşmaya çıkıyorum. Ve sonra yine hasta oluyorum.

Geçtiğimiz haftalarda üst üste çok koşturdum. Hem yarışım vardı, hem hazırlanmam gereken bir TEDx konuşmam. Aynı anda toplantılarım, televizyon çekimlerim ve müşteri ziyaretlerim denk geldi. Bu arada her sabah 06:30’da kalkıp kızımı okula yollamam da gerekiyordu. Beslenmeme de hiç dikkat etmedim. Sonuç ne oldu. Çöktüm. Bu haftayı kıpırdamadan evde dinlenerek geçirdim. Spor yapanların postları biraz canımı sıkmadı değil, ama kendimi tuttum yapmadım. Güzelce dinlendim, beslendim. Pijamamı da hiç çıkarmadım. Bundan sonra da bu kadar çok şeyi aynı anda yapmamaya kendime söz verdim.

Dinlenirken çok sevdiğim bir arkadaşımda telefonda konuştum. Neredeydi sizce? Şehir dışında tek başına inzivadaydı çünkü yoğun koşturmalı ve stresli bir dönem sonrası o da çökmüştü. Nedir bu koşturma zaten? Neden hep 10 dakikada yapılan yemek tarifleri var? 5 dakikada yapılan makyaj? 15 dakikada spor, meditasyon. Neden her şeyi hep hızlıca ve çabucak yapmak zorundayız? Mesela neden hasta olunca yatmaya, dinlenmeye hakkımız yokmuş gibi 2 günde ayağa kalkmaya çalışıyoruz?

Yavaşlamak lazım. Bir durup kendimizi dinlemek lazım. Ona da buna da yetişeceğim, hiçbir şeyden geri kalmayacağım diye mutsuz, huzursuz ve hastalık sahibi insanlar haline gelmeye başlıyoruz gibi bir hisse kapılıyorum. Umarım yanılıyorumdur. Siz yine de söylediklerimi bir düşünün.

Kucak dolusu sevgiler hepinize.

İlginizi çekebilir: Elinizi uzatmaktan korkmayın: Başarılı olmak kimseyi tek başına muhteşem yapmaz

Özlem Sökmen: Koşucu, anne, sokak hayvanı aşığı, eğitmene dönüşmüş ex İnsan Kaynakları insanı. TED Ankara Koleji ve Hacettepe Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Unilever, Turkcell, Lafarge, BC ve Arçelik gibi birçok çok uluslu şirketin İnsan Kaynakları departmanında 20 yıl boyunca yerel, bölgesel ve global düzeyde yönetsel kadrolarda görev aldı. Kurumsal hayata en büyük hayali olan “iş hayatına yeni atılanlara profesyonel hayatı ‘hack’lemeyi öğretme aşkıyla” veda etti. Personal Best isimli şirketin kurucusu ve aynı isimli eğitimin yaratıcısı. 2016’da 3 adet uluslararası maraton koşmuş olan Özlem, 15 yaşında bir kız ve sokaktan sahiplenilmiş iki kedi ve iki köpek annesi. İşi, kızı ve sevdikleriyle geçirdiği zamandan arta kalan her anını ormanda, koşu pistlerinde geçiriyor ve genel olarak güzel yemekler, güzel şaraplar ve güzel tatiller için yaşıyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale