Sistemler, yaşayan tüm varlıkların ortak görüş ve haklarını saklı tutmak için kurgulanırlar. Yaşamın sürekli devinen ve gelişen haline uyum sağlamak, kurgulanan sistemlerin ayakta kalmasını ve sağlıklı olmasını sağlar. Bu dönüşüme ayak uyduramayan sistemler ise çöküşe geçer ve yok olurlar. Bazı durumlarda ise, çöküşe geçen sistem şimdiye kadar edindiği gücü elinden bırakmamak için, kendi varlık değerini dışarıdan aldığı için, bağlı bulunduğu tüm varlıkları manipüle ederek varlığını sürdürmeye çalışır.
Egonun sistemleri, devlet sistemleri, toplulukların sistemleri hiç farketmez aynı şekilde çalışır. Sağlıksız bir ego, kendi gücünü “kişisel öneminden”, yani yarattığı kimliklerden, illüzyonlardan, oynadığı oyunlardan gelen alkışlardan, uçlarda yaşanan “sevgi-öfke” duygularından, korkularından alır. Bunlardan sıyrılmayan varlık, egosunun yarattığı sanal varlığına enerji yetiştirmek, onu beslemek için her şeyini feda eder. Kendini feda eder. Artık, içsel gücü iyice zayıflar ve neredeyse bir robot gibi, kimliklerin ihtiyaçları doğrultusunda özünden bağımsız hareket etmeye başlar.
Aynı şey devlet sistemleri için de geçerlidir. Devlet, varlıkların haklarını saklı tutmalıdır. Bu yüzden geliştirilmiş bir sistemdir. Eğer kendini güçsüz ve başarısız hissettiği noktada dönüşüp değişmeyi kabul etmez ise, “kişisel önemi” doğrultusunda hareket etmeye başlar. Edindiği ve tutunduğu sahte kimliklerini öne sürerek, o kimlikleri beslemek adına bağlı olduğu tüm enerji varlıklarını manipüle ederek oradaki enerjiyi sömürür. Sonunda özüyle bağlantısını koparır. Bu durumda, varlığının amacını unutmuş içi boş bir yapı olarak kalır.
İnsanlar ve insanların yarattıkları arasında hiçbir fark yoktur. Bunları, yazmamdaki sebep, elbette halihazırda yaşadıklarımız ve son kertede İzmir’de yaşadığımız deprem ve sonrasında kendini boşlukta, sahipsiz, güvensiz hisseden insanlardır. Kendi yarattığımız, kendimizin beslediği, varlığını sürdürmesine izin verdiğimiz yapı bizleri olması gerektiği kadar korumuyor. Aynı sağlıksız bir egonun, kişinin kendisini korumadığı gibi. Sistem, sadece kendini koruyor.
Burada bakmamız gereken, çözmemiz, anlamamız gereken bir durum var. Hermetik felsefe “Aşağıdaki yukarıdaki gibidir, yukarıdaki aşağıdaki gibidir der” yani; en küçük parçada olan bütünde de öyledir. Bizler, kendi hürriyetini “kişisel önem”lerine devretmiş insan varlıkları isek, yani duygu ve düşüncelerimizin sorumluluğunu almaktan imtina ediyor ve korkularımızın ardına gizleniyor isek, kurduğumuz sistemler de aynısını yapacaktır. Bizler, kendi duygu düşüncelerimizi ne pahasına olursa olsun ifade ediyor ve dönüşüme “evet” diyorsak kurduğumuz sistemlerde ihtiyaçlarımıza “evet” diyecektir.
Kişisel çıkarlarımız, kopyalanmış fikirlerimiz, tembellikten veya korkudan adım atmayan hallerimiz, sorumluluktan kaçmak için kurduğumuz oyunlara takılı kalır hareket etmezsek, kısa yollar ile günü geçirmeye çalışır isek, yaşadığımız her doğa olayı felaketimiz olur. Bizi bir arada tutsun ve adaletimiz baki kalsın diye kurduğumuz sistemler efendimiz olur.
Peki ya özgürlük? Hani nerede “özgür irade”? Hani yaşamın mucizeleri?
Bunları yaşamak için, bunları görünür kılmak için kendi zihinsel özgürlüğümüze kavuşmalı, kendimizi ayıklamalıyız. Korkulardan, konfor alanlarından, bağımlılıklardan, inanç kalıplarımızdan, kendimizden daha fazla değer verdiğimiz metalardan, kibirimizden…
En küçük parça değişsin ki, büyük parça da değişsin.
Ali Şeriati, kitabında insanı yaratan, sorgulayan ve seçen olarak tanımlıyor. Zihnin ve sistemin girdabında bu üç öğeye yer yok. O zaman kamil bir insandan bahsetmek mümkün müdür? Biraz daha çaba ve istikrara ihtiyacımız var.
Spiritüel alem, çiçek böcek alemi değil, tam tersine sorumluluk ve gerçekler düzlemidir. Tahammül kapasitemizi genişletip susmayı öğreneceğimiz yer değil, fikrinin hürriyeti ardında dimdik durabilecek gücü yarattığın ve kendine koşulsuz güvendiğin yerdir. Sağlık budur.
Her şeyi, yaptığımız her işi, elimizden gelenin en iyi şekliyle yaptığımızda, hürmeti ve saygıyı her zaman saklı tuttuğumuzda, ilahi akışın ve teslimiyetin içinde manaya kavuşuruz.
O zaman yer sallandığında biliriz ki “Toprak ananın doğasına uygun, onun şiddetine dayanıklı, onunla aynı ritimde hareket eden yapılarımızın içindeyiz ve güvendeyiz.” Biliriz ki “bazı şeyleri kontrol edemeyiz ama bizler elimizden geleni yapmış olmanın ve sorumluluğunu sonuna kadar almış olmanın huzurunda olacağız”, biliriz ki,“hep beraber ve birbirimiz için buradayız.”
Dürüstlük, sorumluluk almak, çalışkanlık, açık gönüllülük, netlik, hürriyet, aklı kullanma üzerine bolca çalışmamız gereken konular.
Kendi ışığımızın, enerjimizin, yaşamımızın sahipleri yine kendimiziz. Bunlara sahip çıkalım, çıkalım ki dünya gezegenini güzel bir yuva yapalım.
Hepinize çok sevgiler…
İlginizi çekebilir: Kendimizi yeniden yaratmak mümkün: Bir heykeltıraş gibi kendimizi yontarak şekil verebiliriz