X

Kendimize söylemeyi bırakmamız gereken yalanlar

Hayatın akışı içinde, kendimizi zaman zaman zorlu düşüncelerin ve duyguların içinde bulabiliriz. Bu içsel mücadelelerle yaşarken, çoğu zaman kendimizi koruyabilmek adına birtakım ‘yalanlar’ı kendimize söyler dururuz. Peki bu yalanlar gerçekten de bizi yardımcı olur mu yoksa hayatımızı daha karmaşık hale getirerek başarabileceklerimizin önünde engel mi oluşturur? Aslında cevabı hepimiz içten içe biliyoruz, çünkü özelikle harekete geçmediğimizde mazeretler üretmemizi sağlayan bu yalanlar gelişmemizi, büyümemizi engeller. Gelin, kendimize söylemeyi bırakmamız gereken bu yalanları birlikte hatırlayalım ve daha iyi, daha mutlu bir yaşam için onları artık geride bırakalım.

“Mutlu olmak için yeterince sebebim yok”

Çoğumuz, mutluluğun büyük başarılar veya maddi kazanımlar gibi dışsal faktörlere bağlı olduğuna inanırız. Ancak gerçek şu ki; mutluluk, günlük yaşamın küçük anlarından ve içsel bir huzurdan gelir. Kendimize “mutlu olmak için yeterince sebebim yok” dediğimizde, aslında var olan sevinç kaynaklarını göz ardı ediyoruz. Günlük yaşamdaki küçük mutlulukları fark etmeye başladığımızda, yaşamın sunduğu sınırsız güzellikleri keşfetme yolculuğuna çıkabiliriz. Bir düşünün; rahat hissettiğiniz bir ev, keyifle içtiğiniz bir kahve, sımsıkı sarıldığınız bir eş, size her sabah gülümseyen güneş… Gerçekten de mutlu olmak için sebebiniz yok mu?

“Hayallerime ulaşmam imkansız”

Hayallerimize ulaşmanın imkansız olduğunu düşündüğümüzde, genellikle korku ve şüpheye kapılırız. Ancak, hayaller, doğru strateji ve sabırla gerçeğe dönüşebilir. Başarılı insanların hikayeleri, onların da benzer zorluklarla karşılaştıklarını, ancak pes etmediklerini gösterir. Kendi hedeflerimize ulaşma yolculuğumuzda küçük adımlar atarak ‘imkansız’ olarak görüleni mümkün kılabiliriz. Sadece istemek ve çalışmak gerek.

“Beni inciten insanlara takılıp kaldım”

Geçmişte bizi inciten insanlara takılıp kalmak, duygusal yaralarımızın iyileşmesini engeller ve mevcut yaşam kalitemizi düşürür. Bu durum, kendimizi sürekli kurban rolünde görmemize ve ilerlememize engel olan bir döngüye sürükler. Ancak, affetmenin gücünü keşfettiğimizde, bu döngüyü kırabilir ve içsel barışa ulaşabiliriz. Affetmek, diğer kişiyi eylemlerinden dolayı serbest bırakmak değil, kendimizi geçmişin zincirlerinden özgürleştirmek anlamına gelir. Kimseye takılıp kalmak zorunda değiliz, değilsiniz, affedin ve devam edin.

“Başarısız olmuş ilişkilerim büyük bir zaman kaybı”

Hayır, değil.  Başarısız ilişkiler, sık sık zaman kaybı olarak görülür; ancak her ilişki, kendimizi ve ilişkilerde neyin önemli olduğunu anlamamız için bir fırsattır. Bu deneyimler, ilişkilerde neyin işe yarayıp neyin yaramadığını görmemizi sağlar ve bizi daha sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurma yolunda hazırlar. Kendimize karşı dürüst olmak ve bu deneyimlerden öğrenmek, gelecekteki ilişkilerimizde daha bilinçli tercihler yapmamıza yardımcı olur. Yani, zaman kaybetmediniz, aksine çok fazla kazanım elde ettiniz…

“Hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek”

Bu düşünce tarzı, çoğumuzun zaman zaman düştüğü bir tuzaktır ve bizi çaresizlik hissine sürükler. Ancak, geleceğin parlak olabileceğine dair inancımızı yeniden kazanmak, durumumuzu aktif olarak iyileştirmemiz için bize güç verir. Değişim ve gelişim için ilk adım, mevcut durumumuzun geçici olduğunu ve geleceğin bizim eylemlerimize bağlı olarak şekillenebileceğini kabul etmektir. Her gecenin bir sabahı olduğu gibi kötü giden her şeyin de bir sonu olacak; güneş yeniden doğacaktır. “Umutlu insanların daha başarılı olmasının nedeni Umut Teorisi” yazımıza da göz atabilirsiniz.

“Yeni birilerini tanımaya ihtiyacım yok”

Neden olmasın ki? Yeni insanlarla tanışmaktan kaçınmak, bizi rahatlık alanımızın sınırları içinde tutar, ancak bu aynı zamanda yeni fırsatlar ve deneyimlerden mahrum kalmamıza neden olur. Yeni ilişkiler, hayatımıza taze bakış açıları getirebilir, kişisel ve mesleki büyümemizi destekleyebilir. Açık fikirli olmak ve yeni insanlarla tanışmaya hazır olmak, dünyamızı genişletir ve hayatımızı zenginleştirir. Yeni birilerini tanımaktan kaçınmak, aslında hayatın sunduğu sonsuz olasılıkları reddetmek anlamına gelir ve bunu tahmin ediyoruz ki hiçbirimiz istemeyiz…

“Biri beni kurtaracak”

Bu beklenti, özellikle zor zamanlarda güçlü bir cazibeye sahip olabilir. Ancak, gerçek şu ki, en büyük değişimler ve iyileşmeler, genellikle kendi içsel gücümüzü ve kaynaklarımızı kullanarak gerçekleşir. Kendi kurtarıcımız olmak, yaşamın zorluklarıyla başa çıkmada bize öz yeterlilik ve güçlülük hissi verir. Kendi sorunlarımızın üstesinden gelmek için gerekli araçlara zaten sahip olduğumuzu kabul etmek, bizi daha dirençli ve bağımsız bireyler haline getirir. Başkalarından kurtuluş beklemek yerine, kendi potansiyelimizi keşfetmek ve sorunlarımızı çözmek için adım atmak, gerçek anlamda özgürleşmenin anahtarıdır.

“Mükemmel zamanı beklemeliyim”

Ne için, kim için, kime göre/neye göre mükemmel? Eylemsizlik ve ertelemenin temel nedenlerinden biri kafamızda kurduğumuz o ‘mükemmel zaman’ beklentisi olabilir. Oysa ki, en iyi zaman ‘şimdiki zaman’dır. Mükemmel koşulları beklerken, aslında harekete geçmek ve ilerlemek için değerli zamanı kaybederiz. Başlamak için en iyi zaman tam da şu an.

“Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü çok önemli”

Başkalarının görüşlerine aşırı önem vermek, bizi gerçek benliğimizi ifade etmekten ve kendi değerlerimize göre yaşamaktan alıkoyabilir. Sosyal onay arzusu, insan doğasının bir parçası olsa da, başkalarının düşüncelerini kendi öz değerimizin belirleyicisi yapmak, özgüvenimizi ve bireyselliğimizi zayıflatır. Kendi değerimizi ve başarılarımızı, başkalarının onayına göre değil, kendi hedeflerimiz ve standartlarımıza göre değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. “Başkalarının söylediklerini ne zaman dinlemeli, dinlememeliyiz?” yazımız da bu konuda ilham verebilir.

“Yeterince iyi olmadığım için hazır değilim”

Bu düşünce de mükemmel zamanı beklemek gibi bizi harekete geçmekten alıkoyabilir ve çoğu zaman, mükemmeliyetçilikten veya düşük özgüvenden kaynaklanır. Ancak, herkesin bir yerden başlaması gerektiğini ve büyümenin bir süreç olduğunu kabul etmek gerekir. “Hazır değilim” düşüncesi, genellikle, bizim kendimizi koruma mekanizmamız olsa da yapabileceklerimizi yapmamızı engeller. Beklemek yerine aksiyon almak, yola devam ettikçe daha iyi olmak için çalışmak daha doğru bir yaklaşım olabilir.

“Kaybedecek çok şeyim var”

Gerçek şu ki, hayatta en değerli kazanımlarımız ve öğrenimlerimiz genellikle risk alarak ve zorlukların üstesinden gelerek elde ettiklerimizdir. Dolayısıyla kaybetmekten korkmak yerine, kaybetmeye değil kazanmaya odaklanmak riski alıp yeni şeyler denemeye cesaret etmemize yardımcı olabilir. Bazen en büyük başarılar en büyük riskleri de içinde barındırır.

“Başkaları benim kadar zorluk yaşamıyor”

Başkalarının yaşamlarının dışarıdan göründüğü kadar mükemmel olmadığını kabul etmek gerek. Elde edilen her büyük başarının ardında buz dağının görünmeyen kısmı yatıyor olabilir. İnsanlar genellikle verdikleri mücadeleleri gizler ve sadece iyi olan, yolunda giden gelişmeleri paylaşma eğiliminde olurlar özellikle de günümüzün sosyal medya ile yönetilen dünyasında Ancak gerçekler pek de göründüğü gibi değildir. Bu nedenle başkalarının zorluk yaşamadığını veya çok şanslı olduğunu düşünmeden önce, bilmediğimiz pek çok olumsuz şey olabileceğini kendimize hatırlatabiliriz.

“Geçmişim geleceğimi belirler”

Geçmiş deneyimlerimiz ve hatalarımız, bugünkü kimliğimizi şekillendirir, ancak geleceğimizi belirlemez. Geçmişin üzerimizdeki etkisini kabul etmek ve ondan öğrenmek, geleceğimizi daha bilinçli bir şekilde şekillendirmemize olanak tanısa da geleceğimizi keskin hatlarla çizmez. Geçmişten derslerimizi alıp kendi geleceğimizin mimarı olabiliriz.

“Başarısız olursam, bu kabul edilemez”

Başarısızlık korkusu, bizi yeni deneyimlerden ve büyüme fırsatlarından uzak tutabilir. Bu korku, genellikle toplumsal baskılar ve kişisel beklentilerle beslenir. Ancak, başarısızlığın kaçınılmaz bir öğrenme sürecinin parçası olduğunu kabul etmek, bize daha cesur ve esnek olma gücü verir. Ve asla ‘dünyanın sonu değil’dir.

“Değişim korkutucudur”

Değişim, bilinmeyenle karşı karşıya kalmanın getirdiği belirsizlik nedeniyle korkutucu olabilir. Ancak, değişim aynı zamanda büyüme, yenilenme ve yeni başlangıçlar için bir fırsattır. Hayatın doğası gereği değişkendir, ve bu değişimlere adapte olmak, bizi daha esnek ve dirençli hale getirir. Değişimi kucaklamak, yeni deneyimlere açık olmamızı ve yaşamın getirdiği zenginlikleri tam anlamıyla deneyimlememizi sağlar. “Değişim ve belirsizlikle baş etmenin 7 adımı” yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Her şeyi kontrol etmek zorundayım

Kontrol etme ihtiyacı, özellikle belirsizlik zamanlarında, güvenlik ve istikrar arayışından kaynaklanır. Ancak, hayatın her yönünü kontrol etmeye çalışmak, sadece stres ve endişeyi artırır, çünkü birçok şey doğrudan kontrolümüz dışındadır. “Her şeyi kontrol etme isteğinden kurtulmak için öneriler” yazımız bu konuda işinize yarayacak ipuçlarını sağlayabilir.

Hayatımızda yankılanan bu yalanlar, gerçek potansiyelimizi keşfetmemize ve mutluluğumuzu bulmamıza engel olur. Kendimize söylediğimiz bu yalanları bırakarak, daha bilinçli ve tatmin edici bir yaşam sürdürebiliriz. Kendi içsel gücümüzü kabul edip, yaşamın sunduğu sonsuz olasılıklara açık kalarak, her birimiz kendi hikayemizin kahramanı olabiliriz. Yeter ki, kendimize karşı dürüst olalım ve gerçek mutluluğun kaynağının içimizde yattığını unutmayalım.

Kaynak: marcandangel

İlginizi çekebilir: Kendi iyiliğiniz için yapmayı acilen bırakmanız gereken şeyler

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!
İlgili Makale