Kişilik dediğimiz kavram bireyin doğumundan belki de daha da öncesinden itibaren gelişen, içinde birçok unsurun bulunduğu karmaşık bir yapıdır. İçerisinde mizaç ve karakterin de bulunduğu bir kavram. Bir kiraz çekirdeğini ele alalım. Toprağa ekersiniz ve gerekli ısı, ışık, su gibi etkenlerle ekilen tohum, toprağın altında bir çürüme sürecine girer. Tamamen çürüyeceği sırada bir filiz çıkmaya başlar. Kiraz çekirdeği bir kiraz ağacı olarak hayattaki yerini alır. İşte bu çekirdek bizim mizacımızdır. Bunu değiştiremeyiz; kiraz ağacı olarak yaşama başladıysak böyle devam ederiz. Doğuştan gelen değiştirilemez yönlerimizdir. “Huylu huyundan vazgeçmez, yedisinde ne ise yetmişinde de odur, can çıkar huy çıkmaz” der atalarımız.
Daha sonraki süreçte kiraz ağacının yönünü belirleyen bir süreç yaşanır. Güneşten ne kadar etkilendiği, yaşadığı iklim, aldığı yağmur miktarı, bir çiftçi tarafından düzenli bakılması, ilaçlanması v.b. Bu değişkenler ağacın daha güçlü ya da daha zayıf olmasına yol açmaktadır. Tıpkı sosyal çevre, eğitim, okul gibi. Yani karakter devreye girer ve en karmaşık durum yaşanabilir.
Kiraz ağacının bir dalına erik ağacı, armut ağacı, vişne ağacının aşısı yapılabilir. Kendisi bir vişnedir ama bir kolu erik olabilir. Yani kişilik aynı kalmayabilir, değişebilir. Ağacın çekirdeğinden, oluşma sürecine, dallarına aşı yapılmasına kadar ağaçta oluşan bütüncül resme kişilik adı veririz. Ve bu değişkenleri ölçmek için geliştirilen ölçütlere de kişilik testleri. Mizacında dallarına aşı yapılması kişiliğin ölçülebilir olmasını zorlaştırmaktadır. Tutarlı sonuçlar elde etmek için farklı kişilik testleri geliştirilmiştir ve geliştirilmeye devam edecektir.
Birkaç aydır dünyanın en önemli gündemi. Acaba bir virüs bizim kişilik yapımızı nasıl etkileyecektir? Etkili aşı bulunana kadar olumsuzlukların devam edebileceği gibi, kişilik sürecimizi de etkilemeye devam edebilecektir. Dünyanın virüs yüzünden yeni bir sisteme geçtiği görülmektedir. Sanal bir düzen gibi. Eğitimin, iş yaşamının, sosyal çevrenin sanal bir şekle dönüşmesi…
COVİD-19 bana biraz JOKER filmindeki karakter Arthur’u hatırlattı. Batman’ in öz kardeşi ama aynı zamanda düşmanı olan kötü bir adam, bir virüs gibi. Filmi izlediğimizde, empati yaptığımızda, neden diye sorduğumuzda Joker’e hak vermeye başlayabilirizJoker’. Joker’in çocukluk yaşamı, itilmişliği, dallarına yanlış aşı yapılması, ağacın yanlış beslenmesi onu kötülüğe çevirdi. Bir düşman, bir virüs oldu. COVİD-19 da bir düşman. Çoğumuzu evimize hapsetti. Eve hapsolmayanlar, işlerine çalışmak için gidenler dünya içerisinde hapsoldu. Korku ve kaygı yaşandı. Yalnızlık, aşırı yeterli veya yetersiz beslenme, medya bağımlılıkları, bireyselleşme gibi süreçler yaşıyoruz, cansız varlıklarla konuşmaya bile başlıyoruz. En yakınlarımızla görüşemiyoruz. Ve en önemlisi de büyük bir güven problemi yaşıyoruz.
Oksitosin hormonu bir güven hormonudur. Kişi başkalarına sarıldığında, elini tuttuğunda, yakınlaştığında, temas ettiğinde yükselir. Başkalarına güven duymayan kişiler incelendiğinde bu hormonun salgılanmadığı, kişinin fazla ilişki kuramadığı, kısacası dokunamadığı görülecektir. COVİD-19 süreci çevremizdeki kişi ve gruplarla güven duygusunun yitirilmesine ya da azalmasına yol açabilmektedir.
COVİD-19 bir JOKER. Büyük olumsuzluklar yaşattı, belki de yakınlarımızı bizden aldı. Ama analitik düşünüldüğünde biraz hak vermeliyiz. Bizi kendimize döndürdü, içselleştirdi, format yaşamamızı sağladı. Birçok psikoloğun yapamadığını yaptı. Güzel, çirkin, zengin, fakir, güçlü, güçsüz ayrımı yapmadan adaletli bir şekilde herkesi seçebildi. Kendimizi ve çevremizi birçoğumuza fark ettirdi. Belki de mizacımızı yeni bir filiz vermek üzere korumaya aldı, bir dalımızda farklı bir karakterin ortaya çıkmasına yol açtı. COVİD-19 bir kişilik testi olabilir mi?
İlginizi çekebilir: Tüm sosyal problemleri çözüme kavuşturacak sihirli formül