X

Kendi “zaman”ını istediğin gibi yaşamaya hazır mısın?

Zaman… Daima daha fazlası için yalvaracak olduğumuz, çoğu kez yokluğundan yakındığımız, dönüp dolaşıp “nasıl da hızlı geçiyor” diye iç geçirdiğimiz, geriye döndürmeye çalıştığımız, bazen bir anda takılıp kaldığımız “zaman”… Hani yeni doğmuş bir bahar güneşi gibi bazı saatleri baharlar kadar coşkun yaşarken bazı saatleri acılar içinde, dikenlere basa basa yaşamak durumunda olduğumuz zaman… Ama en çok da yakındığımız zaman, hep yokluğundan yakındığımız.

Öyle kaotik hayatlar yaşamaktayız ki, bir kere “zaman” demek bir günün gözlerimizi açık geçirebildiğimiz kadarına eşit oluyor bizler için. Kahvaltı etmek, işe gitmek, tüm toplantılara yetişebilmek ve hatta öğle arasında yemek yemeğe bile “zaman” bulamadığımız günlerimiz oluyor (benim günlerim çoğunlukla böyle geçiyor).

Hatta beni arayanların telefonlarına ancak beş-altı saat sonra dönebildiğim günler, eve çok çok geç saatte gelebildiğim, bazen gediğimde gözlerimi bile açık tutacak halim kalmadığı günler. Zaman diyorum nasıl geçiyor ve benim “zaman” bulmak isteyip de bulamadığım anlar ne çok…

Evet bu öyle bir tezat ki zamana “zaman” bulamama halindeyiz. Bu yazımda zamanımızı bilerek veya bilmeyerek nasıl harcamakta olduğumuzu inceleyelim istiyorum sizlerle… Gerçekten “zaman” bulamamakta mıyız, gerçekten bize tanınmış olan zaman sınırlı mıdır, yetersiz midir bu derece “bereketsiz midir”? Sürekli yetişmeye çalıştığımız, biz tamamlamaya çalıştıkça yeni “gerekliliklerin” listemizi uzattığı ve bir türlü “zamana” sığdıramadığımız (daha doğrusu sığmayı başaramadığımız) bu hayatlarımızı yaşamak halimiz en doğru yaşam hali midir, yani biraz olsun “kendimize” ayıracağımız zamanımız yok mudur?

Bu oldukça “yoğun” hayatımızda bize yeterince zaman verilmediğinden yakınırız sıkça; bir anne isek çocuklarımız önceliklidir, eş olmamız önceliklidir, evimizin ihtiyaçları önceliklidir… Çoğunlukla “kendi kendimize” kalmaya zamanımız olmaz… Eğer tek başımıza yaşıyorsak ve çok yoğun çalışıyorsak bir arkadaşımız ile sohbet edecek bir akşamımız yoktur, işten çıkış saatimiz gecenin sekizini bulmuştur. Aklımızda dolaşan “yarının yapılacaklar listesi” için “zaman” vardır ama bir dostumuzun derdini dinleyebileceğimiz “bir saatlik” zamanımız yoktur… Sevgilimize ayırabileceğimiz bir filmlik zamanımız da yoktur. Peki ya kendimize? Evet, cevabımız benzerdir “insan olduğumuzu” hatırlayacağımız, yani kendi kendimize bir kafede sadece oturarak geçirebileceğimiz bir yarım saatlik zamanımız bile yoktur…

Peki dışarıdan kendimize bakalım istiyorum, bu doğru mudur, bu soru bile doğru mudur, gerçekten bize “zaman” tanınmamış mıdır veya zamanımızı kullandığımız bu şekli ile yaşamak, gerçekten “yaşamak” mıdır?

Bakın sevgili Jen Sincero, Var Olamk Senin Elinde ile bu soruyu nasıl yorumluyor;

“…Zeki beyinlere sahip insanların yaptığı birçok çalışma sayesinde bugün zamanın bir yanılsama olduğunu biliyoruz. Çoğu insan bunun bile ne demek olduğunu bilmiyorken, aslında edinebilecekleri çok daha kolay bir bakış açısı var: Zamana sahip olmamak bir yanılsamadır. Örneğin park alanı bulmak için yeterli zamanım yok bu yüzden bu dolu alana park edeceğim. Of şuna bak! Aracımı çekiciyle çektikleri için garajdan alırken üç saat, evimi bulmaya çalışırken kaybolarak iki saat ve eşime bundan şikayet ederek kırk beş dakika harcadım.

Ofisimi temizleyemeye zamanım yok. Of şuna bak! Bir buçuk saatimi bir yığın saçma sapan şeyin altında gömülü kalan telefonumu arayarak geçirdim. Of ve şuna bakın! Telefonumun şarjı bitmiş. Bu da demektir ki bir yığın saçmalığında altında kalan şarj aletini bulmak için daha fazla zaman harcamak üzereyim…

Bir şeyler yapmak zorunda kaldığımızda bir anda zamanı fark ederiz. Her zaman zamanımız vardır; ancak zamanımızın olmadığına inanarak kendimizi kısıtlamayı seçeriz. Daha önce hiçbir şeyi yapmak için altı ayın varsa o işin altı ay sürdüğünü, ancak sadece bir haftan varsa bir hafta süreceğini fark ettin mi? Zamanın, gerçekliğinin geri kalanı gibi, zihninde var olduğunu anladığında onun kölesi olmak yerine, senin için işe yarar bir hale getirebilirsin.”

Bizlerin yoklukla bütünleştirdiği zaman kavramı bu yüzden tamamıyla bakış açımıza, yani kişisel yorumumuza dayalıdır. Bir günümüzü nasıl organize ettiğimize yakından baktığımızda aslında boşuna harcadığımız “zaman” kadar daha iyi değerlendirebileceğimiz çok fazla zamana sahip olduğumuzu da görebiliriz. Örneğin trafiğin çok yoğun olduğu saatlerde trafikte olmak ve böylece zaman harcamak ile herhangi başka bir planımızı gerçekleştirememek yerine, aynı anda farklı bir ihtiyacımızı karşılayıp, trafiğin daha akıcı olduğu saatlerde yolculuk yapmayı tercih edebiliriz. Bu bizim “özgür irademiz” ile verdiğimiz bir “zaman harcama” seçimidir.

Çok yakın bir örnek ise, asla “zaman bulamadığımız” spor alışkanlığıdır örneğin. Sabahları yarım saat erken uyanarak gerek meditasyon, gerekse sabah sporu için rahatlıkla “zaman” ayırabilir, zaman bulabilir ve hatta “zaman yaratabiliriz”.

Bu yüzden yokluğundan yakındığımız, gözümüze “yok, az, bulunmayan, var olmayan, yetmeyen” olarak gözüken zaman kavramı, aslında açıkça deneyimleyeceğimiz üzere öznel değerlendirmemizden ibarettir. Belki çok kıymetli bir beş dakikayı kıymetsiz, yetersiz veya önemsiz olarak görmekteyiz. Fakat gün içerisinde beş dakika hiçbir şey yapmadan oturduğumuzda, belki sadece nefes alıp vermeye odaklandığımızda nasıl canlandığımızı, nasıl rahatladığımızı ve adeta beynimizin nasıl yeniden dirildiğine şahit oluruz; fark eden sadece beş dakikalık “zamanımızı” nasıl kullandığımızdır.

Hayatta her şey için her zaman “zaman” vardır; yok niteliğinde düşündüğümüzde zaten zamanımızın “olmasını” nasıl bekleyebiliriz? Bugün bir gününüzü nasıl planladığınıza daha yakından bakın diliyorum, değerli “zamanınız” size ait bir elbise gibidir, sarı, mor  veya siyah rengini seçmek size aittir… Şeklini seçmek size aittir, bedenini seçmek size aittir. Eğer “tam” size göre olduğuna inanırsanız ve bu gerçeği görebilirseniz sizin en sevdiğiniz kıyafetiniz olur… Size “dar” geliyorsa, işte o zaman nereye giderseniz gidin rahat edemezsiniz hep üzerinizden atmak istersiniz, hep şikayet edersiniz… Aslında dar olan şey kıyafet değildir bu yine sizin “tercihinizdir”.

Zaman sizinle, zaman yanınızda, zaman nefesinizde, zaman kalbinizde, zaman içinizde, zaman “sizsiniz” ve zaman tamamıyla sizin, size ait…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale