X

Kendi sınırlarını koşarak aşan bir diyabetlinin hikayesi: Gürkan Açıkgöz

Bayılıyorum sorun gibi görünen şeylerin üzerine giderek hayatın keyfini çıkaranlara; bahane yaratmayıp, pek çok şeyi yeni baştan öğrenerek yaşamayı göze alanlara… İşte benim için o kişilerden biri olan Gürkan Açıkgöz’le yollarımız Frig Vadileri Ultramaratonu’nda kesişti. En bildik anlamda söyleyecek olursam; kendisi bir ‘şeker hastası’. Ve inanır mısınız koşuyor. Hem de dağda, bayırda, uzun uzun mesafelerde… Merak ettim, sordum; azıcık hareket edince “ay şekerim düştü galiba” diyenlerin aksine, gerçekten bu sorunu yaşayan bir kişi olarak Gürkan nasıl başa çıkıyor onca şeyle?

Ezber bozan bir tipsin; diyabet ile yaşıyorsun. Pek çoğumuz spor yaparken, koşarken, nasıl besleneceğimizi hala çözebilmiş değiliz. Sen nasıl başarıyorsun bu işi? Kısaca tanısak ya seni. Nasıl başladın, nasıl devam ediyorsun?

‘Şeker Hastalığı’ ezberini bozuyorum, haklısın. Çünkü hasta hissetmiyorum kendimi. Gördüğün gibi gayet sağlıklıyım. 43 yaşındayım şimdi ve Tip1 Diyabetliyim. 21 yaşımdayken ‘Şeker hastası’ olduğumu öğrendiğimde, hayatımdaki her şeyin değişmesi gerektiği yönünde mesajlar veriyordu tüm çevrem. ‘Değişim’ olumlu bir anlam taşır ama buradaki, beni yavaşlatmaya hatta “önce bir dur”durmaya yönelik bir değişimdi. Oysa hareket, hayatımın vazgeçilmezidir.

Direnmek için diyabeti iyi anlamam gerekti. Google’ın olmadığı dönemlerde de merak edilen bir konu araştırılabiliyordu neyse ki:) Ulaşabildiğim her kaynağı okudum, sorabildiğim herkese sordum. Beslenmeyi, insülini, enerji metabolizmasını, kendi bedenimi öğrenmem gerekti. Sonuçta, bilmek korkuyu azaltır değil mi?

Son 5 senedir koşuyla ciddi olarak ilgileniyorum. Uzun mesafe koşularını, patika koşularını seviyorum. İnsanın kendi sınırlarına koşması, o keşif ve mücadele süreci beni çok çeker. Bundan önce motor sporları, bisiklet, su altı gibi başka sporlar yapıyordum.

Biraz hesaplı kitaplı spor yapmalıyım ben. Ne kadar karbonhidrat, ne kadar insülin almam gerek ve hangi hızla, ne kadar koşacağım? Bunları göz önünde bulundurup denklemi kurunca her şey yolunda gidiyor. Çeşitli aralıklarda şekerimi ölçmem ve karbonhidrat almam gerekiyor. Zor görünüyor ama bir süre sonra alışıyor insan. Örneğin; ilk başladığım sıralarda şekerimi ölçmek için duruyordum oysa şimdi 4:00 – 4:30 (14-15km/h) pace ile koşarken bunu yapabiliyorum. Koşmayı seviyor ve sürdürebiliyorum. Bunu, ömrüm yettiğince de yapmak niyetindeyim.

“Diyabet hayatımdan hiç çıkmayacak olsa da ben hayattan zevk almaya devam edeceğim, durmayacağım!” diye düşündüğün bir kırılma noktan var mı, yoksa hep sahip miydin bu bilince?

‘Teknoloji gelişiyor nasılsa, tıp buna da bir çare bulur.’ diye düşündüm başta. Hatta benimkinin farklı olduğunu, bir süre sonra kendiliğinden geçeceğini bile düşündüğüm olmuştu. Sanırım bu, gerçekle yüzleşmektense etrafından dolaşma denemesiydi. Kronik hastalıklarda böyle süreçler olabiliyor. O zaman akla çok yakın geliyor bu düşünce. Bir doktorum bana “Evet, yakında bir çözüm bulunacaktır; ama sen o zamana kadar sağ kalmaya bak” demişti. Galiba bu sözdü benim hareket noktam. Haklıydı, o zamana kadar oturup bekleyecek miydim? Bugün her şey daha kolay, çok daha umut verici çalışmalar sürdürülüyor olsa da, kesin çözüm için daha zaman var gibi görünüyor.

Önce var olan koşulları anlamak gerekiyor. Oradan geçmeyi yeterince istiyorsan bir yolunu buluyorsun zaten. ‘Şeker hastası’ olmak yerine, ‘Diyabetli’ olmak, bunu bir hastalık olarak kabul edip, oturup çözüm beklemektense, yönetilmesi gereken bir durum olarak görmek gerekiyor. Ben öyle yapıyorum.

‘Yapmamalıyım” yerine, “nasıl yapabilirim” diye düşünüp, hareket ediyorum.

Başarı hikayeni başkaları ile paylaşıyor musun? Başkalarının hayatına dokunmak nasıl bir duygu?

Önce yaptıklarımın doğruluğundan emin olmam gerekti. Sonuçta bir şeyi çok istersen bazı bedeller öder, bazı konularda ödünler verirsin. Sağlığıma rağmen bir şeyler yapıp, bunu örnek göstermek çok kötü bir yanılgı olurdu. Bunun için deneme-yanılma yöntemlerinin yanı sıra, diyabetin, sporun uzmanlarıyla konuştum. Kendime sürdürülebilir bir program oluşturdum, uyguladım ve sonuçları sadece subjektif olarak ‘iyi hissetme’den öteye taşıdım. Her diyabetlinin periyodik olarak yaptırdığı tahliller vardır. Bunlar diyabetin seyri hakkında bilgi-bulgu verir. Bu tahlilleri rutin olarak yaptırdım. Sonuçlar, rakamsal değer olarak da çok iyi çıktı.

Bunun üzerine, hocalarımın da teşvikiyle yaptıklarımı paylaşmaya başladım. Sosyal medya çok iyi bir ortam bunun için. Bir Facebook ve Instagram sayfam var.

Diyabetli çocuklar için kamplar düzenlenir zaman zaman. Amaç, diyabet tanısı konan çocuklara diyabetle nasıl yaşayacaklarının eğitimini vermektir. Geçtiğimiz sene bu kamplara gittim ve çocuklara kendi yaptıklarımı, onların neler yapabileceklerini ve yaptıklarında hayatlarına katacakları olası ‘iyi’likleri anlattım. Bu sene de devam edeceğim buna.

Çok insanla tanıştım bu sayede. Beni tanıdıktan sonra spora başlayanlar oldu. Hatta, geçen sene Cunda’da yapılan 16k’lık bir patika koşusunun finiş çizgisine geldiğimde (dereceye giremedim ama iyi koştum) tanımadığım bir arkadaş adımı çağırıp tezahürat yapıyordu. Koşanlar bilir; çok iyi bir histir bu. İsminin Fatih olduğunu sonra öğrendiğim bu arkadaşım bir yerde sunumumu izlemiş ve koşmaya karar vermiş. O gün de ilk defa 8km’lik bir yarışı koşmuş. Çok sevindim. Benim için derece yapıp kürsüye çıkmaktan çok daha anlamlıydı bu sonuç.

Elimden geldiğince, deneyimlerimi çeşitli ortamlarda anlatmayı sürdüreceğim.

Diyabetlilere önermek istediğin neler var genel olarak?

Geçtiğimiz hafta spor ve diyabet konusunda deneyimlerimi anlatmak üzere Ulusal Diyabet Kongresi’deydim yine. ‘Diyabetten kurtulma’ çalışmalarını sürdüren ve hayatını buna adamış binlerce bilim insanı var ve işlerini çok önemsiyorlar. Bu işi onlara bırakıp ‘Diyabetli Hayat’ı sağlıklı bir şekilde sürdürmeye bakmak lazım. Diyabet sizi durdurabilecek bir hastalık değil her şeyden önce. Onunla savaşmak, ondan kurtulmaya çalışmak yerine, onunla beraber neler yapabileceğine bakmak hayatı daha anlamlı yapıyor. Hareketi hayatın bir parçası haline getirmek, diyabeti kolaylaştırıyor. Duruma bu açılardan bakmak bile diyabeti değiştirmeye başlıyor aslında.

Eminim ki çoğumuzun böyle hikayeler duymaya, canlanmak için rol modeller görmeye ihtiyacımız var. Haydi, gelin yardımcı olalım birbirimize… Sizin de aktif bir hayata geçmeden önce yaşadığınız ve paylaşmak istediğiniz kırılma noktalarınız, herkes tarafından ‘engel’ gibi görünen ama kafaya koyup da aştığınız zorluklar var mı? Yazmak isterseniz: kivergu@gmail.com

Çok teşekkürler Gürkan, kendi adına zincirleri kırdığın ve başkalarının da kırmasına yardımcı olduğun için…

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale