“Eli görmeyen kişi, yazıyı kalem yazdı sanır…”
Mevlana Celaleddin Rumi
Belki de kendimizce iyi bir dostuz. Belki kendimizce kıymetli bir çalışanız. Belki kendimizce emek vereniz, paylaşanız, yapanız, ter dökeniz… Belki kendimizce “nasıl olsa bir gün daha aynı şekilde geçirecek” olanız… Belki kendimizce kendimiz için bu dünyada en bulunmaz olanız… Belki kendimizce kendimiz için her şey bizden sorulmalı, her şeyi en doğru bileniz, her şeye yetişeniz, her şey tabii ki bizden sorulacaktır…
Peki kendimizi anlatan, bizi anlatan kendi referansımız mıdır? Yoksa başkalarının bizim için, bizim arkamızdan söyledikleri mi? Aradaki bu ince çizgiyi sizlerle birlikte değerlendirelim istiyorum bugün bu yazımda… Bir insanın gerçekliği kimin yorumu kadardır? Bir insan birine göre çok çalışkan ise ve diğerine göre aslında sadece öylesine çalışıyor ise bu insanın gerçekte “ne olduğuna” kim nasıl karar verecektir?
Biz buna kendimizi yorumlamak diyoruz. Kendimize genel olarak kendi penceremizden bakmaktayız. Peki bir şey olduğunu düşünelim; o anda hayattan silindik diyelim, bizi arayan bir kişi bile olur mu? Bizim yokluğumuzu hisseden bir kişi olur mu? “Nerede, ne yaptı, neden gelmedi, ihtiyacımız var” diyen olur mu?
İşte bu soruların hepsi bizim için… Hayata kattığımız anlamı, hayatta bulunduğumuz yeri, hayatın bizim için anlamını, önemini genel olarak tek pencereden görmekteyiz. Kendi penceremizden… Kendimiz, kendimizin arkasından konuşacaklarımız ile değerlendirmekteyiz. Fakat bu hayata gelmemizin çok ama çok önemli bir sebebi daha var; diğerlerine hizmet etmek, diğerleri ile paylaşmak, diğerlerine bize verilmiş olan hediyelerden bahşetmek, diğerlerinin hayatlarına dokunabilmek…
Bu yüzden hayat bizim kendimizi yorumlamamız ile “değer” bulamamaktadır… Yıllar önce çok sevdiğim birini kaybettiğim bir cenazede, hiç tanımadığım biri evine gelip onun yemeğinden yeme şansını bulduğunu söylemişti… Lezzeti, güzelliği, tazeliği ile o yemek ve misafirperverlik hala aklından silinmemişti… Gülümseyerek hatırlıyordu. Güzel sözler ve güzel dilekleriyle… İşte hayatın anlamı budur. Bir gün geldiğinde ve biz kendi hakkımızda konuşamadığımızda diğerleri bizim için konuşacak; paylaştıklarımızla, yaptıklarımızla, verdiklerimizle, kazandırdıklarımızla, gösterdiklerimizle, büyüttüklerimizle…
Ve o gün geldiğinde biz kendimizi için tek kelime bile söyleyemeyeceğiz… O gün geldiğinde başkaları bizim arkamızdan konuşacak, evet… Evet, düşünün bir, sizin güzel hikayeniz nasıl hatırlanacak? Yardımsever olarak mı, önemli bir kişilik olarak mı, sanatkar olarak mı, yoksa sadece yoldan geçen bir teyzenin elinden tutup da karşıya geçmesine yardımcı olmuş biri olarak mı, küçücük çocukları sevindirmek için elinden geleni yapan olarak mı, kocaman kalpli bir anne olarak mı? Söyleyin, sizin hikayeniz nasıl hatırlanacak?
İlginizi çekebilir: Zamana yetişemeyenlere bir sır: Sizden öte yar yok