Kendi ellerimizle yarattığımız tutsaklığımız: “Bağlılıklar”
Bağlılıklar hayatımızda ne şekilde yer alır? Hemen bakalım; mutlu olmamız başarılı olmamıza bağlıdır örneğin. Eğer iş konusunda istediğimiz başarıyı elde edemeyecek olursak bu büyük bir çöküş demektir. Çünkü bir kere “bağlanmışızdır”. Eğer gerçekten iş dünyasında bir yere gelemiyorsak, bir unvanımız yoksa, saygı görmüyorsak, bir müdür, bir yönetici belki bir direktör olamamışsak “hak etmiyoruzdur”… Neyi hak etmiyoruz diye düşünelim; mutlu olmayı, çevremizdeki insanlar tarafından “başarılı” olarak tanınmayı, sadece olduğumuz gibi olmayı veya başka becerilerimiz ile değerlendirilebilmeyi.
İşte bağlanmalar böyle başlar, küçük yaşlarımızda belki bir fikir ediniriz, ailemiz bizi ancak yüksek notlar aldığımızda başarılı görür,
veya bir insanı sevmemiz sadece iyi bir işi olmasına bağlı olmalıdır, veya bir kişi ile güzel bir ilişki kuracaksak o kişinin evlenmiş ve hatta daha önce çocuk sahibi olmuş olması tehlikelidir, “böyle” bir insan mutluluk ideallerimiz ile “bağlanmamıştır” çünkü mutluluk idealimizde birlikte olacağımız kişi bizimle eşit koşullarda olmalıdır aksi takdirde beraber mutlu olamayız gibi…
Başka bağlılıklar da vardır tabi, sabahlarımızın “mutlu” olarak tanımlanabilmesi için portakal suyumuzu içmemiz gerekir, spor yapmamız gerekir, kendi yatağımızda uyanmamız gerekir veya mutlaka duş almamız gerekir. Bunlar “daha” küçük bağlılıklardır belki ama olmazsa olmazlarımızdır. O gün bu tarz rutinler gerçekleşmediği durumda “güzel” geçmez ve hatta geçemez… Çünkü günümüzün güzelliği ve mutluluğumuz tamamıyla olup olmamalarına bağlıdır… Biz onları bu şekilde tanımlamışızdır – günümüz “ancak ve ancak” bu kavramlar olduğu “durumda” güzel bir gün olarak tanımlanabilir…
Bağlılıkların “tutsaklığa” dönüşümü
Birçoğumuz için “hayatımızda” bir parça olarak nitelendirebileceğimiz bu bağlanmalar aslında hiç farkında olmadan kendimize koyduğumuz “tutsaklıklarımız” haline gelebilmektedir; sabah spora gidemeyeceğimiz için bir gün bile sabah muhteşem bir arkadaş kahvaltısına katılmaya zamanımız olmaz, başarımıza bağlı mutluluğumuz bir yıl bile çocuklarımızla daha uzun süre bir tatil planlamamız gerekliliğini aklımıza getirmez çünkü şirketimizin “bize ihtiyacı vardır”… Bu örnekler o kadar çoktur ki, aslında kaçırdığımız olası güzellikleri, bu bağlanma hallerinin bizi nasıl da kısıtlar hale geldiğini göremiyoruz… Belki sevdiklerimizi kırarız, belki kendimizi yalnızlığa mahkum ederiz, belki o yıkılmaz bağlanmalarımız kendimizi daha da yormamıza, yıpratmamıza ve hatta kendimize zarar vermemize kadar gidebilir.
İşte sevgili Don Miguel Ruiz J.R. güzel eseri Bağlanmanın Beş Seviyesi ile bize “bağlanma” kavramının hayatımızda ne derece önemli olduğunu detaylıca açıklamaktadır:
- İlk Seviye: Öz Benlik
Bu seviyede gerçek bir bağlılık olmaksızın herhangi bir andan zevk alabilirsiniz, örneğin futbol maçı izlemek gibi. Kendinizi ancak maça, gidip seyredecek kadar vermişsinizdir. Bu, bilginin kontrolünü tümüyle elinde tutan sizsinizdir. Zevkin, sevincin, o katışıksız, hayatı koşulsuzca yaşama arzusundan kaynaklanan en saf biçimi yaşamışsınızdır.
- İkinci Seviye: Tercih
Bu seviyede futbol örneğinden devam edecek olursak, yaşamınızı biçimlendiren bir yenme-yenilme hikayesi yaratırsınız fakat bu hikayenin kişisel olarak sizinle herhangi bir ilişkisi yoktur; öykü takıma ilişkindir. Olay ve çevrenizdeki insanlarla ilişki kurarsınız fakat maçın sonunda “eğlenceliydi” der, bağınızı çözersiniz. Böyle kolayca bağlanıp bırakma becerisi, duygusal yanınızla kendinizi hoş bir oyunun iniş çıkışına vermenizi sağlar. Hayat, bir olay, bir etkinliktir, onu kendilerini nasıl gördüklerinden bağımsız olarak çevrenizdekilerle paylaşabilirsiniz.
- Üçüncü Seviye: Kimlik
Bu seviyede, takımınıza bağımlılığınız, dünyayla bir fan olarak ilişkilenmenizle birlikte kişisel yaşamınızı stadyum kapıları dışında etkilemeye başlar. Ayrım başlangıçtaki kadar net değildir. Üçüncü seviyede bu kültür, bu takım kimliğinizin ufak bir parçası haline gelmiştir. Olay ya da an geçtikten sonra da kim olduğunuz düşüncesini biçimlendirmeye devam eder. Bilgiyi beraberinizde götürür, onu hiçbir ilgisi olmayan ortamlara da taşıyarak hayatınızın çeşitli bölümlerini bu takım etrafında şekillendirmeye başlarsınız.
- Dördüncü Seviye: İçselleştirme
Yaşamınız ve bağlılığınız arasındaki sınırlar belirsizleşmeye, her şey bu takım çevresinde dönmeye başlar. Kendinizi takımınızın oyun dışında da ne kadar daha iyi olduğunu tartışırken bulursunuz. Bağlılığınız derinleştikçe bu takıma gönül vermeyi, insanların – kendiniz dahil – sizinle ilişki kurmasının koşulu haline getirebilirsiniz. Diğer bir deyişle, bağlılığınızı öyle bir içselleştirmişsinizdir ki kendinizi kabulün şartına dönüşmüştür.
- Beşinci Seviye: Fanatiklik
Bu seviyede takımınıza taparsınız! Damarlarınızda renkleri akar! Karşı takımın taraftarı kendiliğinden düşmanınız haline gelir. Takımınıza inanmadıkça ilişkileriniz sizin için bir şey ifade etmez. Attığınız her adım, aldığınız her karar, iyi bir taraftar olmanın sizin gözünüzdeki gereklilikleri doğrultusundadır. İnancınız yaşantının önüne geçmiştir. Bağlılığınız arttıkça insanlığa saygınızı bile yitirdiğiniz bir noktaya gelebilirsiniz. Sizin gözünüzde gerçek bir taraftar takımı için ölüp öldürmeye hazırdır. Fanatizm başka bir canlıya saygının tümden yitimidir.
İşte sevgili bağlılıklarımız biz fark etmeden hayatımızda bu derece önemli roller oynayabilir, değer yargılarımız, sosyal hayatımızı ve tercihlerimizi etkileyebilir. Bizler kontrolü bıraktıkça ve o bağlılık hali bizlerin kontrolünü ele geçirdikçe aslında birer “tutsak” haline geliveririz. Adeta tırnaklarımızı geçirmişçesine sıkı sıkıya tutunduğumuz ve kendi değerimiz kadar diğerlerinin değerini de “belirlememize” sınırlar çizen bağlılıklarımızı ve bizim için ifade ettiklerini çok dikkatlice değerlendirmemiz gerekir.
Bugün bu yazımı okuyorsanız, hayatınıza bu açıdan yeniden bakın, siz herhangi bir konuda “bağlılık” seviyelerinden hangisindesiniz, fanatik olduğunuz konular kadar “tercih” seviyesinde kaldığınız bağlılıklarınız var mı, kendinizi tutsak haline dönüştürdüğünüz bağlılıklarınız var mı veya yaşamınızda aldığınız kararlarda “en büyük” etkiye sahip olan hangi bağlılığınızdır? Hayatınız “tutsak” edilmeyecek kadar özgür bir akıştır, evet sevebiliriz, evet bağlılıklarımız olabilir, fakat “tutsaklık” noktası yine bizlerin kontrolünde olmalıdır; kendiniz için bugün bunları fark etmek elinizde…