Hayat, “yapmam lazım”larla olmuyormuş.
Bu sebeple insanın ihtiyaçlarını görüp, duyup, anlayıp karşılaması çok önemliymiş.
Lazım olan tek şey yaptığın hamlelerin, isteklerinin, aldığın aksiyonların kendi hayat hikayenin içerisinde harmanlanmasıymış.
Kendimize göre bize öğretilen lazımları ya da etrafımızı gözlemleyerek kendi oluşturduğumuz lazımları “zorla” hikayemizin içerisine yerleştirmeye çalışınca yerleşmiyormuş.
Yerleşmediği gibi, yerleşmediği için de kendimize küçük pencerelerimizden sıfatlar takıp duruyormuşuz: Beceriksiz, iradesiz vb.
Ve tüm bunların gerçek ile hiçbir alakası yokmuş! Biz kendi kendimize ne yapıyormuşuz?!
Herkesin yaptığını yapamayacağız. Herkesin sevdiği yemeği sevip, giyindiği tarzda giyinip, yarattığı şekilde yaratım yapamayacağız. Hepimiz kendimize özeliz. Bir’in biriciğiyiz.
Her birimiz boş yere ayrı ayrı yaratılmadık. Dünyada olan her bir insanın çok benzer deyip gözümüze aynı görünen parmak izi bile birbirinden ayrı. Bunun bir anlamı olmalı.
Kendimize özel hayat hikayelerimiz, kendimize özel hayat amacımız ve ihtiyaçlarımız var.
Kimimizin hikayesinde ünlü olmak, kimimizde kelimelerle oynamak, kimimizde dehalık, kimimizde çiçek bakmak ve sayamayacağım milyonlarca şey var. Hiçbiri diğerinden ne özel ne değerli.
Kıymetli olan ise her ne ise ihtiyaçlarımız; doğru, yanlış, basit, zor, iyi, kötü, gereksiz vb. diye etiketlemeden olduğu gibi kabul ederek ihtiyacımız olanı karşılamak.
Hayatlarımızda lazımlar gittiği zaman, çıplak kalakaldığında ne ile devam edeceğini bilmen için ihtiyaçlarını dinlemen önemliymiş.
An’da, akışta, kendi hayat hikayelerimizi sevip saygı duyarak içerisinde var olmaya…
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Zihnin yarattığı illüzyonlardan kurtulmak için en kısa yol: Kalbinizi ve bedeninizi dinleyin