Birçoğumuz için kelimeler sadece geçici bir andır. Duygularımızı ve düşüncelerimizi kelimelere dönüştürürken onları nasıl seslendirdiğimize odaklanmayız. “Bu iş başıma iş açacak” demek ile “Her yaptığım işin sonucunda en güzel başarılar beni bulur” ifadeleri arasında sadece birkaç kelimelik fark varmış gibi düşünebiliriz. Fakat ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte sözlerimize, hayatta seslendirdiğimiz her mesaja biraz daha yakından bakalım istiyorum.
Şöyle bir kendimizi uzaktan izleyelim, kaç kez tekrarlamaktayız şu örnek cümleleri? “Bela yine geldi beni buldu!” Bir örnek daha düşünelim: “Bu adamın bu hareketleri beni hasta ediyor!” Bir örnek daha verelim hemen: “Bu çalışma temposu beni öldürecek!” Başka bir örnek daha: “Her zamanki gibi yine suçlu benim, ben hiçbir şeyi doğru düzgün tamamlayamıyorum!”
Peki şimdi şunu düşünelim: Bir güç tüm bu kelimeleri ve seslendirdiğimiz mesajları izliyor, doğru veya yanlış ayırt etmeksizin ne diyorsak onu gerçekleştirmek için harekete geçiyorsa sonuçta bu ne olurdu? “Bu adam beni hasta ediyor!” diye söylendiğimizde hayatımıza o “hasta olma” halini davet etmekteyiz. Diğer bir ifadeyle “Evet, ben hasta olmaya gönüllüyüm” diyoruz. Bunu izleyen güç, hasta veya sağlıklı arasında ayrım yapmadan hayatımızda tam olarak seslendirdiğimiz mesajı gerçekleştirmek üzere harekete geçti bile!
İşte bizler hiç farkında olmadan gün boyunca gerek kendi kendimize, gerekse başkalarına karşı birçok farklı düşünce oluşturmaktayız. Bu düşüncelerimizi ifade ettiğimizde, yani sesli mesajlarla evrene ilettiğimizde ve sonunda gerçekten karşımıza çıktığında ise şaşırmaktayız. Oysa ki dönüp ne söylediğimize bakmak, en baştan o güne kadar ağzımızdan neyin çıktığına, hangi mesajı tekrar tekrar sesli olarak ilettiğimize baksak, tüm bu akışta karşımıza çıkanları anlamlandırmak çok daha kolay olacaktır.
Bunu detaylarıyla anlayabilmek için sevgili Jose Silva ve Philip Miele’nin Zihin Kontrolü Da Silva Metodu isimli eserinden şu bölümü inceleyelim:
“(…) Sözcükler, ‘yalnızca’ sözcükler, tükürük bezlerinizi harekete geçirmeye yetti. Üstelik bu sözcükler gerçekte var olmayan, yalnızca sizin hayal ettiğiniz bir şeydi. Limonla ilgili sözcükleri okurken bunu gerçekten yapmıyor olmanıza rağmen beyninize elinizde bir limon olduğunu söylüyordunuz. Ve beyniniz bunu ciddiye alarak tükürük bezlerinize döndü ve, “Limonu ısırıyor. Ağzı hemen yıka,” dedi. Tabii tükürük bezleriniz de bu emre uydu.
Çoğumuz kullandığımız sözcüklerin anlamlar ifade ettiğini ve bu anlamların iyi veya kötü, doğru veya yanlış, güçlü veya güçsüz olabileceklerini düşünürüz. Bu doğru ama eksik bir bilgidir. Çünkü sözcükler gerçekliği ifade etmekle kalmaz, tükürük bezlerinin çalışmasında olduğu gibi gerçekliği yaratırlar da.
Beyin niyetlerimizi zekice yorumlamaz. Beyin sadece bilgiyi alıp depolayan bir organ da değildir; aynı zamanda bedenimizin idaresi de ondadır. Beyninize, ‘Şimdi bir limon yiyorum,’ o hemen işe koyulur.
(…) ‘Nasılsın?’
‘Eh… halimden şikayetçi değilim,’ ya da ‘Şikayet etmenin anlamı yok,’ ya da ‘Fena değilim işte.’
Peki beyin bu iç karartıcı ifadelere nasıl tepki veriyor?
Bulaşıkları yıkamak size ‘ölüm mü geliyor?’ Muhasebe işleri ‘tam bir karın ağrısı mı?’ Şu havalar sizi ‘hasta mı ediyor?’ Bence doktorlar kazançlarının büyük bir bölümünü bu sözcüklere borçludur. Hatırlayın, beyin niyetlerinizi zekice yorumlamaz. ‘Adam karın ağrısı istiyor demek ki. Tamam, hemen bir karın ağrısı geliyor,’ der.’’
İşte kelimelerimiz hayatımızın akışında bu derece güçlü sonuçlara neden olmaktadır. Bu yazımda bana eşlik ediyorsanız bugün kullandığınız her ifadeye, aklınızdan geçen her düşünceye ve ağzınızdan çıkan her söze tek tek dikkat etmenizi dilerim.
Çünkü kelimeler görünmez değildir, kelimelerimiz hayatımızı yaratır!
İlginizi çekebilir: Zihin kontrolüyle akışı değiştirmek mümkün mü?