Kayıp ruhlar kentine hoş geldiniz: Cevap ararken soruyu unutanların kenti
Kayıp ruhlar kenti. Ümitsizce sorusunun cevabını arayan, ararken soruyu unutmuş, bir şey aradığını unutmuş, unutkanlığının içinde kaybolmuş ruhların kenti. Evrenin dünya şehri…
Ararken her köşede kendiyle karşılaşmış ama aradığını unuttuğundan bulduğunun ne olduğunu hiç bilememiş…
Karşılaştığı her parçası ile bir şekilde iletişime geçmiş, sevmiş, sevmemiş, görmüş, görmemiş… Ama hiç bilmemiş…
Bir yerlerden bir şeyler duymuş, duydukları boş mağara kalmış gönlünde yankılanmış.
“Arayansın, hatırlayacaksın!” demişler.
Anlamlı gelmiş boş bedeninde yankılanan ses.
“Neyi hatırlayacağım?”
“Soruyu soran olduğunu” demiş ses.
Sorusu gelmiş, aramış, ama hiç kabul etmemiş.
Kabul etmediği şey bulduklarıymış.
Çünkü bir şeyi kabul edecekse, bu şehrin sokaklarından geçmeyecekmiş yolu. Ona bir mucize lazım. Kayıp kentten bir çıkış bileti. Hem de her şeyi bırakarak, kaçarcasına.
“Aradığın şey her yerde” demişler.
Görünmezi gören gözleri dilemiş.
Bu kentten uzakları düşlemiş.
“Aradığın şey burnunun dibinde” demişler.
Burnunun dibindeki kimseyi beğenmemiş.
“Aradığın şey sensin” demişler.
İçine bakmış, bomboş…
Korkmuş.
Hayal kırıklığına uğramış
Kendi kendine bir söz vermiş, o herkesin beğenebileceği olmaya.
Tüm gücünü, aradığını bulmuş gibi yapmaya vermiş.
İçerisi gittikçe daha da çok boşalmış, duvarları sertleşmiş, kendini unutmuş.
Bir gün biri gelmiş, parlak, janjanlı, kabarttığı tüyleriyle.
“İşte” demiş “bu!”
İçimi dolduracak olan…
Sertleşmiş kabuğu bomboş içiyle çıkmış süslünün karşısına.
Süslü, tüm heybetiyle dans etmeye başlamış, tüm varlığını ortaya koyar gibi. Hızla dönmüş, zıplamış, hoplamış ve uzun kolları, kalıplı omuzları ile. Ani bir hamleyle yaklaşmış yanına.
“Haydi!” diye sırtına vurmuş tüm gücüyle. Paramparça dağılmış, ortalara saçılmış arayanın kabuk bedeni.
Öyle bir niyeti yokmuş süslünün, sadece oyuna davet etmek istemiş kendi yöntemiyle ve haliyle.
Kırılmış, dağılmış, yok olmuş, tuz buz olmuş arayan. Gücünü verdiği her şey yerlerdeymiş. Boşluğu görünür olmuş. Kimsesiz bedeni ortaya çıkmış.
Hararet ve panikle toparlamaya çalışsa da kabuğunun kırıklarını, toparlarken ümitsizliğe kapılmış. Bunu yapacak gücü kalmamış.
Ve çaresiz, soluksuz, boşlukta yürürken, önüne iki yol açılmış.
Biri kendi boşluğuna doğru giden, diğeri kendi gibi kayıp, soruyu aradığını kendine unutturanların uğultulu ve sonlu dünyasına…
İlginizi çekebilir: Özgürlüğün bir bedeli var: Kabuklarımızı kırarak büyüyebiliriz ancak