X

Kaygının varoluş yolculuğu: Önce beni tanı

“Bence kaygı, onu tanımamış olduğu için yitip gitmek ya da altında kalmak istemeyen her insanın katlanıp çıkmak zorunda olduğu bir serüvendir.” -Kierkegaard

 Elimde olsa, ilköğretim müfredatına şöyle bir dokunuş yapmak isterdim: Kaygı 101.

Kaygı, o yaşlardan itibaren ne olduğunu, neye benzediğini, bizi nasıl etkileyebileceğini bilmemiz gerektiğine inandığım en önemli kavramlardan biri. Bu gönülden inancım, kalemimden bu satırların dökülmesindeki motivasyon kaynağım oldu.

Beni harekete geçiren bir diğer nokta ise bugün kaygının modern zamanın ta kendisinin nevrozu olarak görülmesi. Nevroz kelimesinin tüm zihinlerde uyandırdığı bu negatif etki belki de kaygıyı gerçek anlamıyla tanımamaktan kaynaklı. Miyop olanlar bahsedeceğim durumla fazlasıyla empati kuracaktır, yolda kiminle karşılaştığınızı bilmeden uzaktan bir siluet gördüğünüzde kim olduğunu seçemezsiniz. Bu siluet netleşene kadar onunla sağlıklı bir iletişim kurmanız imkansıza yakındır. Gözlerinizi kısarsınız, anlamaya ya da benzetmeye çalışırsınız ama nafile. Karşınızdaki hiç ilgilenmek istemediğiniz eski flörtünüz veya hiç karşılaşmak istemediğiniz ve hatta şerit değiştireceğiniz eski patronunuz olabileceği gibi çok yakın arkadaşınız da olabilir. Şimdi selam vermek mi gerekir, kaçıp uzaklaşmak mı yoksa tanıyamadığın için mahcup hissetmek mi? İşte kaygıya miyop olmak bizi kendi yaşantımızda böyle sıkışmışlıklara ve çıkmazlara sürükleyebilir.

Kaygıyı ortadan kaldırılması gereken bir semptom olarak görmenin sonucu modern zamanda uyuşturma çabaları ile kendini gösterdi. Kaygıdan uyuşma ve bununla beraber duygusal uzaklaşma sürecini kendi hayatımda da sıklıkla deneyimledim. Bu deneyimlerden biri sırasında varoluşçu psikolojinin öncüsü Rollo May’in “Kaygının Anlamı” kitabı ile tanışmam büyük bir şanstı. “Kaygı hayatın anlamını keşfetme yolunda önümüzde açılan bir kapıdır.” diyen Rollo May’in burada kastettiğini özümsemek için normal kaygı ve nevrotik kaygı arasındaki farkın altını çizmek gerek.

Önümüzde uzanan; henüz kat etmediğimiz, deneyimlemediğimiz için ne olduğunu bilmediğimiz yollar normal kaygıyı getirir. Bu noktada, özgür insanın yaşamı boyunca sahip olduğu seçeneklerin ve olasılıkların kaygı ile doğrudan bir ilişkisi olduğunu görürüz. Seçim yapabilme yetimiz ve bu seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşebilme zorunluluğumuz kaygının temel kaynağını oluşturur. İnsanın bu kaçınılmazlığı fark ettiğinde kaygıyı varoluşunun bir parçası olarak kucaklayabilmesinin mümkün olduğunu görmek bana umut verdi.

19. yüzyılda Kierkegaard kaygıyı insan gelişimi çerçevesinde inceler. Bir bebeğin serüven peşinde olma halinin veya gizemli olana duyduğu iştahın da yukarıda bahsedilen olasılığın en saf hali olduğunu, fakat bu haliyle özel bir içerik taşımadığını ifade eder. Büyüme ve gelişim ile ebeveynlerle çatışmaları içeren gerçek deneyimler yaşanır. Bu deneyimler, öz farkındalığın ve beraberinde bilinçli seçimlerin yolunu açar. Kierkegaard, bilinçli seçimler yaptığını fark etmenin ise “yapabilme olasılığının dehşetini” oluşturduğunu söyler.

İşte bu dehşetle karşı karşıya kalan insanın bu dehşeti zihninde nasıl konumlandırdığının önemi büyük. Kişi bu dehşeti nasıl yorumlayacak? Saldırarak savuşturulacak bir durum olarak görüyorsa öfke duyacak, kaçarak kurtulunacağına inanıyorsa korku hissedecek, çıkmaza ve çaresizliğe düşeceğini hissediyorsa kaygı meydana gelecek. Normal kaygıyı incelerken bunu yaşamanın doğallığına ne kadar vurgu yapılıyorsa, nevrotik kaygıyı incelerken de bunun ulaşabileceği karanlık noktaların ve şiddetinin de öngörülemez olduğunu bir o kadar vurgulamak gerekir. Nevrotik kaygıyı deneyimleyen kişinin varlığına yöneltilen tehdit o kadar güçlü olabilir ki, bu tehditle baş edemeyen kişi kendi varlığından vazgeçebilir. Sonuç olarak normal kaygı durumlarında yoluna devam etmeyi başaramayan insanın nevrotik kaygıya geçiş yaptığı söylenebilir.

Kaygıya dair bu noktada akılda tutulması gereken en kritik konu günümüzde anksiyete veya epilepsi nöbetlerinin kaynağı olarak işaret edilen, mide işlevlerine etkisinin göz ardı edilemez olduğunun konuşulduğu kaygının kişisel dağılmanın asıl nedeni olmadığıdır. Kaygı ancak dönemimizin sosyal korku, suçluluk, sevgi ve onaydan yoksun bırakılma gibi baskılanan duygularının sonucu ve dışa vurulma şeklidir. Tam olarak bu yüzden kaygıyı bir haberci olarak görmek bambaşka bir bakış açısı kazandırır. Bugün ben kaygıyı, baskıladıklarımı geri döndürme girişimi olarak görmeyi ve yeniden bütünlüğü ve birliği kazanmam için bir mücadele olarak ifade etmeyi seçiyorum.

Dünya kapını çalıp “Buraya bakmalısın, bir şeyler oluyor!” derken, bu haberciyi dostça karşılamak mümkün mü? Hatta buradan ileriye giderek, bu haberciyi yaratıcılık ve cesaret ile kendi özünü bulmanda yol arkadaşı yapmak? Bu keşif soruları sanırım herkesin kendi yolculuğunda koymak istediği yerde olmalı.

Her nereye koyarsanız koyun, yola onu tanımakla başlarsanız serüveniniz güzelleşebilir.

Daha derinden bakmak isterseniz:

Kaygının Anlamı, Rollo May.

İlginizi çekebilir: Detaylı rehber: Kaygı bozukluğu, belirtileri, nedenleri, tedavisi

İrem Mutlu: Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Koç Üniversitesi’nde kişisel verilerin korunması hukuku alanında tezli yüksek lisansını yaptı. Şu an bir finansal teknoloji şirketinde avukat. Aynı zamanda ICF onaylı profesyonel bir koç. TEGV gönüllüsü. CMAS 2 yıldız dalıcı. Tüm bu kimliklerinden sıyrıldığında ise: Kadrolu Öğrenci. Kahkahası ile tanınır. Sevgi için yaşar. Okumaya ve yazmaya tutkun. Kendini bilme yolunda.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale