Türkiye gibi olaylı ve insanın zaman zaman sabrını sınayan ülkelerde bir insanın endişeli olmaması oldukça zor. “Ne olacak bu memleketin hali?” endişesi bir yana, herkesin kendine dair soru işaretleri de var elbette; ilişki krizleri, sağlık problemleri, işle ilgili sıkıntılar…
Aslında endişe, bizi güvende ve verimli kılan bir doğal alarm sistemi ve başlı başına bir sorun sayılmaz. Sorun olan, “anksiyete bozukluğu” (kaygı bozukluğu) olarak tabir edilen kronik ve aşırı durum. Anksiyete bozukluğu, kişinin günlük hayatındaki işlevselliği ve insan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen çeşitli korku ve kaygılara verilen genel kapsamlı bir isim. İşlevselliğin etkilenmesi de hayattan alınan zevkin azalmasına ve yaratıcılığın düşmesine sebep oluyor. Bunun fobi ve panik atak olarak kendini göstermesi durumunda ise ,profesyonel yardım almak gerekiyor.
Pek çok zihinsel durum gibi, endişe ile de başa çıkmak için gerekli olan ilk düşünce tarzı bunun kafada bittiğini kabullenmektir. Endişe, dış etkenlerden kaynaklanmaz. Dış etkenler ve onların yarattığı stres sebebiyle, kişinin kafasında oluşur ve büyür. Dolayısıyla aklımızı evhamlarla başa çıkacak şekilde eğitmek mümkündür.
İlk adım: Kendinize fazla yüklenmeyin
Çevremize baktığımızda, endişe seviyelerinin sorumluluklar arttıkça arttığını görürüz. Kişinin kendine fazla yüklenmesi olarak da tabir edilen bu durum, hiçbir şeyi tam olarak yapamadığımız ve her zaman takvimin gerisinde kaldığımız hissiyle, bilinçli ya da bilinçsiz olarak üzerimizde büyük bir baskı oluşmasına neden olur.
Zenhabits sitesinin kurucusu Leo Babauta, endişeyi azaltmanın yolunun beklentilerimizi normal seviyede tutmaktan ve günü yaşamayı öğrenmekten geçtiğini söylüyor.
Endişeye karşı üç yanıt: Savaş, kaç, dur
Endişeyi korkudan ayıran özellik, endişenin nedeni çoğu zaman bilinmezken korkunun direkt bir hedefi olmasıdır. Örneğin, ormanda dolaşırken karşınıza çıkan bir ayı, korkma sebebidir. Bununla beraber, endişe ve korkuya verilen insani tepkiler temelde aynıdır: Savaşmak, kaçmak ya da durmak (donmak).
Ormandaki ayı örneği üzerinden devam ederek, kişinin endişeye karşı tepkileri şöyle özetlenebilir:
-
Savaş:
Aniden karşınıza çıkan ayıyı korkutmaya çalışmak gibi, endişeye karşı çekilmez bir insan halini almak da bir savaşma tekniğidir. Tam olarak nedenini ve hedefini belirleyemediğimiz endişe durumunda, sinirimizi yakın çevremizden çıkarırız.
-
Kaç:
Ayıyla karşılaşıldığında kaçma tepkisi var gücümüzle koşmak iken, endişe durumunda bu, bizi endişelendiren şeyleri görmezden gelme olarak kendini gösterir. Kendimizi rahatsız olduğumuz tüm etkenlerden yalıtmaya çalışırız. Yüksek anksiyete bozukluğuna sahip insanların evlerinden çıkmamayı tercih etmesi buna bir örnek.
-
Dur (don):
Ayının önünde ölü taklidi yaparak tehlikenin geçmesini beklemek gibi, endişeye karşı da donmak ve hiçbir şey yapmamak, işleri ötelemek ve cesur bir adım atmamak şeklinde bir tepkidir.
Bir macera kitabı olarak hayat
Karamsarlık gibi endişe de geleceğe dairdir. Kimse geçmişte olanlar için endişe duymaz. İnsan beyni yakın veya uzak gelecekte olacakları tahmin ederek çalışır. Trafikte üç araba önümüze bakmak gibi hayatımız da yaptıklarımızla sonuçları değişen bir macera kitabı içinde geçer. Akşam eve gidersek başka, dışarı çıkarsak başka bir şey olabilir; işimizi bırakırsak başka, bırakmazsak başka… Çünkü hikayenin farklı sayfalarına atlamış oluruz.
Endişeli insanlar bu maceranın mutsuz sonla biteceğini kurgular ve “ya en kötüsü olursa?” gibi bir soru sürekli kafalarını kurcalar. Geleceği düşünmekten günü yaşayamamak gibi, kendilerine güvenmemek, kontrolü ele alma isteği, yüksek beklentiler ve bunları karşılayamama korkusu da endişeyi arttıran etkenler olur.
Endişeden ilham almak için en önemlisi günü yaşamayı öğrenmeye çalışmak, yani “şimdi, burada olmak”tır.
“Şimdiki zaman”dan ilham almak
Kanadalı öykü yazarı Alice Munro, “Free Radicals” (Serbest Radikaller) adlı öyküsünde, kanser hastası bir kadının evine giren muhtemel bir katille diyaloğuna yer verir ve “Sonra, adam eve girdiğinden bu yana ilk kez kanser olduğunu düşündü. Bunun onu nasıl özgürleştirdiğini, tehlikeden nasıl da uzak tuttuğunu.” der.
Hayatta kalma olasılığının bulunmadığı anlarda insanların kendini kabullenmiş ve mutlu hissetmesi, şaşırtıcı bir şey değil. Yarın ölecekmiş gibi yaşama fikrinin cazibesi de buradan geliyor: Elimizde olan sadece bugün olsa ve insanların tepkilerini umursamadan yaşayabilsek, bu kadar endişeli olur muyduk? Cevap, hayır.
Yarın ölmeyeceğimize göre, endişenin varlığı içinde kendimize gereken ilhamı yaratmak için daha somut yollara ihtiyacımız var:
- Hayatı basitleştirmek
Basit, güzeldir. Minimalizm, hemen içselleştirilemeyecek bir düşünce tarzı da olsa zaman içinde hayatın daha yaşanabilir olmasını sağlayacaktır.
- Yazmak
Endişe duyulan şeyler, çoğu kez kağıda döküldüğünde önemini ve ihtişamını yitirir. Leo Babauta, fikirleri, planları ve yapılacakları yazmayı ve böylece zihni daha ferah tutabilmeyi öneriyor.
- Dinlenmeyi öğrenmek
Fiziksel olarak dinlenmeyi, rahatlamayı öğrenmek, uyku düzenini oturtmak endişeyle başa çıkmada önemli bir adım.
- Meditasyon yapmak
Rahatlamanın bir uzantısı olarak meditasyon yapmak faydalı olabilir. Bunun için illa, beklentilerinize ve takviminize bir madde daha ekleyerek bir yoga kursuna yazılmaktan bahsetmiyoruz. 1 dakikadan az bir sürede yapılabilen Üç Nefes örneğin; tamamen nefes alıp verdiğimizi fark etmeye ve zihnimizi, aldığımız nefese odaklamaya dayalı bir teknik.
Aldığımız nefes gibi, yaşadığımız ana da odaklanmayı başarabildiğimiz takdirde, endişelerimizi iç huzura çevirmemiz daha kolay olacak. İlham perisinin bizi şimdiki zamanda bulması da öyle…
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Kaynaklar:
http://zenhabits.net/survive-and-thrive-how-to-transform-anxiety-into-inspiration/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Anksiyete_bozuklu%C4%9Fu
http://www.webmd.com/anxiety-panic/guide/mental-health-anxiety-disorders
http://goodlifezen.com/three-breath-meditation/