X

Kasınca Aşkın Bir Başka Olduğu Memleket, Edinburgh

Nasıl yaydım belli değil canım okur. Aslında gurbetçi kafasına iyiden iyiye gireyazdığım bir dönemdeydim. Lâkin bir yandan da tası tarağı toplayıp memlekete dönesim var. Kısacası, ışıklarda taksiden inercesine palas pandıras kendimi adeta kakaladığım bu memlekete alışamama sürecim bütün heyecanı ile devam ediyor.

Aslında gurbetçi kafasına iyiden iyiye gireyazdığım bir dönemdeydim. Lâkin bir yandan da tası tarağı toplayıp memlekete dönesim var

Aslında blogumda uzun süredir saçmalamaya devam ediyordum ama gelgelelim bu memleket-i şahaneden dem vurmazsam içim kaynar, Çarşamba pazarına gitmiş Hatce Teyzenin yanık naylon çorabı gibi sünüverirdim.

Ammavelakin, manik-depresif medcezirimin en kekremsi evresinin ilgi alanına girmediğini varsayarak çatadanak konuya dalmak isterim canımın içi okur: Edinburgh!

Belki de Londra denilen bu acayip memlekette, “Meh işte, kader-kısmet-mukadderat” minvalinde bir süre yaşayacak olmanın en büyük artılarından biri size bahşettikleri kapı gibi Birleşik Krallık vizesi… Zira sadece İngiltere’yi değil, aynı zamanda Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’yı da kapsamaktadır bu mukaddes kağıt parçası.

İşte bunu fırsat bilen bendeniz ve saz arkadaşım trenle depikledik Edinburgh’a. [Her ne kadar ruh hayvanı tembel hayvan olan bir kimse olsam da arada mabadımı kaldırır; yolları arşınlar, asfaltı aşındırırım! Evet, yaparım bunu…]

Şimdi – pek tarzım değildir zira beceremem ama – madde madde anlatıyorum canım okur. Dediklerime göz ver rica ederim. Pişman olursan bul beni. Fiş en çips ısmarlayan Mart ayında dişisini kaybetmiş kedi gibi olsun.

Başlıyorum:

Nasıl Gitmeli?

Valla aslında bu senin maceranın A noktasının neresi olduğuna göre değişir. “Ben direk Edinburgh’a geleceğim,” diyen ve T.C.’de ikâmet eden bir kardeşimsen şüphesiz uçacaksın. Dolayısıyla buna müteakip tavsiyem bariz şekilde uçmak zorunda olanlara değil, trenle de gidebileceklere. [Benim vaziyetime çalanlar veyahut İngiltere’ye gelmişken bir de İskoçya yapayım demiş olanlar için geçerlidir.]

Net konuşacağım: Trenle git! Bi kere:

1- Tren otantik bir şey. Bu lenduha, benim gibi 80’lerin çocuklarının çok da doyamadığı bir raylı mucize! İstifade et.

2- “Rasyonel ol kardeşim,” diye sitem eden ve hâlâ bu satırda kalan pasif-agresif okura:

a. Uçak yaklaşık 1,5 saatte gidiyor. Tren ise 4,5 saatte. Eyvallah düz adam! Saygı duyar, “Bence sen de haklısın,” der, Orhan Gencebay’a selam çakarken bir yandan da Aristo’yu rahmetle anarım.

b. Ancaaakkk tren fiyatları uçak fiyatlarına nazaran bir miktar daha uygun. Pound’un 5 TL’ye dayandığı ve alım gücünün iyice dip yaptığı güzide ülkemde cebindeki akrebe iyi bakmanı tembihler, şu zor günlerde her bir pence’in kıymeti bilmeni ayrıca ve aynı hadsizlikle öğütlerim.

c. Buna ilaveten havaalanında 2 saat önce olma zaruretin, vardığın havaalanından çıkman, şehir merkezine/kalacağın yere gitmen filan bıdı bıdı derken… O-hoo; bkz. madde 3.

d. Tren şehrin nah göbeğine – Edinburgh Waverley – bırakıyor zatınızı. Havaalanından ise şehrin merkezine otobüs ile yarım saat, ellerde bavul filan. [Kaldı ki indiğin dakika otobüs seni kapıda beklemiyor.]

3- Kısacası tren ile aynı zamanı harcayarak, daha ucuza, manzara göre göre ve sürekli hareket halinde varıyorsun Edinburgh’e. [Benim gibi beklemekten içi kıyılanlara özellikle treni tavsiye ederim!]
Sayısal çıkışlı bir kimse olarak ‘Bi kere’ diye başlayıp üç madde halinde açıklama yaptığım için nasıl huzursuzum, anlatamam. Ama dokunmayacağım çünkü kendime söz verdim, bu yazıyı redakte etmeden tek seferde yazacağım diye.

Dolayısıyla kusurlarıma takılıp tökezleme rica ederim canım okur. Akar birazdan.

Nerelere Gitmeli/Arada Neler Yemeli?

İşte heyacanla beklenen, nihayet gelinen, zurnanın zırt dediği yerdeyiz.

1. Gün:

Gündüz:

Tabi ki güne Edinburgh kalesi ile başlamak gerekiyor. Kalenin girişinde bir kuyruk göreceksiniz ve gözünüz kesecek. Zira kuyruk o kadar da uzun değil.

ABORT THE MISSION [AMAN DEYİM]!! Bu bir tuzak! İçeri girdiğiniz an göreceksiniz onun aslında ne yılankavi bir kuyruk olduğunu. Abartmıyorum; en az 1 saat bekleyeceğiniz bir kuyruktan bahsediyorum. Nokia 3310 yılanı gibi dön dön bitmiyor. İnsanın – afedersiniz – ardını ısırıp ölesi geliyor sıkıntıdan ama o kadar bekledikten sonra geri çıkmayı da yediremiyorsunuz kendinize.

Bu sebepten mütevellit bilet kesinlikle internet üzerinden alınmalı! Bak, kalın yazıyorum canım okur!

Kalenin sıradışı tarihçesini ise kiltli tur rehberi abilerden birine takılarak dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Kalenin sıradışı tarihçesini ise kiltli tur rehberi abilerden birine takılarak dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Ayrıca seviyorsanız, kalenin içerisindeki viski tadım alanından mutlaka bir fondip çakın derim. Yahu, sevmiyorsanız da çakın; İskoçya’dasınız sonuçta, viskinin su niyetine tüketildiği yegane topraklarda. Ortamlarda da, “İskoçya’da bir ballı viski likörü şatladım azizim; şahane!” filan dersiniz, havanız olur.

Ennihayetinde kale gününüzün en az 3-4 saatini alacaktır.

Kale bittiğinde pek tabi acıkacaksınız. Dolayısıyla kaleye çıkarken zati rampaladığınız yokuşu – Royal Mile olur kendisi – gerisin geri iniyorsunuz.

Eğer domuz yemem/yiyemem diyorsanız; yol üzerindeki ‘Burgers & Beers’ a girebilir, oldukça lezzetli ve nereden baksanız bir hobbit boyundaki hamburgerleri afiyetle mideye indirebilirsiniz.

Yol üzerindeki ‘Burgers & Beers’ a girebilir, oldukça lezzetli ve nereden baksanız bir hobbit boyundaki hamburgerleri afiyetle mideye indirebilirsiniz.

Eğer domuz yiyebiliyorsanız ve bilmediğiniz tatları da denemeye açık bir zat-ı şahane iseniz; İskoçya’nın viski kadar nam salmış başka bir lezzetini, Haggis’i mutlaka dişlemelisiniz. Özgürlük naraları ile harlanmış bu halkın milli yiyeceği bu Haggis!

Afiyetler olduktan sonra Royal Mile’dan aşağı inebilir ve Princes Street’e bağlanabilirsiniz. Princes Street, alış-veriş yapabileceğiniz Edinburgh’nun en meşhur sokaklarından. Turist olduğunuz için ilk gün ilginizi çekecek ama ikinci günden itibaren cinnet geçirtecek bir sürü gaydacıyı da yine burada görmek/izlemek ve beraber resim çektirip feysbuk’unuza/instagram’ınıza ‘like’ akıtmak da pek tabi mümkün. Lakin empatinin gücü adına aklınızda bulunsun; onlar da aslında bu durumdan çok hoşnut değiller…

Lakin empatinin gücü adına aklınızda bulunsun; onlar da aslında bu durumdan çok hoşnut değiller.

Evet, artık geceye hazırlanmak üzere biraz dinlenmenizi tavsiye ederim. Zira akşam saat 8 civarı, “Ben bi küçükle ağzımı çalkalıyorum,” diyen en bıçkın adem oğlunu/havva kızını elekte suyu süzülen fiyonk makarna gibi sallayacak bir maratona girmek üzeresiniz.

Gece:

Biz kalacağımız yeri airbnb vasıtasıyla bulduk. Ev sahibemiz hanım dört defa, “İskoçya’da ne yapacaksınız?” diye sordu ve ben bilinçsizce dört seferinde de, “Pub crawl!” diye cevap verdim. Bir bana bir de yanımdaki ‘delightful girl’ e baktı ve “Sadece bunun için taa buraya gelmenize gerek yoktu gerçi ama…” dedi. Abla biraz şaşkındı ve şüphesiz bu alık ifadesinde de haklıydı. Ama ben bu konuda çok motiveydim ve sonuç olarak hayal kırıklığına da uğramadım.

Yani evet; Pub Crawl yapıyoruz!

Anlatayım. Öncelikle; nedir bu ‘pub crawl’? 7 değişik pub’ı her birinde 45 dakika kalmak suretiyle gezdiğiniz içmeli aktivite… Royal Mile’da anıtın önünde buluşuyoruz. [Hafızam beni yanıltmıyorsa St. Giles Katedralinin orası olması lâzım.] Zaten orada ‘Akşam saat 8’de pub crawl’ yazan kara tahtayı göreceksiniz.

8’e 5 kala oradayız. Burada tur rehberi ile hızlıca kaynaşıyoruz. Zaten kalabalık bir grubuz. £10 civarı bir ücret alıyor, bilekliği takıveriyorlar ve macera başlıyor!
Anlaşmalı oldukları pub’lara gidiyoruz tek tek. Bu elemanlarla takılmanın avantajı hem ‘Hangi pub’a gitsem acaba?!’ sorunsalından sıyrılmamız hem de içkileri indirimli almakla beraber jelly shot gibi ikramlardan da ayrıca nemalanmamız… Bir de sosyalleşirsiniz tabi gruptaki diğer turistlerle.

Sonrası ise tamamen modumuza, maharetimize ve motivasyonumuza kalıyor. Aman sabahlar olmasın!

2. gün

Gündüz:

İskoçya’nın tarihçesini öğrenme zamanı!

Eğer tarla kuşuysanız ve ne kadar içerseniz için sabah 9’da zıpkın gibi uyanabiliyorsanız, sabah körü pub crawl ile buluşma noktasında şehir turu başlıyor.

Yok, ben öğlene ancak toparlarım diyen yarasalardansanız, bu sefer de öğleden sonra saat 2-3 civarı aynı tur tekrarlanıyor.

Bu turların detayları yine az önce değindiğim kara tahtada. Pub crawl buluşması misali yine koyun sürüsü gibi aynı noktada toplaşıyor, omuz omuza tur rehberimizi takip ediyoruz. Bu turu mutlaka ama mutlaka yapmalısınız çünkü:

1- Tur rehberleri yaklaşık 500. kere bu turu yaptıkları için konularına çok hakimler. Üstelik sürekli bir komiklikler, şakalar…

2- Ödeme sistemleri turun sonunda ‘Gönlünden ne koparsa’ şeklinde…

3- İskoçya’da görüp ehemmiyet göstermeksizin pas geçeceğiniz pek çok yerin acayip ve biraz da absürt hikayelerini öğrenmenin dayanılmaz hazzı… Eğer sen de benim gibi sadece kara mizah ile tebessüm edebiliyorsan İskoçya’nın tarihi tam bunun yeri. [bkz. Bir insanın nasıl ‘yarım’ asılabileceğine dair ilginç(!) bir hikâye olan ‘Half-Hangit’ Maggie Dickson’ın veya Stone of Destiny’nin çalınmasının evveliyatı bunlara sadece iki örnek… Bir de içindeki kötülükleri atmak için Heart of Midlotian’a tükürdün mü ritüel tamamdır. Yalnız rüzgarlı havalarda dikkat! Bisikletle aynı hanzoluğu yaparken doğa ana nasıl elinin tersiyle o leşliği alnının çatına geri aşk ediyorsa, aynı iğrenç olasılık burada da mevcut.]

Zira başlıkta da değindiğim üzere İskoçya’da aşk başkadır.

Gece:

Serbestsin canım okur. Sokaklarda sevdiğin kadını/adamı yanına al. Adam gibi elini tut ve Royal Mile’dan sal aşağı… Hava muhalefetine mukabil istersen sahile vur kendini. Bırak dursun zaman.
Kutuplardan basık-ekvatordan yayık, kenar mahalle pavyonundaki meyve tabağından daha yanar-döner, armuttan daha eksensiz, koaladan daha libidosuz fakat sapıtık yörüngesiyle akla deh diyen bu riyakar dünyadaki bütün günlük endişelerini ardına sallayabileceğin şu birkaç saatin tadını çıkar.
Zira başlıkta da değindiğim üzere İskoçya’da aşk başkadır…

BONUS:

• Eğer ki bir Harry Potter hayranıysan ve J.K. Rowling’in mübarek eliyle kaleme aldığı bu eserin doğum yerini merak ediyorsan Elephant House Cafe’yi görmeni tavsiye ederim.

• Harry Potter ve yoldaşlık/kankadaşlık/dadaşlık/hasımlık ettiği bazı karakterlerin isimlerinin esinlenildiği mezarlık da yine burada.

• Grassmarket mutlaka gezilmeli! Burada bulunan Mary’s Milk Bar’dan dondurma yemek ise adeta görev addedilmeli! Pişman olursan yine gel beni bul canım okur. Fiş en çips’in üstüne bir de Jamie’s Italian’dan tiramisu patlatırık!

Öperim!

Berk Sergün: Berk Sergun // Akademik kariyerindeki birincilikleri taçlandıran plaketlerini paraflayıp geçmiş, sergüzeştler geçirmeye karar verip seyyah olmuş bir kimseyim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken ¨Bir dakika! Yazacağım ben arkadaş!¨ diyerek seyahatine baharat işine de tat katan bir hayat gezginiyim. İsterim ki ben gezeyim sen gör, ben karalayayım sen boya. Ayak bastığım topraklara yolun düşerse hayatta kal, en kötü ihtimalle fiyakalı tökezle. Çok yer gezdim, ziyadesiyle insan tanıdım. Bu oraların değil, onların hikâyesi… www.herseyiyanlisanlamisim.com

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale