“Ancak hiçbir şey yapmama korkusu, bir şeyi kötü yapma korkusuna baskın çıktığında ortaya bir iş çıkar.” -Alain de Botton
Gözde iş adamlarına, bir fırsat alanı görüp değerlendiren girişimcilere, yeni ve hızla yükselen yazarlara; kısacası başarılı herkese işin sırrı sorulmuştur. “Sizi bunu yapmaya iten neydi?” sorusunu severiz, çünkü çoğu zaman, elle tutulur bir yanıt alırsak bunu kendimize uygulayıverebileceğimizi düşünürüz. Ancak bu sorunun yanıtı genelde ‘öyle olması gerektiğini biliyordum’ olur. Ya biz nasıl olması gerektiğini bilmiyorsak, ya da daha kötüsü, içten içe biliyor ama harekete geçmiyorsak?
En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. Zaman zaman sonuç beklendiği gibi olmasa da, kararı vermiş ve hareket etmiş olmanın iç rahatlığı bambaşka olur. Çünkü konu her ne olursa olsun, harekete geçme baskısı ile bilinmeyen bir itici gücü durup beklemenin rahatsızlığı kararsız kişide iç içe geçer.
Aşağıda okuyacaklarınız, fevri davranışlarda bulunmayı savunan, spontanlık kisvesine bürünmüş tedbirsizliği öven sözler değil. Sadece, hayatımızı etkileyen kararlar konusunda gereğinden fazla çekingen davranma olasılığımıza karşı verilen öğütler. Kararsızlığa takılıp kaldığımızda şu 5 maddeyi aklımıza getirmemiz yaşam koçları tarafından öneriliyor:
Mantık her şey değildir.
Önemli bir kararın arifesindeyken artıları ve eksileri tartmak ve her olasılığı değerlendirmek gerekir; en azından bize böyle öğretilegelmiştir. Oysa mantığın bize sağladığı hareket alanının sınırları çok geniş değildir ve çoğu riskli karar, beyin sayesinde değil, ona rağmen verilmiştir. Özellikle de kalbi daha çok ilgilendiren konularda.
İsteklerimize kulak vermek önemlidir.
Zaman zaman kendimize dahi itiraf edemediğimiz, itiraf etsek de açıklamakta zorlandığımız birtakım isteklerimiz olabilir. Genelde bizi bu isteklerin peşinden koşmaktan alıkoyan kuvvet, konfor alanının çekim kuvveti olur. İş, çevre, daha yeni biten kredi, vazgeçilmez gibi görünen hafta sonu rutinleri… İnsan başka ne ister ki, değil mi?
Değil. Başka bir şeyi istediğimizi biliyorsak, bunu dile getirmek için kendimize izin vermemiz gerekiyor. Çünkü gerçekten istediğimiz şeylere karşı duyduğumuz bu arzu, harekete geçmeyi ertelediğimizde azalmayacak.
Geçmişle ilgili yargılara tutunmak faydasızdır.
Tamam, geçmişte bir şeylere karar verip yapamadık, bazı olaylar da beklediğimiz gibi gitmedi… Ama bunlar, benzer kararların benzer sonuçlar doğuracağı anlamına gelmiyor. Yaptığımız ve yapmadığımız şeyler için kendimizi affediyor ve yola devam ediyoruz. Sıradaki!
İçgüdü düşündüğünüzden daha gerçektir.
İçgüdümüzün sesini duyamıyorsak, onu mantık ile boğmuş olabiliriz. Veya sadece, aklımızın biraz dinlenmeye ve kendini toplamaya ihtiyacı vardır. Bir karar vermeden önce, ya da o çok kritik e-postayı göndermeden önce bir nefes almak, ara vermek, hatta uyuyup uyanmak faydalı olabilir.
Mantığa karşı içgüdünün üstünlüğünü savunmak da doğru olmaz; birini görmezden gelmek de. İçgüdü ve sağduyu çoğu kez bizi doğru karara yönlendiren unsurlardır.
Korkuyu doğru yorumlamak gerekir.
Korku, şayet bizi hareket edemeyecek hale getirmiyorsa, faydalıdır. İşsizlikten, parasızlıktan, yalnızlıktan vb. korkmasaydık, farklı yollar izler miydik? Bizi rahatlatan bir pozisyonda, yavaş nefesler alıp vererek vücudumuzu ve zihnimizi rahatlatalım. Tam bu noktada, kendimizi korktuğumuz her ne ise ondan arınmış olarak hayal edelim. Korkmadığımız zaman hangi yolu seçtiğimizi net olarak görebiliyorsak, vermemiz gereken karar belli demektir.
İlginizi çekebilir: Kararsızlıkla gelen uyumluluk
Kaynaklar:
Greatist
The Atlantic