Karantinadan ruhsal olarak daha az hasarla çıkmak mümkün: Daha az korku, daha çok şefkat
Corona virüs karantina günlerinde en baz, en çıplak ve yoğun hissin korku olmasından meydana çıkan, karaktere göre değişen bambaşka çeşitlilikte tepkiler gözlemliyorum bu dönem. Yaşlıların dışarı çıkmasıyla geçilen alaylar, ne, ne değildir diye sormadan, anlamadan öfke patlamaları, aşağılamalar, en küçük durumlarda birbirine bağırmalar vb. Çok çeşitli tepkiler ama herkesin bazı bir: Korku.
Geçen gün çocukluk arkadaşlarımdan oluşan whatsapp grubunda bizzat yaşadım. Corona ile ilgili bir sebepten ötürü bir anda bir gerilim, korku yayıldı gruba. Ardından kendisine göre mantıklı varoluşuyla hep kendini savunan bir arkadaşım, diğer arkadaşımı evden çıktığı için aşağılamaya başladı. Dostunu kaybetme fikrinden ödü kopuyordu ama bunu aşağılama şeklinde ifade ediyordu dışarıya.
Benim için o tepki aşırı fazlaydı ama sessizce izliyordum. Durumun nereye gideceğini merak etmiştim. Korku korkuyu tetikledi tabii, gerilim arttı. Aşağılanan arkadaşım ağlayacağını söyledi ve “öleyim daha iyi bu stresi daha fazla yaşamaktansa” gibi cümleler kurmaya başladı. Daha fazla susamadım. Grubun bir üyesi olarak söz aldım ve sakin olmamız gerektiğini, bu durumun bu şekilde çözülemeyeceğini, belirtilen yaş aralıklarında o kadar korkmamıza ihtiyaç olmadığını, tedbirlerimizi aldıktan sonra zaten yapacak başka bir şeyimiz olmadığını, stresin hiçbirimize iyi gelmediğini söyledim. O an o korkudan kaynaklanan öfke doğrudan benim de üzerime sıçradı. Ben bilim insanı mıymışım ki konuşuyormuşum, ben neden sakinleştirmeye çalışıyormuşum, korkmalıymışım ben de falan filan…
Okuduklarıma inanamadım ama hiç de kişisel almadım. Çünkü o cümlelerin altındaki korkuyu gördüm. Kelimelerin ardındaki kaybetme korkusunu yakaladım. Dolayısıyla sustum. Çünkü gerek yoktu; saman aleviyle küçük bir kıvılcımın her yeri yakmasına, tepki üstüne tepki, öfke üstüne öfkenin binmesine gerek yoktu. Bu, hiçbirimize bir şey katmayacaktı. Asla da katmayacak.
Korku normaldi, evet, ama bu şekilde hayatta kalma içgüdüsüyle verdiğimiz primat tepkileri sağlıklı değildi. Evet, birilerinin anlayışlı olması, sakin olması gerekiyordu. Birilerinin o öfke kıvılcımlarını yatıştırması gerekiyordu. Düşünsenize hepimizin birden korku kaynaklı öfke nöbetlerine yakalandığını her an, sürekli hepimizin birbirini aşağıladığı bir dünya düşünsenize. Yapamayız. Devam asla edemeyiz o şekilde. Her yer yanar, kül olur.
Sakin olma, insanları anlama, sevgi ve şefkatle yaklaşma görevini hep birileri üstlenmeli aramızda. Birileri, içinde bulunduğumuz duruma sevgi gözünden bakmayı asla bırakmamalı. Biri ateşse diğeri hep su olmalı; özellikle bu dönemde. Ben demiyorum ki su olan hep aynı kişi olmalı. Bu çok büyük bir yük, sorumluluk ve zorluk olurdu, çünkü günün sonunda hepimiz sadece insanız.
Bazen biri olacak kıvılcıma sevgiyle üfleyen, bazen ise diğeri. Ama o denge hep korunacak. O dengede hayat akacak. Bu hep böyleydi ve böyle olacak. Şu an içinde bulunduğumuz durum hem kendi dengemizi, hem de dünyanın dengesini kaybettiğimizden ötürü değil mi zaten?
İşin özü ben diyorum ki bu süreç başladığından beri üzerinde durduğum gibi korku normal. Korkabiliriz, insanız. Ama elimizde olan bir şey var, hatta en önemli şey: Tepkilerimizi kontrol etmek. Tepkilerimizle yakıp yıkmak yerine onarabiliriz. Hem kendimizi, kendimizden yola çıkarak da diğerlerinin kendisini onarmasına destek olabiliriz, ışık tutabiliriz.
Korkalım, ağlayalım, paylaşalım ama lütfen bunu bağırarak, alay ederek veya aşağılayarak dışarı akıtmayalım.
Sevgiyle, hep çok sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Korku sizi ele geçirdiğinde hatırlamanız gereken 6 ipucu