Hayatın, başlangıçta durum öyle görünmese bile, bizim için güzellikler sakladığına, hayatımıza giren herkesin bir amaca hizmet ettiğine inanırız hepimiz değil mi? Aslında bakınca sadece kişilerle sınırlı kalmıyor evrenin mesajları, yaşadığımız olaylarla da bize ulaşıyor.
Ben de bunları yaşamış, hala da evrenin bana verdiği her mesajı doğru okumaya çalışan bir hayat yolcusu olarak karşıma nelerin çıktığını sizlere anlatmak istiyorum. Aslında daha önce de pek çok farklı yazımla aktarmaya çalıştığım özel durumları biraz daha detaylı bir şekilde bu yazımda toparlamak istedim.
Hayatın, pek de adaletli davranmadığına inandığım durumlara maruz kaldım ben de. Bunun için çokça kez şikâyet ettiğim, üzüldüğüm, haksızlığa uğradığımı düşündüğüm ve haydi itiraf edeyim “Neden ben?” diye isyan ettiğim pek çok anım oldu. Bazen insan, içine düştüğü karanlıkta göremiyor çıkış kapısını, tıpkı elektrikler kesildiğinde yaşadığımız ilk panik gibi, ne yapacağını bilmeden kalıveriyor bulunduğu yerde. Karanlığa gözleri alışınca da biraz daha cesaretleniyor ayağa kalkıp mum yakmak için çakmak aramaya. İşte ben de tam o zifiri karanlıkta, gözlerim biraz da fazla alışmışken karanlığa, çaktım çakmağımı, yaktım mumumu. Ve gördüm ki, o karanlığa da kendimi hapseden yine kendimmişim. Çakmağı çakmanın gücü ile, ışığın kaynağı da benmişim fark ettim.
Bu aydınlık günlere attığım ilk adımdı. Sonra etrafımın giderek daha da aydınlandığını fark ettim. İlk zaman aşırı karanlıktan ışığa birden çıkınca gözlerim kamaştı. Hafif de korktum, karanlık kısım daha mı güvenliydi diye düşündüm. Ama hayır, çıktığım kapıdan dönemezdim! Şimdi ve gelecekte “iyi ki”lerim arasına sürekli yenilerini eklemek için daha gidecek çok yolum vardı. Ben de yürüdüm.
Kendime kendim iyi gelmiştim, ama biraz daha fazlasına ihtiyacım vardı. Hayatımdaki asıl tutkunun ne olduğunu sorgulayacağım bir döneme adım attım böylece. Bir gün kahvemi içerken şunu sordum: “Pınar, sen kendine iyi geldin, artık mutlusun. O karanlıkları aydınlığa çevirdin ama içinde hala bir boşluk var. Nasıl dolar sence o boşluk?” dedim. Kendime iyi geliyorum ve kendimle barıştım, harikayım! Ama dahası ne olmalıydı? Ve buldum! Bu zorlu süreçten çıktım ama çıkamayan, birilerinin desteğine, dostluğuna ihtiyacı olan insanlarla dolu bir evrende yaşıyoruz. Benim bu tecrübemi sadece kendime saklamam bencillik gibi geldi bana. Ben de profesyonelleşmek istedim ve koçluk eğitimi almaya karar verdim.
Araştırmalarım, beni House of Human’a çıkardı. Öncelikle isminden (İnsan Evi) etkilendiğim bu kurumun bana neler katabileceğini düşünüp heyecanlandım ve hemen eğitimlere başladım. Eğitimin ilk günü yine de hafif kaygılı, “Acaba koçluk eğitimi doğru bir karar mı?” diye düşünerek gittiğim bu kuruma, kapıdan içeri girer girmez kendimi ait hissettim. Hani “Anlatılmaz, yaşanır” derler ya, gerçekten de o duyguyu anlatmak için doğru kelimeleri bulamamaktan korkuyorum. Yaşamının herkes gibi önemli bir kısmını eğitimlerle geçirmiş ben; yıllarca yanlış eğitimlerde oyalandığımı düşündüm. Sınıfa adımımı atar atmaz, içimin huzurla dolmasına sebep olan buraya, “İşte benim evim” dedim! Doğru yerdeydim! Egonun olmadığı, salt sevgi ve paylaşma değerinde bütünleşmiş bu kurumda eğitimimi mutluluk içinde tamamladım.
Koçluk eğitimine başlarken, kendime bu denli derin bir yolculuğa çıkacağımı düşünmemiştim. Ancak, gördüm ki bu yolculuk uzun ve çok anlamlı. Önce kendime iyi gelen bu yolculukta, bu kurumdan aldığım eğitimleri de cebime katarak, ihtiyaç duyan herkese iyi bir yol arkadaşı olmaya gönül rahatlığıyla talip olabiliyorum şimdi.
Yazının başında dedim ya hani, hayatınıza giren her insanın bir anlamı var diye. Ben de bu verdiğim karar ile hayatıma harika insanlar kattım. “İyi ki”lerimi çoğalttım. Kim bilir belki siz de “iyi ki”lerinize iyi ki katmak isterseniz; o zaman daha detaylı bilgi için burayı ziyaret edebilirsiniz.
Faydası olması dileğimle…
İlginizi çekebilir: Değer bilmek: Geç olmadan hak edene hak ettiği değeri verebilme sanatı