Ben güneylerde, sıcak bir yerlerde yazıyorum bu yazıyı. Neresi olduğunu daha sonraki salı yazılarında zaten yumurtlarım merak etmeyin, şimdilik sürpriz olsun. Ama inşallah en azından İstanbul’a yaz gelmiştir siz bu yazıyı okurken. Malum nereye kaçsak sonbaharın yazdan rol çaldığı günler yaşıyoruz. Mesela ben Haziran başı Antalya seyahati deneyimleme peşine düştüm ama yaz gelmeyi unuttu… Neyse bu konu bir sonraki salıya. Bu hafta madem yaz perdeyi açmıyor ona yakışanı henüz yapmıyor, bir salı izninizle gezi yazısı yazmaya ben de ara veriyorum. Ve sizlere izlediğim filmlerden ve gezdiğim kitap fuarından bahsetmek istiyorum.
Hayalet Hikayesi
İki tiyatro, sonra kitap fuarı gördük ha bi de -siz bunu okurken vizyona girmiş olacak- birkaç festival filmi izledik. İzlenen akış sırasında yazacağım belirteyim. O zaman öncelik bu sene IF Film Festivali’nde izlediğim, vizyona da girecek olan ismi en kötü çevirilerde “top 10″a girecek Kristen Stewart filmi Personal Shopper, çevirisi bizde: Hayalet Hikayesi. Bu film Cannes’da gösterilmiş. Hem yuhalanmış, hem alkışlanmış. En İyi Yönetmen ödülü almış film. Filmin sonuna atıfta bulunmak için bile bloglarda çeşitli yorumlar mevcut. Acaba nedeni bir sonu olmadığı için olabilir mi? Gerçekten ortada bir hayaletin enerjisini hisseden bir kızımız var -ayrıca bu kızın ikizi kalp krizinden vefat etmiş -, kız bir oyuncunun asistanı özellikle -aynı beden ölçüleri sebebiyle- kıyafet alişverişlerini organize eden kızımız, bakınız filmin adına uydu şu an, aynı zamanda satışa çıkarılan evlerde hayalet var mı anlıyor, varsa emlakçıya söylüyor. Satışı etkileyen bir süreç ne de olsa…
Filmin akışında kızımıza hayalet dadanıyor, patronu olan oyuncu öldürülüyor. Kimin olduğu belli degil ama sonra anlaşılıyor, arada kızımızın karanlık yüzüne de şahit oluyoruz. Bu yazı aslında biraz da o karanlık tarafa selam üzerine. Herkesin karanlık bir tarafı var baş edemediği. İşte film de bu taraftan bir kesit yakalamış. Detay isteyen sinemaya koşabilir. Vizyona yeni girdi.
Ay Işığında Şamata
İzlenme akışında şimdi de bir devlet tiyatrosu geliyor, hem de Harbiye Açıkhava’da izlenenden, bol yıldızlı, serin bir Haziran gecesinden: Ay Işığında Şamata. Gerçekten anlattığım film ve oyunlar biraz alacalı bulacalı olduğundan mıdır nedir isimleri birbirine çekmiş. Oyun gerçekten ilginç başladı hatta biraz sıkıcı bile denilebilir. İlk perdeyi izlerken en azından, bunu içimden geçirmedim değil. Ama bu asıl sürprizin 2. perdede olduğunu bilmeden önceydi.
Oyun bir apartmanın sakinlerinin çarpık ilişkileri, aldatmaları, yalanları üzerine kurulu. Yani etik ve ahlaki olarak zorlayacak her detay var oyunda. Oyuncuların kıyafetleri gündelik, özensiz. Bu tabii ilk perde yorumları. Sonra birdenbire oyun içinde oyun oluyor ve ta ta 2. perde “1. perdenin en iyi versiyonunu nasıl yapardık” diye baştan oynanıyor. Oyun kendini tekrarlıyor sanmayın ama. Oyuncuların kıyafetleri havalı, oyuna özel orkestra beliriyor ve oyunculuklar bir anda parlıyor ay ışığında! Oyunu 1. perdede terk edenlere buradan nanik. Sabreden bizlere de alkış… Oyun ahlaki olarak “nasıl iyi olunur, nasıl kötü kalınır”ı iyi yansıtmış özetle. Hepimizin karanlık tarafına selam olsun ikinci kez.
Alacakaranlık Kuşağı
Son olarak en son izlediğim müthiş kafa açıcı bir oyundan bahsedeceğim. Anadolu Yakası’nda yeni perde açan bir tiyatro Dasdas. Araştırın derim. Oradaki müthiş oyunlardan ben Alacakaranlık Kuşağı’na gittim. Oyunun ismine bir alkış. Bu kadar olur değil mi? Adele’in şarkısı aklıma düşüyor bir anda “hello from the other side”. Oyun ara vermeksizin süren, tek perde 120 dakikalık bir oyundu. Evet çok iddialı çünkü dikkat dağınıklığına müsait malum süre. Ama o kadar güzeldi ki geçen zamana sadece bittiği için üzüldüm. Oyun yine insanların karanlık tarafına, çıkarları için neleri gözden çıkarabildiklerine atıfta bulunuyordu. O karanlık tarafa yine bir selam olsun. Oyunun ismine bakıp dram sanmayın acayip traji-komik detaylarla örülü bir oyundu. Çok eğlendim ben. Oyuncular da şahaneydi. Daha ne diyeyim araştırın ve izleyin derim.
Haydarpaşa Garı Kadıköy Kitap Günleri
Son aktivite tabii ki kaçmayacak kitap fuarıydı. Bu yıl 9.’su düzenlenmiş Haydarpaşa Garı’nda. Fotoğrafik bir yer orası bilen bilir, büyülü. İnsanı zamanda yolculuğa çıkarıyor. İllaki tren yolculuğu yapanlar gidince anılarını tazelemiştir. Duymadığım, bildiğim, yeni öğrendiğim çokça kitap evi arasında bazılarının kitap imzalama konsepti de yaptığı fuarda gerçekten kitaplar ve yazarlar açısından da verimli olmuş. Kitap indirimleri epey fark etmiş çünkü. Eli poşet poşet kitap dolu insanları gördükçe içim açılıyor, bir sevinç peyda oluyor içimde. Okumak bambaşka bir serüven ne de olsa…
Evet böyle biraz kültürel gezintilere çıktığım bir hafta oldu deyim yerindeyse. Ama gezilere devam yeni yazılarda, yeni olmasa da yazısal anlamda kendi bakış açımdan bir yerin hikayesinde görüşmek üzere.
İlginizi çekebilir: Zaman dilimine biraz yaban mersini: Yeşilyurt Köyü, Assos, Kadırga Koyu ve Manici Kasrı