Uzun zamandır yazamıyordum. Uzun zamandır yazamadığım için söyleyeceklerim birikti. Duygularım, düşüncelerim… Paylaşamamanın verdiği etkilerin ne olduğunu da gördüm bu zamanda. Yani her şeyin bir sebebi ve bunun sonucunda verdiği bir dersi olduğunu da. Yeter ki görmek iste… Aslında her şey göz önünde.
İstediğin kadar kalabalık eş dost çevren olsun, paylaşmak yetmiyor, istediğin özgürlükte konuşamıyorsan eğer. Yani sanırım, bence, benim anladığım, bu hayatta kendini ifade etmenin bir başka yolu daha olmalı ki hayatın bir ucundan tutabilesin. Aksi halde içinde birikip çağlayan şeyler bir gün işittiğin bir kelimede patlayabiliyor. Ve insan sanıyor ki her şey sadece “bir kelimeden” ibaret. Ama değil.
Son zamanlarda içimde yığılan bir konu var aslında. Yine “ben” ve “ego”. Yaşadığımız hayatın akışı, ego içinde kaybolmaya o kadar müsait ki. “Sen kimsin ve neden buradasın?” diye bir anda aydınlanıyor insan, her şeyin dışına çıkıp büyük resme bakabildiği zaman. Aşağıda kalan her şeyin kuru gürültüden, gereksiz koşturmacadan ve kocaman bir savurganlıktan ibaret olduğunu anlıyor.
Peki bu esnada neler oluyor? Elle tutulur, maddi değeri olan tüm şeylerin verdiği hazza ulaşmak için birçok şeyi görmezden geliyoruz. Mesela ben bugün fark ediyorum mahallemdeki ağaçların yapraklarının nasıl bu kadar sarardığını ama bir yandan da yeşilliğini koruma çabasını. Ve üzerine düşen yağmur damlacıklarının zarafetini. Sırf ay sonu giderlerimi karşılayacağım diye görmezden geldiğim bir sürü şeyin olduğunu yeni fark ediyorum. Bunları, sadece hasta olduğum için işe gidemediğimden görebiliyor olmak, canımı acıtıyor. Peki ya gerçekten göremediğim neler vardı diye düşündükçe, çok çılgın bir korku kaplıyor içimi.
E bunun diğer yanında da aradığının ne olduğunu bilmeden bir şeylere yetişmenin verdiği yorgunluk veya “Ya yetişemezsem” düşüncesinin yarattığı kaygılı bir ruh hali var.
Kaosun farkında mısın?
Hiçbir şey olmaz değil, hiçbir şey yapılamaz değil. Bu hayatın düzeninde, koştursan da, gürültüler içinde kaybolsan da, sen de bir gürültü olsan da, Osho’nun dediği gibi kendine sadece 1 saat zaman ayır, bırak tüm kaygıların, tüm arzuların, ihtirasların geri kalan 23 saat içinde ne yapıyorlarsa yapsınlar, ki zaten onu yapacaklar.
İnsan, ruhunu beslemekten, bir on dakika güzel bir müzik dinleyip kahve içmemekten, ya da her ne ise iyi hissettiren onu yapmamaktan dolayı bu kadar savurgan, bu kadar acımasız, bu kadar sevgisiz. İnsan kendi değerini es geçtikçe, başka birine değer vermesi ne kadar mümkün sence?
Son olarak yine Osho’dan , beni derinden etkileyen, dün okuduğum şu satırları paylaşmak istiyorum:
“Ağaç kök saldığı zaman, bırakın rüzgar ve yağmur gelsin, bulutlar gök gürültüleri koparsın, hepsi iyidir. Ağaca bütünlük verir. Ama ağaç küçük, narin olduğu zaman, küçük bir çocuk bile oldukça tehlikelidir ya da oradan geçecek bir inek bile onu yok etmeye yarar.”
İlginizi çekebilir: Kendi içinde özgür hissetmek için farkındalıkla yürüyebilir misin?