“Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi.”
Oğuz Atay
Nasıl istediğimiz önemlidir. Neyi istediğimiz önemlidir. Ne kadar istediğimiz önemlidir. Kalpten istediğimiz, çok ama çok önemlidir. Kalbimizden geçen ve kendimize hak olarak gördüğümüz, örneğin bolluk ve bereket, örneğin aşk, örneğin başarı, kısacası kendimize layık gördüğümüz her şey önemlidir… Tüm bunlar bizi biz yapan gerçeklerdir, akışa yön verdiğimiz noktalardır.
Ben bugün sizlerle birlikte kalp çakra hakkında paylaşmaya devam ettiğim yazı dizimde meditatif çalışmalar hakkında önerilerime geçmeden önce, son olarak bir konuyu daha paylaşmak istiyorum; “sevgide kalabilmek”… Ne demek sevgide kalabilmek, ne demek kalbimizi orada tutabilmek veya orada tutabilmeyi bilmek?
Sevgiden hızlıca ayrılıveririz. Örneğin istediğimiz bir şey olmadığında, kurban rolüne bürünürüz, layık olmadığımızı düşünürüz, hak etmediğimize inanmayı seçeriz… Adaletsiz bir dünyada yaşadığımıza inanıveririz. Bize her daim kötüleri gelmektedir, değil mi? Sevgide kalamayız. Hırslanırız, hırçınlaşırız, belki hayata kızarız, belki bu hayata, bu şekilde ve “bunları” yaşamak için geldiğimize söveriz. Sevgide kalamayız.
Peki sevgide kalsak nasıl olurdu? Düşünün bir kere sevdiğiniz insan karşınıza geçiyor ve “Artık senden ayrılıyorum, kendi yoluma gidiyorum, bana yaşattığın ve verdiğin her şey için teşekkür ederim” diyor. Bu durumda hala sevgide kalsaydık, yani biz birbirimizi yeri geldi öldürmeseydik, yeri geldi kötü sözlerle paramparça etmeseydik, yeri geldi “O bana bunu nasıl yaptı?” diye en muhteşem kurban rolüne bürünmeseydik; nasıl olurdu?
Sevgide kalsaydık, gidenin gitmesi gerektiğini bilirdik. O giden ile artık hayat yollarımızın ayrılmasının zamanının geldiğini bilirdik. O giden gittikten sonra bize her daim yeni kapıların açılacağına güvenirdik. Aslında hayatta kayıp diye bir şey olmadığını, her şeyin akışın bir parçası olduğunu, bizim güzel yolumuzu ancak ve ancak yalnız yürüyebileceğimizi ve diğerlerinin sadece zamanları yettiğince buna eşlik etmekte olduklarını bilirdik… Hayata sövmek başkasına zarar vermek ve yaşama küsmek yerine, şükürle tamamladığımız bu yolculuğa, sağlığımız, sahip olduklarımız, sevenlerimiz ve sevdiklerimiz için teşekkür etmeyi bilirdik.
Şöyle bir düşünün, siz bir karıncanın diğeri yanında yürümüyor diye karınca olmaktan vazgeçtiğini gördünüz mü? Bir ağacın kışın yaprak döküyor diye baharda yeniden yeşillenmediğine şahit oldunuz mu? Ve bir su damlasının donduktan sonra yeniden toprağa karışamayacağım diye kurban rolüne büründüğünü duydunuz mu?
İşte sevgi mertebesinde kalabilmek, kalbi yükseltmek, kalp enerjimizi daha da üst seviyelere taşıyabilmek ve kalbimizin önünde duran o kocaman tıkanıklıkları, engelleri ortadan kaldırabilmek için en önemli şeylerden bir tanesidir. Kalp sevgide kaldığında her şeyin hayırlısının olduğunu biliriz. Kalp sevgide kaldığında kayıp diye bir şeyin olmadığını biliriz. Kalp sevgide kaldığında hayatın her daim yolumuzu daha da güzelleştirmek üzere planlar yapmakta olduğunu biliriz. Kalp sevgide kaldığında haksızlık olmadığını, her değerli kalbin kendi hikayesini yaşamakta olduğunu biliriz. Ve kalp sevgide kaldığında bazen gidenlerin, bazen kayıpların, bazen başka “haksızlıkların” (zannımızca!) aslında olabilecek en iyi şeyler olarak bize geldiğini biliriz!
Kalp yeter ki sevgide kalsın, kalp yeter ki sevgide kalmayı bilsin! Her şey çok daha güzel olacak… Bu yola çıkmaya hazır mısınız?
İlginizi çekebilir: Kalp çakra üzerine çalışmalar 5: “Olmayanı” da sevebilmek mümkün