Kalbimizde ne varsa bugün, şu anda tam olarak oyuzdur
“Her dışarı çıktığınızda, karnınızı içeri çekin, başınızı dik tutun, ciğerlerinizi havayla doldurun. Güneş ışınlarını içinize çekin, arkadaşlarınızı gülerek selamlayın ve size uzatılan elleri içtenlikle sıkın. Yanlış anlaşılmaktan, korkmayın düşmanlarınızı düşünmek için boşa vakit harcamayın. Kafanızda bir hedef belirleyin, hiçbir yöne sapmadan o hedefe doğru ilerleyin. Yapmak istediğiniz büyük ve muhteşem şeyleri düşünün; tıpkı mercan böceklerinin denizin çekilmesiyle ihtiyaç duydukları maddeleri buldukları gibi, siz de farkında olmadan istediğinizi gerçekleştirmenizi sağlayacak fırsatları değerlendirdiğinizi göreceksiniz. Olmak istediğiniz samimi, yetenekli, yararlı insanı kafanızda canlandırın ve böylece bu düşünceler sizi zamanla o özel kişiye dönüştürsün. Aslolan düşüncedir. Doğru, mantıklı bir tavır takının; cesur, samimi ve neşeli bir tavır. Her şeyin kaynağı istektir ve her içten dua karşılık bulur. KALBİMİZDE NE VARSA BİZ OYUZDUR. Karnınızı içeri çekin ve başınızı dik tutun. Tacınızı gururla taşıyın. Bizler henüz kozasından çıkmamış ilahlarız…” Elbert Hubbard
Hayatımız boyunca isteklerimiz elbet olacaktır; hayallerimiz, olmasına dua ettiklerimiz. Fakat etrafımızda daha çok karşılaştığımız hikayeler şöyle yazılır değil mi “istedim olmadı,” “neden olmuyor,” “hepsi aynı,” “ben hep hayal kırıklığı yaşıyorum hep üzülüyorum,” “olmuyor,” “gelmiyor,” “para istiyorum bolluk diliyorum yok” veya “diledim dua ettim ama benim dualarım kabul olmuyor”…
Bu paragraf boyunca hep birlikte neyin olmadığına odaklandık… Neden yok diye sorduk… Şu anda tam olarak soluk aldığımız bu kelimelerin yazıldığı tam şu anda yok olduğunu bildiğimiz bir şey için olmayacak diye niyet ederek, yokluğuna odaklanarak o yoklukla bir olduk. Varlığımız, aklımız ve tüm hücrelerimiz şu anda hissettiğimiz bu yokluk durumunu bir kez daha yinelemiş oldu. Bizler işte böylece hayatımızda olmayanları, yoklukları, olmayacakları, bugün şu anda yok oldukları için var olabileceğine kabul bile veremeyeceklerimizi işte böyle çokça tekrarlayarak kendimizi inandırıyoruzdur… Olmayana, yokluğa, bolluktan yoksunluğa, sevginin bize ulaşmayacağına, hayatta şansımız olmadığına ve ne yazık ki tüm bunların sonucu da hayatımızda “tezahür” bulan gerçek tam olarak ne düşünüyorsak o olarak gerçekleşmektedir…
Evet, para yok düşüncemiz ile bu evrenin yaratılmış olduğu o sonsuz bereketi göremez olur gözlerimiz. Yok diye düşünerek bize gelmek isteyen onlarca bereket kaynağına set çekeriz. Aslında kendi kendimize kabul etmiyor olduğumuzu beyan ederiz… Kalbimiz bir kere kabul etmiştir yok, berekete layık olmayan, bereketi hak etmeyen, bereketten uzak olan bizizdir… İliklerimize kadar haksızlığa uğradığımızı, evrenin bize vermediğini ve evet istediklerimize asla sahip olmayacağımızı düşünürüz. Ve işte o kalbimizden geçenleri yaşarız; biz kalbimizden ne geçiyorsa oyuzdur…
Evet, aşk “yok” düşüncemiz gelir içimizi doldurur değil mi? Kim bulabilmiş ki “bu yaştan sonra” biz nereden bulacağız? Dünya üzerinde böyle gerçek bir adamın veya kadının olabilmesi mümkün müdür? Düşünün bir kere milyonlarca insan yaratılırken bir kişinin bile bizim “hayal ettiğimiz” gibi yaratılmış olabileceğine olasılık bile vermeyiz. Öyle bir kişinin karşımıza çıkma olasılığı mı (hadi mantıklı bakalım nasıl mümkün olabilir değil mi)? “İmkansız” diye nitelendirdiğimiz yokluğun o kapkara penceresinden bakarız bu sorunun cevabı için ancak… Razı oluruz sonrasında “daha azına” ne de olsa istediğimizi istesek de bulamayacağımıza inanırız. Her ne olursa olsun az da olsa idare etmek vardır… Hayatımızı geçirecek kadar olsa yeterlidir. Ve öyle de olur, evet neye kabul verirsek ve kalbimizde neye inanırsak o tam manasıyla gelir bizi bulur. Asla var olmadığına inandığımız bize asla ulaşamayacaktır; var olsa da inanmadığımız için ulaşamayacaktır… İzin vermeyen bizlerizdir. O inandığımız, kalbimizden olur verdiğimiz, idare ettiğimiz, az da olsa ben yetinirim dediğimiz mi? Evet, o mutlaka karşımıza çıkacaktır, o bizim kabul ettiğimizdir, gelip de bize ulaşacağını bildiğimiz ve aslında kendisi için gerçekten kalben hazır olduğumuzdur…
Yaptığımız bir işin değerine inancımız vardır sonra. Bir kişinin bile hayatında bir birim bir değişiklik yaratabilmenin gücüne ölesiye inanırız. O bir kişi yoktan var olur… O niyet öyle bir güç ile savrulur ki bir bumerang gibi döner de bizi bulur. Bir gün hiç beklemediğimiz bir anda o “bir” kişiler bir araya geliverir. Düşündüğümüz, kalbimizle inandığımız her an yeniden ve yeniden yaratmaktadır. Biz dileriz, kalbimizin en derin bilinciyle, bilerek, o bir kişinin hayatında değişecek bir anın sihrine inanarak dileriz. Evet, gerçek olandır, izin verdiğimiz hayatımızda tezahür edecektir. Bir kişi bir an çoktan yaratılmış olandır. İnanmışızdır, kalbimizle, bedenimizle, hücrelerimizle ve anımızla. O gerçek olandır artık… Çünkü kalbimizde ne varsa hayatımız da biz de oyuzdur…
Bugün bu yazımı okuyorsanız, hayatınıza kalbiniz gözüyle bakmanızı dilerim… İsteklerinizin yokluğuna, olmayacak olanlara, zor olanlara, imkansızlara mı odaklanmaktasınız? Onları “zaten olmayacak” diyerek daha o güzel kalbinizin içine bile giremeden kendi ellerinizle mi oldurmamaktasınız? Varlığınızın, kalbinizin, kim olduğunuzun ve bu muhteşem yaratıcılığınızın gerçekten farkında mısınız?
Gelin bugün bir değişiklik yapalım, yok olanları var olanlar ile değiştirelim… Kalplerimizi sadece olmasını istediklerimiz ile gerçekten kalbimizden geçen güzel hayallerimizin güzel varlığı ile dolduralım… Sonra geriye çekilelim, her anımızda bu güzelliklerin burada bu anda yanımızda olmasalar da bir gün mutlaka hayatımızda gerçek olacakları bilinciyle her adımımızda her anımızda bu inançla hayal etmeye ve var olana adanmaya devam edelim…
Çünkü bizler kalbimizde ne varsa gerçekte şimdide şu anda oyuzdur…
İlginizi çekebilir: Hangisi sana daha yakın: Özün mü sahip oldukların mı?