Bugün 14 Şubat, bu ay özellikle ayın başından başlayarak bugüne kadar aşkın hallerini, aşık olmayı, aşk ile dönüştüklerimizi ve aşkın en güzel sebeplerini, sonuçlarını, yaşanmışlıklarını farklı farklı açılardan değerlendirmeye çalıştık. Tabi burada yazdıklarımız kadar yazamadığımız kısmı da var aşkın, hepimizin farklı tecrübeleri var, farklı dönemlerde, hayatlarımızın en olmadık dönemlerinde belki de en beklenmedik anlarında karşımıza çıkıveren…
Bugün sadece aşkı anlatmak, vermek, içimizden dışarıya dünyamıza yansıtmayı paylaşacağız… Gelin hep birlikte şunu soralım kendimize; sevdiğimizi ne kadar gösterebiliyoruz? Örneğin 14 Şubat olmayan günlerde de bizler için çok değerli olan o aşk dediklerimize rahatça, usanmadan ve yılmadan “seni seviyorum” diyebiliyor muyuz ve bu çok önemli enerjinin hakkını verebiliyor muyuz? Diyeceksiniz ki Pınar bu konuya nereden geldik hani güzel şeylerden konuşacaktık? Ben burada bu 14 Şubat’tan başlayarak size yepyeni bir bakış açısı önermek istiyorum, biraz da kendi tecrübelerimden kaynaklı olarak aldığım hayat derslerinden tabi ki…
Hayatta “sahip olduğumuz” bilincine kapıldığımız anda, o an olduğumuz her şey “değersizleşiyor” yani, sahip olmuş, edinmiş, bulmuş ve hatta “elde etmiş oluyoruz”. Bu nokta en tehlikelisi aslında teşekkür etmeyi, şükretmeyi ve o sahip olduğumuzun muhteşem kıymetini yeterince bilmeyi bir kenara bırakıyoruz, çünkü “nasıl olsa hayatımız boyunca bizimle kalacak, nasıl olsa bizi çok seviyor, nasıl olsa hep yanımızda ve nasıl olsa ne yaparsak yapalım hep yanımızda olacak”… İşte o “sahip olma” bilincimiz, şükran ile kutlamamız gereken güzellikleri egonun müthiş çöllerine sürüveriyor; cümleler şöyle dönüşüyor “o benim kıymetimi bilsin, o bana değer versin, ben değer verirsem ve sevdiğimi gösterirsem beni elde ettiğini düşünür”… Şu an yazarken bile bu düşüncelerin içimizden akacak can-ım sevgi sözlerine göre ne derece sığ olduğunu hissedebiliyorum…
Biz öyle yetiştirilmedik diyeceksiniz, sevgimizi öyle her yerde gösteremeyiz. Örneğin; herkesin içerisinde seni seviyorum diyemeyiz, veya sarılıp öpemeyiz. İşte bu yazı bunun için… Hayat muhteşem güzel ve aynı muhteşemlikte kısa… Bugün ben örneğin 33 yaşındayım yarın ayrıca bir 14 Şubat daha olmayacak… 33 yaşımın 14 Şubatı bugün bu sabah ile birlikte çoktan başladı ve bu akşam çoktan bitmiş olacak… O yüzden tabi ki sevdiğinizi sizce uygun olan şekilde paylaşabilirsiniz ama o sevdiğinizi takdir edebilir, her gününün daha güzel olması için katkıda bulunabilir yani kısaca verdiğiniz değeri bir şekilde onunla paylaşabilirsiniz… Kendinizi blokladığınız veya ben bunu yaparsam şöyle düşünür böyle olur, başkası ne der gibi dış etkenlerden kaynaklı tüm blokajlar aslında ilişkinizin orta yerine yerleştirilmiş mayınlar gibidir…
Diğer bir bakış açısı ise bu konuda; önce dışarıdan, yani diğer kişiden bekliyor olmak. Neden diğer kişiden bekleriz, yani bugün içimize dolan bir sevgiyi anlatabilmek için başka bir kişinin ifadesi neden bağlayıcı bir unsur olur? Evet diyeceksiniz bu noktada ama ben korkuyorum veya ben bunu söylediğimde beni elde ettiğini düşünür veya bunu daha önce yaptım ve o ilişkide sevgimi gösterdiğim için kaybettim, değersiz oldum gibi tecrübeler yaşamış olabiliriz. Fakat sevgi ifade etmek yani öncelikle sevgi ile bakabilmek ve bunu gerçekten paylaşabilmek kendimize verebileceğimiz en güzel hediyedir. Çünkü biz bugünkü farkındalığımız seviyesinde evrendeki bu en muhteşem duyguyu hissedebiliyor ve ayrıca paylaşabilecek cesareti de kendimizde bulabiliyoruzdur. Eğer bu konuda herhangi bir şekilde hayal kırıklığına uğradıysak veya daha önce ilişkilerimizde sevgilerimizi sakladıysak, bugün kendimize bir iyilik yapıp tüm kırılmışlıklarımızı, utanmışlıklarımızı, diğer bir ifade ile egomuzun bizi ele geçirdiği bu geçmiş tecrübelerin ağırlığını üzerimizden atalım ve muhteşem 14 Şubat gününde o kalbimize kıstırdığımız duygularımızı yüksek sesle paylaşalım; içerisinde “sevgi” olan her cümle sihirlidir, sevgi evrendeki en sihirli duygudur…
Eğer bu yazımda bana aşkla eşlik ediyorsanız bugünden başlayarak her gün sevdiğinize onu çok sevdiğinizi, bunun için teşekkürünüzü, sizinle paylaştığı anların güzelliğine şükrettiğinizi, onu takdir ettiğinizi, hayatınızda olduğu için çok mutlu olduğunuzu, size öğrettiği ve kattığı her şeyin hayatınızda çok büyük bir anlamı olduğunu ve sadece onun sevgisi ile aynaya bakar gibi kendinize bakabilmenizin bu dünyadaki tezahürü olduğu için “paylaşın”… Sizin söylediğiniz güzel sözler, ilişkinizi büyütürken size aynı zamanda muhteşem bir sevgi yansıması olarak geri dönecektir…
Bir kişi hayatımızda aşk ilişkisi yoluyla tezahür etmiş ise bu muhteşem bir öğretmeniniz var demektir. Sevgililer, aşık olduklarımız belki şu anda içimizde bizimle yaşayan ama bu durumu bilmeyen sadece varlığına minnettar olduklarımız, her daim “en güzel” dizeleri duymayı hak etmektedirler. Ben de bugün 14 Şubat’ın bana verdiği aşk hissiyatının bu yazı ile hayat bulması aracılığı ile, bugüne kadar hayatımda beni en çok etkileyen böyle bir anlatım nasıl ve kim için yazılabilmiş, bunu yazan sevgili Sezen Aksu ve Meral Okay’ın “bu dizeleri bir insana nasıl söyleyebilmişler, ne yüce hissetmişler” diye beni ilk duyduğum andan bugüne kadar hep çok etkilemiş olan aşk deyişini sizlerle paylaşıyorum;
“Sen kalbimin zarif efendisi, hayatımın kıymetlisi, en uzun yol arkadaşım, şimal yıldızım…”
Sevgili Sezen Aksu’nun yorumuyla, sevgili Sezen Aksu ve Meral Okay’ın birlikte tamamladıkları muhteşem dizelerinin yine muhteşem bir müzikle kucaklaştığı Şimal Yıldızı sizler için… Bu 14 Şubat’ ta evrenin tüm sevgisinin ve en güzel aşk kelimelerinin sizden sevdiklerinize ve onlardan da size özgürce, cesaretle ve aşkla akması dileklerimle… Aşkla kalın…