X

Kalabalıklardaki yalnızlık: İlişkilerdeki ”iki yabancı” sendromu

Teoman’la Şebnem Ferah’ın, bir döneme damgasını vurmuş düeti “iki yabancı”yı hepimiz hatırlar, çoğumuz da bu şarkıda kendimizden bir şeyler buluruz. Çünkü birçoğumuz gerek romantik ilişkilerde, gerekse de arkadaşlık ilişkilerinde bu “birlikte ama yalnız iki yabancı” olma durumunu yaşamışızdır. Keşke yaşamamış olsak!

Yalnızlık ömür boyu

Yalnızlığın tanımı da, kapsamı da yıllar geçtikçe genişliyor. Bu gerçeği biraz ürkütücü fakat açık sözlü şekilde ortaya koyan, yalnızlık üzerine çalışmaları ile bilinen John Cacioppo, ABD başta olmak üzere pek çok ülkede bu konuda  araştırmalar yapmış ve yayınlamış bir psikolog. Cacioppo, son on yıla ve öncesine bakıldığında ABD’de yalnızlığın iki katına çıktığını belirtiyor. Yalnızlığın iki katına çıkması derken nitelikten çok nicelikten, yani somut oranlardan bahsediyoruz: 1980 yılında Amerikalıların yüzde 20’si yalnızlıktan muzdaripken, bu oran günümüzde yüzde 40’a çıkmış durumda. Cacioppo’nun araştırmalarında dayanak olarak kullandığı bir başka çalışma, “güvendiğiniz ve açılabileceğiniz kaç kişi var?” sorusuna ortalama “3 kişi” yanıtı alınan 1985’ten bu yana, bu rakamın sıfıra indiğini ortaya koyuyor.

Tüm bunlar, insanların Facebook’ta binlerce arkadaşları da olsa, yargılanma korkusu olmadan, içten bir konuşma gerçekleştirebilecekleri  kimseleri olmadığı gibi çarpıcı bir sonucu gözler önüne seriyor. 

Yalnızlığın zararları

Yalnızlığın zararları dendiğinde akla ilk gelen depresyon gibi psikolojik sorunlar olsa da, yalnızlığın bizi fiziksel olarak etkileyen ve yaşam kalitesinden öte, yaşam beklentisine dokunan önemli sonuçları var. 2010 yılında Julianne Holt-Lunstad, Timothy B. Smith ve J. Bradley Layton  adlı psikologlar tarafından derlenen bir araştırmanın sonuçları, yaşam beklentisini azaltmada yalnızlık hissinin en az alkol ya da sigara bağımlısı olmak kadar etkili olabildiğine yer veriyor. John Cacioppo’nun bir araştırmasında da, yalnız olduklarını ifade eden kişilerde strese bağlı üretilen kortizol gibi hormon değerlerinin ve tansiyonun daha yüksek olduğu belirtiliyor. Yalnızlık çeken kişiler uyku sorunu çekmeyebiliyor, fakat daha kalitesiz uyuyor ve güne dinlenmiş hissederek başlayamıyorlar.

Yalnız insanların bir diğer özelliği de kendilerinde ve çevrelerinde hata bulmaya daha meyilli olmaları. Bilim insanları, kişinin özellikle kendi yaptığı hataları itiraf etmekteki çekincesi nedeniyle, bunun bağlı olduğu yalnızlığı da açığa vurmaktan giderek daha çok kaçındıklarını söylüyor. Katılır mısınız bilemeyiz ama, insanların yalnızlığı daha yoğun yaşamalarına rağmen bundan giderek daha az bahsetmelerindeki sebebin bu olduğu iddia ediliyor. İnsanın insana ihtiyacı arttığı halde, kalitesiz ilişkilerde boğulma korkusu nedeniyle araya mesafe koyma dürtüsü de bunun sonucu olabilir. Bunu bir çeşit savunma mekanizması olarak da adlandırabiliriz. 

Kalabalıklar içinde yalnız

Türkçe’deki karşılıkları aynı olsa da, “yalnızlık” (loneliness) ile “yalnız olmak” (being alone) aslında birbirinden ayrıştırılması gereken kavramlar. Yalnız olmak, başkalarıyla birlikte olmamak gibi fiziksel bir durumu tarif ederken yalnızlık, kişinin yanında kaç kişinin olduğunu önemsemeyen, öznel bir duygu durumunu işaret ediyor.

Yalnızlık, bir üzüntü biçimi olarak hayatlarımızda yer alıyor; anlamlı ve içten dostlukların veya romantik ilişkilerin yoksunluğunu tanımlıyor. Yalnız kişi, başkalarının hayatında yer etmesini istiyor ama daha çok, başkalarının hayatında yer etmeyi önemsiyor. Örneğin, birinin acil durumda arayacağı ilk kişi olmayı istiyor. Etrafındaki ilişki ağının kendisini tanımlamaktan ziyade, özel bir yere koymasını bekliyor… Ünlü Alman yazar Goethe “İnsan kendini yalnızca insanda tanır” diyerek bu ilişki ağının önemini vurgularken, bir yandan da çarpıcı bir sözü hayatlarımıza kazımıştır: “Eskiden derdim ki; insanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün yalnız kalmasıdır… Öğrendim ki; insanın başına gelebilecek en kötü şey, yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır.”

Ben-Ze’ev ve Goussinsky’nin 2008 tarihli makalesinde yer verilen, Elena adında kırklı yaşlarda bir kadının gerçek hikayesi, Goethe’nin bu lafıyla büyük ölçüde paralellik taşıyor. Elena, kafasında idealize ettiği aşkı evliliğinde bulamayışının kendisinin ya da kocasının hatası olduğunu düşünerek pek çok evlilik dışı ilişki yaşamış ve kalbinin gerçek sahibini aramış bir kadın… Her denemesi onu bir sonraki ilişkisine yönlendirmiş ve sonunda, hayatında en çok yer kaplayan hissin yalnızlık olduğunu ve özellikle başkasıyla birlikteyken daha yalnız hissettiğini fark etmiş.

Elena’nın hikayesi, karşımıza çıkan kişiye razı olmanın değilse de, uzun kriterler listemizi karşılayacak ideal bir kişiyi aramanın ne kadar zararlı olduğunu gösteriyor.

Sosyal medyanın yalnızlığa etkisi

Sosyal medya ile yalnızlık ilişkisinden bahsederken, yine sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bir isimden alıntı yapmak yerinde olur. Çizenbayan olarak tanıdığımız blogger Elif Tanverdi bir süre önce “Konuşacak kimsen olmadığında herkesle konuşursun” diyerek, paylaşım çılgınlığımızın altında yatan asıl nedeni ortaya koymuştu. Beraber çok eğlendiğimiz ve her şeyi paylaşabildiğimiz insanlarlayken akıllı telefonun bile varlığını unutmamızı buna bağlayabiliriz.

Sosyal medyada yaratılan ilişkilerin hepsinin değilse de çoğunun sıradan ve kişileri tatmin etmeyen yüzeysel bağlantılardan oluştuğunu söylemek çok yanlış olmaz. Teknoloji ilerledikçe bu ilişkiler hayatımızda daha çok yer bulurken, insanların giderek daha yalnız hissettiğini ortaya koyan araştırmalar bu iddiayı destekliyor. Başkalarının hayatlarının, bizimle paylaştıkları kadarıyla çok güzel ve renkli olduğu yönündeki yanlış algı da insanları kendi hayatlarını ve çevrelerini daha çok sorgulamaya itiyor. “Ben neden bu insanlar kadar eğlenmiyorum?” ya da “Benim neden bu fotoğraftakiler kadar iyi arkadaşlarım yok?” endişesi artıyor. Yusuf Atılgan’ın deyimiyle her şeyin biz olmadığımız zaman, bizim olmadığımız yerlerde olduğu paranoyası, var olan ilişkilerimizi de olumsuz yönde etkiliyor olabilir.

Yalnızlığın çaresi var mı?

Yalnızlığın çaresini siz Uplifers okuyucularına fısıldayıvermek isterdik ama henüz bu konuda, daha önce duymadığınız bir şey söylenmedi. Nasıl sınavlarımızı geçmek için çalışıyor veya kilo vermek için diyet yapıyorsak, yalnızlık hissinden kurtulmak için de anlamlı ilişkiler yaratmak, bunun için emek vermek gerekiyor. Ursula K. Le Guin’in dediği gibi: “Sevgi bir taş gibi bir yerde oturup beklemiyor; bir ekmek gibi, her zaman yeni ve yeniden yapılması gerekiyor.”

Yalnızlığı yenmeyi denemeye, gülümseyerek başlayın. İnsanlara gülümseyerek, selam vererek, asansörden çıkarken iyi haftalar dileyerek, göz teması kurarak örneğin… Bir yabancıya yardım ederek, bir yerde gönüllü çalışarak devam edin. İdeal dostluğu ya da aşkı aramadan ve var olan ilişkilerinizi didiklemeden, değerlerini bilerek yaşamaya çalışın. Uğraşmaya, denemeye ve umudunuzu kaybetmemeye dikkat edin; azar azar da olsa bir şeylerin değiştiğini fark edeceksiniz.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız. 

Kaynaklar:

Şule Kulein: Lisede “yapabildiği için” sayısal bölümü seçti ve Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’ne girdi. Üniversitede katıldığı Mühendislik Kulübü’nün dergisi StepS’e aşık olduğunda, içine sözelci kaçmış bir sayısalcı olduğunu fark etti. Yazım kuralları konusunda etrafındakileri itinayla delirten Şule, 2 yıl boyunca StepS’in editörlüğünü yaptı, üniversitede ve sonrasında okul ve şirket dergileri ile çeşitli bloglara yazılar yazdı. Seyahat etmeyi, okumayı, öğrenmeyi seviyor. Basılı materyalin hastası, fakat çevrimiçi de fena durmuyor. Şule kendini bildi bileli yazıyordu; artık bir de Uplifers’ta yazıyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale