Meditasyon denince akla genellikle iç huzura ulaşma, anda kalma ve zihni denetleme gibi şeyler geliyor. Kahkaha ise daha çok sosyal bir eylem. Genellikle gülmek veya kahkaha atmak için biriyle ya da bir şeyle etkileşime geçmeniz gerekiyor. Her ne kadar birbiriyle taban tabana zıt 2 eylem gibi görünse de, Laraaji gülme meditasyonu sayesinde hem bu iki zıt kavramı bir araya getiriyor hem de insanların gerçek ve özgün gülüşlerine gerçekten temas etmesine yardımcı oluyor. Dilerseniz artık sözü Laraaji’ye bırakalım:
Klasik meditasyon yöntemleri yerine gülme tekniği kullanmanızın nedeni nedir? Diğer meditasyon yöntemlerini uyguladıktan sonra mı kahkaha meditasyonunun size daha iyi geldiğini düşündünüz? Farklı neler hissettiniz?
Bu tekniği meditasyona ek olarak tercih etmiyorum, bunun tek nedeni gülmenin iç huzurumu korumama yardımcı olması. Meditasyon elimizden geldiğince evde kalmakla, düşünen bir zihnin uzağında olmakla ve ebedi anda var olmayı sürdürmekle ilgilidir. Ve düşüncelerin etrafta uçuşmaları, yapacak işlerimizin olması, aklımızda tutmamız gereken önemli tarihler olması nedeniyle o anda kalmak bazen zordur.
Kahkaha ise yalnızca düşünme sürecine müdahale etme yöntemlerinden birisidir ve bu sayede düşünme sürecini sıfır düşünce düzeyine indirebiliriz. Yani gülmek nefes çalışmasıdır ve aynı zamanda düşünen zihnin, eylemin ve toplumun tüm enerjisini izlemede kullanmanız gibi duruşa yaymakla ilgilidir. Gülmek kendinizi parçalara ayırmanın, çözmenin ve açmanın yoludur, zihinsel veya psikolojik ajanda olmaksızın anda kalmaktır. Gülmek sizi zihinsel farkındalık halinde tutar, tıpkı bize anda olma, var olma veya içimizdeki kozmik benliği hissetme konularında yardımcı olan durağanlık veya nefes alma veya başka bir yaratıcı eylem gibi.
Bu meditasyona rehberlik ederken insanlarda ne tür değişiklikler olduğunu fark ediyorsunuz? Gülmenin bu uyarımını deneyimledikten sonra onlardan ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Pek çok değişiklik görüyorum. İnsanlar atölyeye geliyor, meraklılar, endişeliler, saçma şeyler yapma havasında olmuyorlar ve atölyenin saçma veya ciddiyetsiz bir şekilde geçip geçmeyeceği konusunda kaygıları oluyor. Yani bir zırha sahipler ve bu atölyenin başında o zırhı kuşanıyorlar. İhtiyatlılar. Bazı insanlar atölyenin amacının ne olduğuna bakmaksızın gülme isteği ile geliyorlar. Atölye çalışması ilerlerken, benim kolaylaştırıcı olarak sahip olduğum rol, katılımcıları oyun oynamaya açık bir doğaya bürünmeye çağırmak. Bu da bütün vücudu, neşeli, gevşemiş, açık ve akışkan bir hale sokan bazı egzersizlerin yapılmasını gerektiriyor.
Böylece her bir katılımcıyı açık ve bir diğeri ile neşe içinde etkileşime girme noktasına bir kez getirdiğimiz zaman, bu çocuksu aydınlık ve yumuşaklık ortaya çıkıyor. Bu durum ise bütün katılımcıları etkisi altına alıyor ve gülme egzersizlerine başladığımızda ve sonunda herkesin uzanarak yattığı, keşfettiği ve deneyimlediği noktaya ulaştığımızda, insanların şüphelerini bir kenara bıraktıklarını görüyorum. Açık, savunmasız, yumuşak ve sıcaklar. Atölyenin sonunda ise, insanlar gevşemiş oluyorlar ve uzun süredir birlikte oldukları gerçek ve özgün gülüşlerine gerçekten temas etmiş olduklarına inanamıyorlar. Zırhlarına tutunmayı sürdüren çok az kişi atölyeden bir şey elde edememiş oldukları için bir tür hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ama aralıklarla insanlar biraz daha gevşemiş oluyorlar ve sessiz süre esnasında daha derin bir dinginliği deneyimliyorlar. İnsanların beden dillerini, seslerini değiştirdiklerini görüyorum ve gözlerine baktığınız zaman, anda daha fazla varlar ve göz temasını sürdürmeye daha fazla istekliler. Atölyeden egzersizleri kendi başlarına denemekle ilgili bir kararlılık duygusu ile ayrılıyorlar. Eğer onu kendi özgün gülüşleri olarak dışarı çıkarma konusunda isteklilerse, kaybetmiş olduklarını düşündükleri şeyin tam da orada olduğu hakkındaki güven duygusu ile ayrılıyorlar.
İnsanların yeterince gülmediklerini mi düşünüyorsun?
Bu soru dünyadaki insanların ne kadarını tanıdığımla alakalı. Rusya’ya gitmedim, Çin’de bulunmadım, Japonya’ya 15 yıl önce gitmiştim. Gülmenin Japonya’da zor bir eylem olduğu anlaşılıyor. İtalya’da sıcaklık vardı ve Güney Amerika’da ise Brezilya’da bazı insanları gülme bölgesine dahil edebildim. ABD’de lokantalara veya halka açık yerlere gittiğim zaman insanların güldüğünü görüyorum, bazı durumlarda etkileşime giren ve kıkırdayan insanlar görüyorum. Ama gerçek, derin ve bütün bir vücut gülüşünü görmüyorum. Belki de bunun nedeni yüksek stresli bir kent olan New York’ta yaşayan insanların başkalarıyla yakınlaşma konusunda endişeli olmalarıdır, yani zırhlarının, imajlarının arkasına saklanıyorlar. Sıcak, dostane aile ortamlarında insanların çok fazla güldüklerine inanıyorum. Halka açık alanlarda insanların o kadar da çok güldüklerini görmüyorum.
Sizin meditasyonunuz hakkında fikir sahibi olmayan insanları ne bekliyor? Nasıl tepki vereceklerini düşünüyorsunuz?
“Gülme” kelimesinin aldatıcı olması nedeniyle insanlar merak içinde, endişeli ve biraz şüpheci bir şekilde geliyorlar. Eğer bana beni güldüreceğinizi söyleseydiniz, muhtemelen aptalca veya saçma bir şey sergileyeceğinizi veya bana çok iyi bir espri yapacağınızı düşünürdüm. Ama benim atölyedeki amacım birilerini güldürmek değil, onlara bunu yapabileceklerini, pratik ile gülme bölgesine girebileceklerini, kalplerini açabileceklerini ve eğer savunmasızlığa güvenebilirlerse savunmasızlık alanına geri gelebileceklerini göstermek. Ve yaşamlarında daha sıcak, daha açık ve spontane kişiliğe sahip olabileceklerini bulmalarını sağlamak. Böylece, atölyelerin ardından çoğunlukla daha fazla güven duygusuna sahip oluyorlar ve bunu görmekten dolayı şaşırıyorlar. Bazıları atölyeden bunu gülme olarak değil, kutlama, mutluluk, coşku, yaşama sevincine dalma olarak adlandırdığımızı bilerek ayrılıyorlar. Yani, atölyeye katılan insanlar gülme konusundaki tutumlarını değiştirebiliyorlar, “gülme” kelimesini kullanma gereksinimlerini değiştirebiliyorlar ve bu yere ulaşmak için başka bir sözcük kullanabiliyorlar: kutlama, mutluluk, keşif.
Eğer bu gülme seansları ile bir ilginiz olmasaydı, yaptığınız müzik daha farklı olur muydu? Bu seansların müziğine etkisi var mı?
Müziğimi oldukça derinden etkiliyor. Çünkü gülme meditasyonu daha derin soluma, tüm vücudu parmak uçlarından kulaklara, buruna kadar zihinsel olarak meditasyona dahil etme gibi çeşitli şeyleri beraberinde getiriyor. Böylece vücudumun daha fazla bilincinde oluyor, vücutta daha fazla var oluyorum. Eğer vücudunuz açıksa, nefesiniz de diyaframdan başınızın tepesine kadar açıktır, vücut hareketi açıktır. Böylece katı bir kişiye veya duvara tutunup kalmıyorum; ortaya çıkarma. Aslında, vücut çoğunlukla sıvılardan oluştuğu için atölyelerde su formundaki vücutta bulunmayı keşfediyoruz. Ve bu da kendini müzikte açığa vuruyor. Müziğimi yaparken sergilediğim hareket, müzik enstrümanımı kullanma biçimimle ilgili olarak büyük öneme sahip. Yani müzik benim enstrüman ile girdiğim etkileşimimin bir yan ürünüdür. Ayrıca, tüm yaşam enerjisi alanına girmek için gülme meditasyonu sırasında hayal gücüm de açıktır. Yaşam enerjisi tam şimdi ve burada bulunuyor, müziğim ise performans sırasında iç dünyamla ve bu yaşam enerjisi alanıyla olan etkileşime odaklanmamı sağlıyor. Böylece müzik o anda doğrusal olmaktan daha çok dikey ve spontane bir hal alıyor. Hepimizin çevresinde var olan bu yaşam enerjisi alanının varlığını koruduğum ve yönlendirdiğim veya ona sahip olduğum ölçüde dinleyici için çalıyorum. Gülme meditasyonu benim bilinç duygumu ve müziğin icrası ve yönlendirilmesi anındaki tutumumu geliştirdi.
Laraaji’nin, 19 Mayıs saat 17.00’de Cappadox Bezirhane’de vereceği konseri ve 20 Mayıs’ta yine Cappadox’ta gerçekleştireceği “Huzur Bahçesi” başlıklı meditasyon seansını sakın kaçırmayın!