Kadınlık hormonları 101: Kadın bedeninde yaşamın her evresinde gerçekleşen hormonal değişimler
Kadın bedenine sahip olan herkes bilir: Her ay adet döngüsüyle ahenk içinde hareket eden duygusal çalkantılar, beklenmedik anlarda çıkagelen sivilceler, menopoz ateşleri, kontrol edilemeyen tatlı isteği ve çok daha fazlasıyla mücadele etmek durumunda kaldığımız ancak aynı zamanda yeni bir insan yaratma potansiyeli gibi ‘eşsiz’ de özellikleri olan bir bedene sahibiz. Kadın bedeni yaşam döngüsü boyunca sayısız değişim geçiriyor. Ergenlik döneminden menopoz sonrası döneme kadar, hayatın büyük bir bölümünü kapsayan bu değişimlerin tek ve en önemli sebebiyse kolayca tahmin edebileceğiniz gibi cinsiyet hormonları.
Biyoloji dersi almış olan herkesin kolaylıkla bilebileceği gibi hormonlar vücut tarafından üretilen, yaşamsal tüm fonksiyonlarımızı kontrol eden, hücreler ve organlar arasındaki mesajların iletilmesine yardımcı olan ve metabolizmanın işleyişini yöneten doğal kimyasal maddeler. Ruh halimizi belirlemelerinin ve sistemlerimizin çalışmasını kontrol etmelerinin yanı sıra, hepimiz erkek ve dişi cinsiyet hormonları olarak bilinen ve cinsiyete bağlı farklılıklarımızı belirleyen hormonlar da salgılıyoruz.
Bu yazımızda kadın cinsiyet hormonlarının neler olduğunu, gelişim süreci boyunca nasıl değiştiklerini, fazla ya da az salgılanmaları durumunda metabolizmamızda ne gibi değişiklikler yaşandığını sizlerle paylaşacağız.
Kadın cinsiyet hormonları nelerdir?
Cinsiyeti dişi olan bireylerde östrojen ve progesteron olmak üzere iki ana cinsiyet hormonu salgılanır. Ayrıca, her ne kadar erkeklik hormonu olarak bilinse de, dişi bedeni de az miktarda da olsa testosteron hormonu salgılar ve kullanır.
1. Östrojen hormonu
Östrojen, en temel dişilik hormonudur ve büyük bir kısmı yumurtalıklar tarafından salgılanmakla birlikte böbreküstü bezleri ve yağ hücreleri de az miktarda da olsa östrojen hormonu salgılar. Bunun yanı sıra östrojen, hamilelik süresince plesenta tarafından da üretilir.
Östrojen hormonu, üreme ve cinsel sağlıkla ilgili ergenliğe giriş, menstruasyon, hamilelik ve menopoz gibi dişi bedeninde yaşam boyunca gerçekleşen tüm değişimlerde en önemli rolü üstlenir. Cinsiyete bağlı değişimlerin yanı sıra, beyin fonksiyonlarının doğru şekilde işlemesi, kardiyovasküler sistem sağlığı, saç uzaması, kas ve iskelet sistemi sağlığı, cilt sağlığı, boşaltım sistemi gibi metabolizma faaliyetlerinin yönetilmesinde de görev alır. Bu nedenle, özellikle menopoz döneminde östrojen hormonunun azalması saç dökülmesi, kemik erimesi, kalp sağlığı problemleri gibi sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
Kadınlarda östrojen seviyesi kan testiyle ölçülür. Kişiden kişiye değişmekle birlikte menopoz öncesi dönemde olan yetişkin bir kadının vücudunda 30-400 pg/mL, menopoz döneminde olan bir kadında <10 pg/mL, yetişkin bir erkeğin vücudundaysa 10-40 pg/mL kadarı normal değerler olarak kabul edilir (pg=picogram). Tabii ki bu seviye, menopoz öncesi dönemde olan kadınlar için, menstrual döngünün hangi seviyesinde olunduğuna göre farklılık gösterebilir. Östrojen hormonu menstrual döngüde foliküler fazda 30-100 pg/mL, yumurtlama fazında 100-400 pg/mL, luteal fazda 60-100pg/mL ise normal seviyede kabul edilir. Hamilelik döneminin ilk 3 ayında 188 – 2497 pg/mL, ikinci 3 ayında 1278 – 7192 pg/mL, son 3 ayındaysa 6137 – 3460 pg/mL olması normaldir.
2. Progesteron hormonu
Yumurtalıklar, bir diğer ana kadınlık hormonu olan progesteron hormonunu, menstrual döngüde yumurtlama bittikten hemen sonra salgılamaya başlar. Hamilelik döneminde plesentadan da az miktarda progesteron salgılanır.
Progesteron hormonu döllenmiş bir yumurtanın rahim duvarına tutunabilmesi için gerekli olan dokunun oluşturulmasında, hamilelik döneminde özel olarak ihtiyaç duyulan fonksiyonların düzenlenmesinde, yumurtlama sonrasında östrojen hormonu salınımının durdurulmasında rol oynar.
Progesteron seviyeleri de östrojen seviyelerinde olduğu gibi kan testiyle ölçülür. Kişiye göre değişse de, ergenlik öncesi dönemde olan bir dişide ortalama 0.1–0.3 ng/mL, menstrüel döngünün ilk aşaması olan foliküler evrede 0.1–0.7 ng/mL, yumurtlama evresi ve luteal evrede 2–25 ng/mL, hamileliğin ilk 3 ayında 10–44 ng/mL, hamileliğin ikinci 3 ayında 19.5–82.5 ng/mL, hamileliğin son 3 ayındaysa 65–290 ng/mL normal değerler olarak kabul edilir.
3. Testosteron hormonu
Dişi bedeninde az miktarda bulunan testosteron hormonunun salgılanmasından böbreküstü bezleri ve yumurtalıklar sorumludur. Testosteron hormonu kadınlarda cinsel istek, menstrual döngünün düzenlenmesi, kas ve kemiklerin güçlendirilmesi gibi fonksiyonları yönetir.
Yetişkin bir kadının bedeninde ortalama 15-70 ng/dL (dL=desilitre) normal değerler olarak kabul edilir.
Kadınlık hormonlarının işlevi yaşlandıkça nasıl değişir?
Kadın cinsiyet hormonları birçok vücut fonksiyonunun ayrılmaz bir parçasıdır ancak çocukluktan çıkıp ergenliğe girdiğinizde bedeninizin ihtiyaçlarıyla eş zamanlı olarak hormonal ihtiyaçlarınız da büyük ölçüde değişir. Sadece ergenliğe giriş, menstrual döngü ya da menopoz gibi değişim dönemlerinde değil, hamilelik, doğum ve emzirme süresince de bu hormonlar önemli ölçüde değişebilirler.
1. Ergenlik dönemi değişimleri
Her beden farklı gelişmiş ve farklı ihtiyaçlara sahip olsa da, çoğu kadın ergenliğe ilk kez 8-13 yaşları arasında girer ve insan hayatında hem biyolojik hem de psikolojik olarak her açıdan en önemli değişimlerin yaşandığı bu döneme geçişin tek sorumlusu hormon seviyelerindeki değişimdir.
Luteinleştirici hormon (lutropin) olarak bilinen LH ve folikül uyarıcı hormon olarak bilinen FSH hormonları hipofiz bezinde üretilir ve ergenlik döneminde bu iki hormonun üretiminin artması cinsiyet hormonlarını, özellikle de östrojeni uyarır. Kadın cinsiyet hormonlarının seviyesinin kalıcı olarak yükselmesi memelerin büyümesi, kasık ve koltuk altı kıllarının çoğalması ve kalınlaşması, tüm bedenin uzaması, özellikle kalça ve bacaklarda daha fazla olmak üzere vücut yağ kitlesinde artış; yumurtalıkların, rahmin ve vajinanın olgunlaşması ve adet döngüsünün başlamasıyla sonuçlanır.
Menstrüel döngü
İlk adet döngüsü (menarş olarak da bilinir), kişiden kişiye göre farklılıklar olabilmekle birlikte, memelerin gelişmeye başlamasından yaklaşık iki ila üç yıl sonra gerçekleşir ve çoğu kadın ilk adetini genelde 10 ila 16 yaşları arasında görür. Menstrual döngünün önemi ve döngüye uyumlu yaşam tarzı önerileri ile ilgili detaylı ve kapsamlı bir okuma yapmak için;
– Adet döngüsü ve menstrual sağlık konusunda farkındalık kazanmanızı sağlayacak bilgiler
– Menstrual cup, adet külotu, tampon ve diğerleri: Menstrual hijyen ürünleri nasıl seçilir ve nasıl kullanılır?
– PMS nedir: Premenstrual sendrom ve postmenstrual sendrom ile ilgili merak edilenler
– Menstrual döngünüzle uyumlanın: Adet döngüsünün her evresine uygun sağlıklı yaşam rehberi
yazılarımıza göz atabilir, aşağıda ise menstrüel döngünün her bir evresinde, yalnızca hormon seviyelerinde yaşanan değişimlerin kısa bir özetini bulabilirsiniz.
Foliküler faz: Her ay, yumurtalıklardan salınan yumurtanın döllenme ihtimaline karşın, rahimde döllenmiş yumurtanın büyümesi için uygun ortam oluşturulur. Yumurtanın döllenmemesi durumunda östrojen ve progesteron seviyeleri düşük kalır ve rahim, artık gerekli olmayan dokuyu kendisinden uzaklaştırmak ister. Kanamanın başladığı ilk gün, foliküler faz da başlamış olur.
Foliküler fazın başlamasıyla birlikte hipofiz bezi FSH üretimini artırmaya başlar. Bu artış, yumurtalıklarınızdaki foliküllerin büyümesini, yani bir sonraki yumurtlama döneminde salınacak olan yumurtanın olgunlaşmasını sağlar. Bu dönemde yükselişe geçen cinsiyet hormonlarının seviyesi zamanla daha da azaldıkça foliküllerin büyümesi de yavaşlar ve sadece tek bir baskın folikül büyümeye devam eder. Baskın olan bu folikül daha fazla östrojen ürettiği için diğer foliküller parçalanır. Daha yüksek östrojen seviyeleri hipofiz bezinden LH salınımını uyarır ve bu süreç yaklaşık iki hafta kadar sürer.
Yumurtlama fazı: Foliküler fazın hemen ardından yumurtlama evresi gelir ve LH hormonu, folikülün yırtılmasına ve yumurtayı serbest bırakmasına neden olur. Bu aşama yaklaşık 16 ila 32 saat kadar sürer. Döllenme, ancak yumurta yumurtalıktan çıktıktan yaklaşık 12 saat sonra gerçekleşebilir.
Luteal faz: Luteal faz yumurtlamadan hemen sonra başlar. Yırtılmış folikül kapanır ve progesteron üretiminin artmaya başlamasıyla birlikte uterus duvarı tekrar döllenmiş bir yumurtanın gelişmesine uygun olabilecek ortamın yaratılması için doku oluşturmaya başlar. Yumurta döllenmediyse foliküler faza geri dönülür ve döngü tekrar başlar.
2. Yetişkinlikte hormonlar, libido ve doğum kontrolü
Östrojen, progesteron ve testosteron hormonlarının tümü, kadınların libido (cinsel istek) düzeyinde ve cinsel işlevlerin gerçekleştirilmesinde rol oynar. Menstrual döngünün her aşamasında hormon seviyelerinde yaşanan değişimler libido seviyesini de etkiler ve dişilerde genellikle yumurtlama evresinden hemen önceki birkaç gün (östrojen hormonunun maksimum seviyeye ulaştığı zamanlar), cinsel isteğin en yüksek olduğu dönemdir.
Hormon seviyelerini etkileyen, doğum kontrol hapı gibi hormonal doğum kontrol yöntemleri kullanıyorsanız, libidonuzun menstrual döngünüz boyunca daha stabil olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Benzer şekilde, menopoz döneminden sonra da yumurtlama durduğu için libido daha stabil kalabilir. Herhangi bir sebepten dolayı böbrek üstü bezlerinin ya da yumurtalıkların alınması, testosteron hormonunun üretimini azaltacağı için libidonuzda düşüşe neden olabilir.
3. Hamilelik döneminde hormonlar
Menstrual döngünüzün luteal fazı sırasında progesteron hormonundaki artış, rahminizi döllenmiş bir yumurtayı güvenli şekilde almak ve geliştirmek için uygun ortamı hazırlar. Rahim duvarları kalınlaşır ve embriyoyu beslemek için gerekli olan tüm besinlerle ve diğer sıvılarla dolar.
Progesteron hormonu aynı zamanda, rahmi bakterilerden ve spermlerden korumak için rahmin girişini, yani serviksi kalınlaştırır. Hamilelik döneminde östrojen seviyeleri de normale göre çok daha yüksektir ve östrojen hormonu plesentanın kalınlaşmasına, embriyonun ve plesenta sıvısının daha iyi korunmasına yardımcı olur. Hamilelikte daha fazla salgılanan progesteron ve östrojen hormonları aynı zamanda memelerdeki süt kanallarının genişlemesine ve süt üretilmesine de yardımcı olur.
Gebelik gerçekleşir gerçekleşmez anne, hCG hormonu olarak bilinen koryonik gonadotropin hormonu üretmeye başlar. Bu hormon aynı zamanda, idrarla yapılan gebelik testlerinde hamileliği test etmek için kullanılan hormondur. hCG, hamileliğin ilk başladığı günden itibaren östrojen ve progesteron üretimini artırarak adet kanaamasını önler ve hamileliğin sağlıklı şekilde sürdürülebilmesine yardımcı olur.
Hamilelik döneminde ortaya çıkan hPL hormonu, diğer adıyla plasental laktojen, plasenta tarafından üretilen ve salgılanan bir hormon olduğu için sadece gebeliğe özeldir. Bu hormon, embriyoya anne karnında besin sağlanmasının yanı sıra, doğum sonrasında emzirme için de süt bezlerinin uyarılmasına yardımcı olur.
Relaksin adı verilen başka bir hormonun seviyeleri de hamilelik sırasında yükselir. Relaksin hormonu, plasentanın oluşturulmasına ve büyümesine yardımcı olduğu gibi, doğumun başlaması için gerekli olan kasılmaların çok erken başlamasını engelleyerek doğumun zamanında gerçekleşmesinde rol oynar. Bu hormon doğum başladığında da pelvisteki bağların gevşemesine ve bebeğin rahimden daha rahat çıkmasına yardımcı olur.
4. Doğum sonrasında ve emzirme döneminde hormonlar
Hamilelik sona erdiğinde, hormon seviyeleri hemen düşmeye başlar ve en fazla 1 hafta içinde hamilelik öncesi seviyelere ulaşır. Östrojen ve progesteron seviyelerindeki bu ani ve önemli azalma, doğum sonrası depresyonu olarak bilinen, duygusal ve fiziksel olarak zorlayıcı olabilen sürecin başlamasına neden olabilir.
Emziriyor olmak östrojen seviyelerini düşürdüğü için yumurtlamayı önleyebiliyor olsa da, yine de yeni bir hamileliğin önlenebilmesi için doğum sonrasında da doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması önemlidir.
5. Menopoz öncesi ve menopoz döneminde hormonlar
Menopozun hemen öncesindeki 1 aydan 2-3 yıla kadar uzayabilen menopoz öncesi dönemde yumurtalıklardaki hormon üretimi yavaşlamaya başlar ve östrojen seviyeleri dengesizleşmeye başlarken, progesteron seviyeleri de sabit şekilde düşmeye devam eder. Hormon seviyeleri düştükçe, vajinadaki yağlanma azalır, bazı kadınlarda libidoda azalma gözlemlenir ve adet döngüsü düzensizleşebilir. Kişinin 12 ay boyunca adet görmemiş olması, menopoza girdiğini gösterir. Genelde 50 yaş civarında gerçekleşen menopoz döneminde hem östrojen hem de progesteron hormonları düşük seviyelerde sabit kalır.
Menopozdan sonra kalıcı olarak azalan hormonlar, kemik erimesi(osteoporoz) ve kardiyovasküler hastalıklar gibi sağlık problemlerinin çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle menopoz döneminde hormon seviyeleri düşen kadınların kalsiyum desteği alması, düzenli olarak hormon testi yaptırması, gerekirse hormon tedavisi görmesi gerekebilir.
Hormon dengesizlikleri
Kadınlık hormonları hem yaşamın farklı evrelerinde (ergenlik ve hamilelik dönemi gibi) dönemsel olarak, hem de menstrual döngü boyunca düzenli olarak dalgalanarak salgılanma eğiliminde. Hayatınızın herhangi bir döneminde hormonlarınızla ilgili dengesizlik yaşamamanız mümkün değil zira hormonal değişimlerin tamamı, aynı zamanda yaşamın farklı aşamalarında gerçekleşmesi gerekli ve doğal olan ergenlik, hamilelik, emzirme, menopoz gibi süreçlerin gerçekleşmesinden sorumlu.
Ancak, belirli dönemlerde hormon seviyelerinin değişmesi gerektiği gibi, bu değişimin beklenen seviyelerin üstünde ya da altında olması bazen daha ciddi bir rahatsızlığın işareti olabiliyor.
Polikistik over sendromu (PCOS): Kadınlarda görülen en yaygın endokrin bozukluk olarak bilinen polikistik over sendromu, adet düzensizliğine neden olabilir ve doğurganlığı etkileyebilir.
Androjen fazlalığı: Bu durum kadınlarda, başta testosteron olmak üzere erkeklik hormonlarının aşırı üretimi olarak biliniyor. Androjen fazlalığı adet düzensizliklerine, kısırlığa, sivilce oluşumuna ve erkeklerde görülen kelliğe neden olabiliyor.
Hirsutizm: Hirsutizm, yüzde, göğüste, karında ve sırtta bulunan kılların yoğunluğunda artış yaşanması olarak biliniyor. Bu da yine erkeklik hormonlarının aşırı salgılanmasından kaynaklanıyor ve bazen PCOS’un bir belirtisi de olabiliyor. Kadınlık hormonlarının eksikliği aynı zamanda düşüklere ya da anormal ilerleyen gebeliklere, çoğul gebelik olarak bilinen ikiz ya da üçüz doğurmaya, yumurtalıklarda tümör oluşumuna sebebiyet verebiliyor.
Hormon testi yaptırmak neden önemli?
Görüldüğü gibi kadın bedeniyle doğrudan, zihin ve ruh sağlığıylaysa dolaylı olarak bağlantılı olan cinsiyet hormonları sadece vücudun açlık ve kan basıncı gibi hayati süreçlerini düzenlemeye yardımcı olmuyor, aynı zamanda üreme sisteminin sağlıklı şekilde çalışabilmesi ve neslin devamı için de son derece önemli bir rolü üstleniyorlar.
Kadınların büyük bir kısmı bedeninde yaşla ya da doğum gibi önemli olaylarla gerçekleşen hormonal değişimlerin farkında olmadığı için, hangi semptomun hangi dönemde ‘normal’ olduğunu bilmeleri ve anormal olan gelişmeleri takip ederek doğru zamanda bir uzmandan destek almaları mümkün olmayabiliyor.
Pek çok kadın adet düzensizliği, doğurganlıkla ilgili sorunlar ya da menstrual döngünün belirli aşamalarında yaşanan migren, kramp, karın ağrısı gibi semptomları göz ardı edebiliyor ve hormonal değişimleri dikkate almayabiliyor. Bu durum aslında, her ay hormonal değişimler ve dalgalanmalar yaşayan kadınlar için beklendik bir tutum. Ancak, örneğin yoğun baş ağrısı yaşadığınız bir dönemde bunun kadınlık hormonlarınızla ilgili ciddi bir dengesizliğin bir belirtisi mi olduğunu yoksa başka bir durumdan mı kaynaklandığını bilebilmeniz, hormon testi yaptırmadığınız sürece ne yazık ki mümkün değil. Bedeninizdeki hormon değişimleriyle uyumlanmış bir yaşam sürdürüyor ve vücudunuzdaki hormonal değişimleri çok iyi takip edebiliyor olsanız bile, bazı semptomların neden kaynaklandığını anlamlandırmakta zorlanabilirsiniz.
Kadın sağlığı konusunda önleyici ve koruyucu bir yöntem olarak bilinen hormon testleri, kadınların bedenlerini daha iyi anlamaları ve dolayısıyla daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan, genelde 4 farklı alanda yapılan testi içeriyor: Genel hormon seviyelerinin ölçümü, polikistik over sendromuyla bağlantılı olan hormon seviyeleriyle ilgili uzun vadeli sağlık sorunlarının takibi, üreme sağlığı ve doğurganlık için gerekli olan besin öğelerinin ve hormonların ölçülmesi ve doğum sonrası dönemde bebeğin beslenmesi ve annenin sağlığı için önemli olan çeşitli besin öğelerini ölçmek için yapılan hormon testleri.
Jinekoloğa ne sıklıkta gitmelisiniz?
Uzmanlar ideali 6 ayda bir olmakla birlikte, her kadının yılda en az bir kez jinekolog kontrolüne gitmesini ve hormon testi yaptırılmasını öneriyor. Bunun yanı sıra, olağan dışı semptomlar deneyimlediğinizde; yani mide bulantısı, baş dönmesi, halsizlik gibi hamilelik semptomlarınız varsa, cinsel isteğinizde bir azalma olduğunu düşünüyorsanız, cinsel ilişki sırasında vajinal kuruluk, ağrı ve acı gibi belirtiler gösteriyorsanız, adet döngünüz düzensizse ve kanama sıklığınız azaldıysa, hamile kalmak istiyor ama kalamıyorsanız, pelvik kaslarınızda ağrı ve kasılmalar varsa, vücut kıllarınızla ve saçlarınızla ilgili büyük bir değişim yaşanıyorsa, doğum sonrası depresyonu yaşıyorsanız ya da menopoza girmenizle birlikte yaşam kalitenizde bir düşüş olduğunu gözlemliyorsanız mutlaka gecikmeden bir uzmana görünmelisiniz.
İlginizi çekebilir: Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına görünmeniz için 13 önemli sebep
Kaynaklar: Perinatology.com, Healthline, Society for Woman Health Research, Hip and Healthy