X

Kadınlar ofiste birbirinin destekçisi mi yoksa köstekçisi mi?

Yıl 2017. Hala gündemde toplumsal cinsiyet eşitliği mevzu bahis. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre, toplumsal cinsiyet eşitliğinde en önde olan ülkeler her zaman olduğu gibi, Kuzey Avrupa ülkeleri. Türkiye ise tahmin edin kaçıcı sırada?

142 ülkede ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitim, sağlık ve siyasi güçlenme konularında toplumsal cinsiyet eşitliğinin incelendiği rapora, Türkiye 125. sıradan girdi. Bu bağlamda (kurumsal) şirketler de gündemlerine bu konuyu koymak mecburiyetinde kaldılar. Hedefler koydular. Üst yönetimdeki kadın oranı, iş başvurularında değerlendirilen kadın oranı, vb.

İş yerinde aslında kadın, en çok zararı erkeklerden ziyade hemcinslerinden görüyor.

Hala doğum izninden dönen kadınlar için eğitim programları yapılıyor, kadın erkek ayrımcılığı içeren kelimeler şirket jargonundan ayıklanıyor, terfi edecek yetenek havuzlarında eşit sayıda kadın erkek bulunmasına dikkat ediliyor. Günün sonunda bütün bunlar bize erkek egemen iş dünyasında kadının kariyer yollarının biraz düzelmekle birlikte hala taşlı olduğunu gösteriyor.

Türkiye’deki kadın akademisyen oranının %40 olmasına rağmen sadece %7’sinin rektör olarak atandığını biliyor muydunuz?

Güç, kamu ve özel sektörde hala neredeyse tamamen erkeklerde. Şimdi sorum şu: Hal böyleyken, yani kadının işi, iş hayatında zaten zorken, kadınlar hemcinslerine destek mi oluyorlar yoksa köstek mi? 20 yıldır iş hayatındayım. Bir kadının diğer bir kadına terfi etmesi için, başarılı olması için yardım ettiğine, destek olduğuna, yol gösterdiğine şahit olduğum zamanlar maalesef ki çok azdır. Hele ki bu iki kadın aslında benzer pozisyonlardalarsa. Yani halef selef durumu varsa.

Tam tersi durumlarla çokça karşılaştım. Belki fark etmeden ben de yapmış olabilirim. Hakkında iyi bir şeyler söyleme fırsatı varken söylemediğim, yardım etme şansım varken etmemeyi tercih ettiğim durumlar olmuştur. Bunun bir adım ötesi de var. Kasıtlı yol kesmek- ki bu en kötüsü. Başaramasın diye altını oymak, zarar vermek. Çok hikayeler duydum, bir çoğuna da bizzat kendim şahit oldum. Bir noktada şunun farkına vardım ki iş yerinde aslında kadın, en çok zararı erkeklerden ziyade hemcinslerinden görüyor. Birbirinin altını oyup, ayağını kaydırmayı bir tarafa koydum, hiçbir şey yapmamak ve birbirine destek olmamak da aslında erkek egemen iş dünyasında kadına en az altını oymak kadar darbe vuran bir durum.

Kadın iş hayatına 1-0 geride başlıyor. Zaten zor bir dünyada kariyer mücadelesi veren kadınların herkesten çok birbirlerine destek olmaları şart. Yardıma, desteğe ihtiyacı olan meslektaşlarımıza el vermemiz çok önemli. Sahip olduğumuz bilgiyi paylaşmamız çok önemli. Söylemlerimizde ve eylemlerimizde her zaman pozitif olmamız, birbirimizi korumamız, birbirimizin yolunu açmamız çok önemli. Bir meslektaşınızı -erkek ya da kadın fark etmez- desteklediğinizde emin olun ki ihtiyacınız olduğunda o destek size de gelecek. Yollarınız açılacak. Bunun farkına vardığım andan beri kendi davranışlarımı inceliyorum.

Bir meslektaşınızı -erkek ya da kadın fark etmez- desteklediğinizde emin olun ki ihtiyacınız olduğunda o destek size de gelecek.

Herhangi bir hemcinsimle ilgili yapılan övgü dolu konuşmaları duyduğumda gurur mu duyuyorum yoksa kıskanıyor muyum? Tam tersi rakibim olabilecek bir kadın için insanlar dedikodu yaptıklarında içten içe seviniyor muyum yoksa onu savunuyor muyum? En son ne zaman bir hemcinsime işle ilgili bir konuda yardım ettim? Hele de benimle hiç ilgili olmayan bir konuda? Yani çıkarım olmadan? Bu analizi siz de kendinize yapın ve cevapları takkenizle birlikte önünüze koyup bir düşünün. Bir meslektaşımız hele de hemcinsimiz terfi ettiğinde en az kendimiz etmiş gibi sevinebiliyor muyuz yoksa neden biz değil de o hesaplaşmasına girip, bunu çevremizi de işin içine katarak dedikodu boyutunda mı yapıyoruz?

Dört anlaşma diye bir kitap var çok sevdiğim. Yazarı Don Miguel Ruiz. Alıp okumanızı öneririm. Yazımı bu kitaptan bir alıntıyla bitirmek isterim: “Daima yapabildiğinizin en iyisini yapın” der kitapta. Yaşamınızda, her koşulda ve her anda. Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda her eylemi, her hareketi, her çabayı zevk aldığınız için yaparsınız, bir ödül beklediğiniz için değil. Aynı şey iş hayatımız için de geçerlidir. Kendi işimizi iyi yapıp başkalarının da iyi olmasına yardım ettiğimiz, el verdiğimiz anda kendimiz için de geçerli olmak üzere çok şey değişecek. Herkese harika bir hafta diliyorum.

İlginizi çekebilecek yazı: Çalışan kadın kası diye bir şey var mı?

Özlem Sökmen: Koşucu, anne, sokak hayvanı aşığı, eğitmene dönüşmüş ex İnsan Kaynakları insanı. TED Ankara Koleji ve Hacettepe Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Unilever, Turkcell, Lafarge, BC ve Arçelik gibi birçok çok uluslu şirketin İnsan Kaynakları departmanında 20 yıl boyunca yerel, bölgesel ve global düzeyde yönetsel kadrolarda görev aldı. Kurumsal hayata en büyük hayali olan “iş hayatına yeni atılanlara profesyonel hayatı ‘hack’lemeyi öğretme aşkıyla” veda etti. Personal Best isimli şirketin kurucusu ve aynı isimli eğitimin yaratıcısı. 2016’da 3 adet uluslararası maraton koşmuş olan Özlem, 15 yaşında bir kız ve sokaktan sahiplenilmiş iki kedi ve iki köpek annesi. İşi, kızı ve sevdikleriyle geçirdiği zamandan arta kalan her anını ormanda, koşu pistlerinde geçiriyor ve genel olarak güzel yemekler, güzel şaraplar ve güzel tatiller için yaşıyor.
İlgili Makale