X

Kadınlar cinsellikten neden erkekler kadar keyif almıyorlar?

Psikolojide düzenli olarak elde edilen bulgulardan bir tanesi, ortalamaya vurulduğunda kadınların cinsellik konusunda erkekler kadar ilgili olmadıklarıdır. Cinsel arzuları, yaşam boyu cinsel partner adetleri daha düşük ve rastgele cinsel ilişkiye erkeklerden daha az eğilimliler. Cinsiyetler arasındaki cinselliğe dair farklılık psikolojinin en büyük tartışmalarından da birisini oluşturuyor.

Doğal süreçler

Bazı psikiyatrlar cinsel arzudaki bu farklılığın erkekler ve kadınlar arasındaki içsel bir farktan kaynaklandığını düşünüyorlar. Evrimsel yaklaşıma göre erkekler çok sayıda kadınla birlikte olarak üreme içgüdülerini tatmin edebiliyorlar ve olabildiğince çok çocuk sahibi olabiliyorlar. Bunun sonucunda erkeklerin cinsel arzuları daha yüksek ve cinselliğe daha açıklar.

Buna karşın kadınlar ise üretebilecekleri çocuk sayısı bakımından sınırlılar. Buna ek olarak gebelik ve çocuk bakmanın maliyeti de onlara kalıyor. Bu nedenle kiminle çiftleştikleri konusunda seçici oluyorlar ve bu sebeple erkeğin çocukların bakımını da üstleneceğini anlamalarına kadar cinselliği uzakta tutabiliyorlar.

Bazı diğer uzmanlar ise bu farklılığın sosyal faktörlerden kaynaklandığını belirtiyorlar. Özellikle erkek ve kız çocuklarına cinsellik konusunda verilen farklı mesajlar bu duruma sebep olabilirler.

Genç erkeklerin cinsel arzularına uygun şekilde hareket etmeleri genellikle toplumsal olarak kabul görürken, genç kadınların bunu yapmaları pek hoş karşılanmıyor. Çok fazla cinsel iştah gösteren kadınlar genellikle kötü tabirlerle anılıyorlar. Ancak erkekler genelde bu tip bir tepki görmüyorlar, hatta övülüyorlar.

Kadınlar kötü sekse erkeklerden daha çok maruz kalıyorlar

Grupsal veya bireysel farklar söz konusu olduğunda hem doğanın hem de sonradan öğrenilenlerin büyük bir rol oynadığı kesin. Ancak yapılan bir araştırma sonucunda şimdiye kadar gözden kaçırılmış olan bir nokta da göz önüne çıktı. Çünkü araştırmaya göre erkekler ile kadınlar cinsel ilişki yaşadıklarında, kadınlar genelde erkeklerden daha az keyif alıyorlar. Erkeklerden daha kötü bir cinsel deneyim yaşadıklarında bunu o kadar çok sevmemeleri de oldukça doğal.

Bunun sebeplerinden bir tanesi anatomik farklılıklar. Erkekler çocukken idrar yapmaları öğretilirken, penislerini tutmaları söylenir ve bunun sonucunda kendine dokunmanın ne kadar tatmin edici olduğunu öğrenmeleri kolay olur. Kızlarda ise günlük yaşamlarında klitorise dokunma gereksinimi yoktur ve bu nedenle bunun verdiği tatminin farkına varmaları da zor olur. Yetişkin olduklarında orgazm yaşamakta zorlanırlar çünkü klitorislerinin uyarılması gerektiğini bilemezler ve hatta bunu yapmaktan utanıyor da olabilirler.

Buna ek olarak penis-vajina ilişkisinin penetratif doğasından dolayı kadınların ağrı yaşama ihtimalleri erkeklerden daha fazla. Son olarak, hamile kalanlar kadınlar oldukları için özellikle istenmeyen durumlarda bu bir yük, hatta çile olarak görülebilir.

Kadınların cinsel şiddete maruz kalma ihtimalleri de erkeklerden daha fazla. Erkekler genel olarak kadınlardan daha büyük ve güçlüler ve agresif olma eğilimleri de daha fazla. Bu nedenle kadınlar kadar mağdur olma ihtimalleri yok. Cinsel olarak istismara uğrayan bir insanın güvenilir bir partner bulması halinde bile cinsellikten çok keyif alması mümkün olmayabilir.

Hatta güvenlik endişesi kadınların günlük cinsel ilişkilerden kaçınmalarının en büyük sebeplerinden birisi. Kadınlar seksi hissetmeden önce güvende olmak istiyorlar, erkekler ise potansiyel tehlikeler olduğunda daha da uyarılıyorlar. Ancak cinsel şiddete maruz kalmış erkeklerin de cinsellik konusunda kadınlar kadar çekingen olabildikleri belirtiliyor.

Çifte standartlar ve kültürel kodlar

Üçüncü sebep ise toplumu saran çifte standartlar. Günümüzdeki kadınlar cinsel açıdan 60 yıl öncesine göre daha özgür olsalar da, yine de “iyi kız” olmaya dair sosyal mesajlar alıyorlar. Bu özellikle cinsel etkileşimler çerçevesinde geçerli ancak uzun vadeli ilişkilerde bile kadınlar cinsellikten keyif almaktan utanabiliyorlar.

Toplumun heteroseksüel davranışlara dair kodları da bir diğer sebep. Bu kodlara göre erkek cinselliği başlatır, eğer partneri istiyorsa ön sevişmeye geçilir ve temel olarak ereksiyon elde edilmeye çalışılır. Bu elde edildiğinde penisini vajinaya sokar ve orgazm olana kadar ileri geri gider gelir. Kadının ise bu süreçte bir şekilde orgazm yaşaması beklenir ve aslında bu zordur çünkü penetratif sekste klitoris nadiren uyarılır.

Cinselliği her iki taraf için de daha eğlenceli hale getiren cinsel olarak eğitimli çiftler bulunsalar da, pek çok çift cinselliği kadının erkeğe sunduğu bir şey olarak görüyor. Eğer erkek orgazm olursa, kadında da onu tatmin etmiş olmanın tatmini oluşuyor.

Bunun yanında oral seks konusunda da farklar mevcut. Partnerlerine oral seks yapan kadınlar bile bunun kendilerine yapılması konusunda çekingen olabiliyorlar. Ancak klitoris yeterince uyarılmadıkça kadınların orgazma ulaşmaları neredeyse imkansız.

Pek çok çift cinsel ilişki esnasında iletişim de kurmuyor. Genellikle bunu doğal bir süreç olarak gördükleri için konuşmanın pek uygun kaçmayacağını düşünüyorlar. Hem erkekler hem de kadınlar karşı cinsin anatomisi konusunda yeterince bilgili olmuyorlar ve özellikle kadın orgazmının nasıl işlediği konusunda yetersizlikler var.

Kadınların cinselliği erkeklerden daha kötü yaşadıkları dikkate alınınca, bunu daha az istemeleri de şaşırtıcı değil. Ancak illa ki böyle olmak zorunda da değil. Kapsayıcı ve yaşa uygun cinsel eğitim yetişkinlik döneminde her iki partner için de tatmin edici ve eğlenceli bir cinsel deneyim yaşanmasını sağlayabilir. İnsanlar doğaları gereği cinsel varlıklardır ve toplumumuzu saran yanlış bilgiler ve eksiklikler nedeniyle hem erkeklerin hem de kadınların cinsel tatmine ulaşmaları çok zor hale gelmektedir.

Kaynak: psychologytoday

İlginizi çekebilir: Erotik prototipler ve özellikleri: Cinsel tarzınız hangisine daha yakın?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Akbank’tan sürdürülebilirlik yolunda ilham veren bir rehber

Sürdürülebilirlik, günümüz dünyasında her zamankinden çok daha büyük bir öneme sahip. Çünkü, doğal kaynaklarımız hızla tükenirken yalnızca kendi geleceğimizden çalmakla kalmıyor, gelecek nesillerin sahip olabileceği yaşamdan da çalıyoruz. İklim değişikliği ve çevresel sorunlar bir yana, kişisel tercihlerimiz, hızla artan tüketim alışkanlıkları, teknolojik gelişmeler ve daha pek çok sebep, sürdürülebilirliğin ne kadar hayati bir gündem olduğunu defalarca gözler önüne seriyor. Artık yalnızca bugünü değil, yarınları da düşünerek doğal kaynaklarımızı korumak, geleceğimizi ve gelecek nesillerin geleceğini garanti altına almak, daha yaşanabilir bir dünya yaratmak için adımlar atmalı, değişimi geç kalmadan başlatmalıyız. Sürdürülebilirlik, artık bir tercih değil; kendimiz için, dünyamız için, geleceğimiz için benimsememiz gereken bir zorunluluk. Aksi halde yarınlar, hayalini kurduğumuz yarınlardan çok uzak olacak.



Bu bağlamda sürdürülebilirlik konusunu merkezine alan ve hem bireysel hem toplumsal farkındalığı artırmayı hedefleyen Akbank, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için “Sürdürülebilirlik insan için, #Hepimizİçin” diyor ve sürdürülebilirlik odaklı bloguyla bizleri buluşturuyor. Sürdürülebilirliği yalnızca çevresel boyutuyla ele almayan, sosyal ve ekonomik boyutunu da göz önünde bulunduran Akbank, bu önemli konuda liderlik ederek sürdürülebilirliğin her yönüyle ilgili bilgi ve farkındalık dolu içerikleri kaleme alıyor. Hem sürdürülebilirlik konusunda neler yapabileceğini merak eden herkese hem de bu konudaki bilgi birikimini artırmak isteyenlere geleceğimizi koruma yolunda ilham verici bir rehber oluyor. Peki, bu rehberde başka neler var, gelin yakından bakalım.

Akbank Sürdürülebilirlik Blog’da neler var?

Akbank, sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığı artırmayı amaçladığı bu blogda, bireyleri harekete geçmeye teşvik edecek güncel bilgileri ve sürdürülebilir alışkanlıkları hayata dahil etmenin pratik yollarını aktarıyor. ‘Herkes için sürdürülebilirlik’ mesajını paylaşarak toplumun tüm kesimlerini kapsamayı ve bireysel olarak atılabilecek adımlar konusunda da ilham vermeyi amaçlıyor.

“Sürdürülebilirlik, çevrenin yanında insan için, toplumun gelişmesi için” anlayışını benimseyen Akbank, eğitimden gönüllülüğe, yatırımdan sanata her alanda toplumun kalkınması ve sürdürülebilir yarınlar için çalışıyor. Bu bağlamda Akbank’ın sürdürülebilirlik blogunda yer alan, farklı alanlara hitap eden başlıklardan bazıları ise şöyle:

Sürdürülebilir Kalkınma İçin: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının hem toplumsal bilincin artmasında hem de kalkınmanın sağlanmasında kritik bir öneme sahip olduğunu biliyor muydunuz? Akbank, blogunda yer verdiği Sürdürülebilir Kalkınma İçin: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yazısında bu konuyu detaylıca ele alıyor ve UN Women’ın verilerinden yola çıkarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının getireceği faydaları, ekonomik, sosyal ve daha pek çok açıdan sürdürülebilirlik bağlamında değerlendiriyor.

Yeşil Bütçe Nasıl Oluşturulur?

Sürdürülebilir bir yaşam biçimi benimsemenin en önemli adımlarından biri de hiç şüphesiz bireysel olarak finansal sürdürülebilirliği sağlamaktan geçiyor, bunun da en etkili yolu bireysel yeşil bütçeler oluşturmak. Yeşil Bütçe Nasıl Oluşturulur? yazısında Akbank, çevreyi korumaya odaklanan harcamaların nasıl planlanacağından yeşil bütçe oluşturmanın pratik yollarına kadar pek çok kolay uygulanabilir yöntem paylaşıyor.

5 Adımda Minimalist Yaşama Geçiş

Günümüzde hızla yaygınlaşan tüketim çılgınlığının hem bütçeye hem doğaya verdiği zarar aşikar. Bu tüketim alışkanlıkları, doğal kaynakların bilinçsizce harcanmasından karbon ayak izinin artmasına, çevre kirliliğinden biyoçeşitlilik kaybına kadar gezegenin doğal dengesini bozan pek çok olumsuz sonucun ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Karşılığında ise ‘az, çoktur’ anlayışını benimseyen minimalizm, bu gereksiz harcama alışkanlıklarına bir panzehir olma görevi üstleniyor. Akbank’ın sürdürülebilirlik blogunda yer alan 5 Adımda Minimalist Yaşama Geçiş yazı da modern dünyada minimalist alışkanlıklar benimsemenin yollarını aktarıyor.

Sanatta Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirliğin genellikle pek değinilmeyen ya da bağlantısı sorgulanmayan fakat aslında çokça göz önünde bulunan kısmı; sürdürülebilirlik ve sanat ilişkisi üzerine hiç düşündünüz mü? Sanat, yüzyıllardır toplumsal bilinci artırmada ve en zor görünen konuları bile daha anlaşılır kılmada güçlü bir iletişim aracı. Bu gücü onu sürdürülebilirlik konusunda da etkili bir özneye dönüştürüyor. Sanat eserlerinde kullanılan materyallerden sanatçıların toplumsal konulara farkındalık yaratmak amacıyla benimsedikleri yaklaşımlara kadar sanat ve sürdürülebilirlik bağını pek çok açıdan ele almak mümkün. Akbank Sürdürülebilirlik Blog’ta yer alan Sanatta Sürdürülebilirlik başlıklı paylaşım da bu bağın ne denli güçlü olduğuna dikkat çekiyor.

Sürdürülebilir Turizm, Karbon Nötr, Doğa Dostu Teknoloji ve dahası

Sürdürülebilirliği tüm yönleriyle ele alan Akbank, blogunda daha pek çok konuya dikkat çekiyor. Sürdürülebilir turizmden, karbon nötr kavramına, doğa dostu teknolojik gelişmelerden sürdürülebilirlik alanında öne çıkan yeni trendlere kadar yaşama, insana, dünyaya ve geleceğe dair her alanda sürdürülebilirliğin önemine ve etkisine değiniyor. Hayatın her alanına yayılan stratejilere ihtiyacımız olduğunun farkında olan Akbank, sürdürülebilirliğin kalbinde insan var diyor ve toplumsal dönüşüm için bütünsel bir yaklaşım benimsemenin gerekliliğini vurguluyor.

Siz de çok geçmeden bir adım atmak ve daha yaşanılabilir bir dünya için bugünden neleri değiştirebileceğinizi öğrenmek istiyorsanız Akbank’ın sürdürülebilirlik odaklı bu blogunu takip edebilir, hem kendiniz hem de gelecek nesiller için değişimi başlatabilirsiniz.

*Bu yazı, Akbank katkılarıyla hazırlanmıştır.

Orkid, “Sporla Güçlen” projesine verdiği destekle kız çocuklarının geleceğine ışık tutuyor

Bir kız çocuğu düşünün: Günün ilk ışıklarıyla birlikte koşuya çıkan, her sabah elinde topuyla antrenman yapan, büyük bir hevesle hem bedenini hem de zihnini beslemek için yıllarca gönül verdiği spor dalı uğruna çalışmaya devam eden ve uzun yıllar sonra gözlerinden ışıklar saçarak ilk kupasını milyonların önünde havaya kaldıran… Ne harika bir tablo, öyle değil mi?



Toplumun her köşesinde, binlerce kız çocuğu bu anı yaşamayı hak ediyor. Ancak, ne yazık ki birçoğu için spor; erişilmesi çok güç bir lüks, uzak bir hayal gibi kalıyor hayatları boyunca. Oysa spor, sağlığın, özgüvenin, azmin, başarının, kararlılığın, istikrarın temellerini atan, kız çocuklarının güçlü bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayan en önemli araçlardan biri. Bu önemin farkında olan ve kız çocuklarını spor yoluyla güçlendirmek isteyen Orkid, Watsons iş birliği ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yürüttüğü “Sporla Güçlen” projesine destek veriyor.

Geleceğe atılan adımlar: Kız çocukları, ‘sporla güçleniyor’

Türkiye’de kadınları ilk kez hijyenik pedle buluşturan P&G’nin kadın bakım markası Orkid, 45 yılı aşkın süredir dünyadaki tüm kadınların hayatını kolaylaştırmak, onları her alanda desteklemek için imza attığı çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek “Sporla Güçlen” projesiyle kız çocuklarının yanında oluyor.

Kız çocuklarına sporla yeni yollar açmayı ve kız çocuklarının geleceğini aydınlatmayı hedefleyen Orkid, yürüttüğü bu iş birliğiyle kız çocuklarının eğitim ve spor yaşamlarını desteklemeyi, onların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kız çocuklarının hayatta karşılaşacakları tüm zorluklar karşısında çok daha güçlü durmalarını sağlayan, onların bütüncül gelişimini desteklerken duygusal dayanıklılık kazanmalarına da zemin hazırlayan sporun gücü, yadsınamayacak kadar fazla. Öyle ki; Orkid’in, İpsos ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kadınların %77’si, sporun bugün oldukları kişi olmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor. Dahası, yapılan bu araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kızlar, istedikleri kişi olmalarına yardımcı olabilecek özgüven ve becerileri sporla kazanıyor.

Buna rağmen genç kızların neredeyse yarısının düzenli spor yapmadığı sonucuna ulaşan Orkid, TMOK ve Watsons iş birliği ile kız çocuklarının sporla güçlenmesi için onların yanında yer alıyor. Kız çocuklarının hem eğitimlerine hem de spora devam etmelerine yönelik gerekli spor malzemelerinin temin edilmesini destekleyen Sporla Güçlen projesi ile Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bulunan okullardaki kız öğrenciler dönem boyunca badminton, basketbol ve voleybol dallarında eğitim alıyor.

Kadınların daha özgüvenli olmasını destekleyen ve spor ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklanan bir marka olarak Orkid, hiçbir kız çocuğunun bu haklarından mahrum kalmaması için çalışıyor. Bu sayede geleceğin sağlıklı, özgüvenli, başarılı ve belki de milli sporcuları bugünden yetişmeye başlıyor. Gelecek nesillerin hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak için onların yanında olmaya ve onları cesaretlendirmeye devam eden Orkid, kız çocuklarına yeterli imkan sağlandıkça daha eşit ve aydınlık yarınların mümkün olduğuna inanıyor.

Kız çocuklarını genç yaşta sporla tanıştırarak onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak tanıyan bu projenin ve başta Orkid ile Watsons olmak üzere projenin tüm destekçilerinin ülkemize ve dünyaya ilham olması, kız çocuklarının ışıl ışıl bir geleceğe doğru çok daha emin adımlarla yürümesi hepimizin en büyük temennisi.

Güçlü kadınlar, güçlü yarınlar için, #SporlaGüçlen projesine destek veren Orkid ürünlerini Watsons’ta keşfetmek için tıklayın.

*Bu yazı Orkid katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale