‘Kaç, kaç, kaçınmak’: Rollerimiz, duygularımız ve hayatta kalma iç güdümüz
Bugün hayatta öğrendiğimiz en büyük davranışlardan biri kaçınmak. Bazen bilinçli, bazen de bilinçsiz olarak yaptığımız bir davranış kaçınmak. Nereden geliyor bu kaçınma davranışı? Daha önce savaş-kaç tepkisi ve hayatta kalma iç güdülerimizden konuşmuştuk. Kaçınmak davranışı da bu iki kavram üzerinden başlamaktadır.
Bu başlangıcı anlamak içinde çocukluk dönemi öğrenme yöntemlerimizden biraz bahsetmemiz gerekir. Çocukluk döneminde düşünce sistemimiz daha tam gelişmediği için duygular ve davranışlar üzerinden öğrenmeye başlarız ve iletişim kurmaya çalışırız. Bu gelişim sırasında duygularımızı keşfederiz. Bunu çeşitli davranışlarla göstermeye ve anlatmaya çalışırız. Bu sırada çevremizde gördüğümüz davranışları da gözlemleyerek o davranışları taklit etmeye başlarız. Çevremizde duygularımıza karşılık gelen veya oluşan durumlar karşısında nasıl davranışlar görürsek, bizim rollerimizde o yönde şekillenmeye başlar ve devam eder. Bu da bizim ilk hareketlerimizi yani davranışlarımızın temelini oluşturur.
Yetişirken bulunduğumuz çevre içerisindeki öğrenimler sadece çocukluk dönemimizle sınırlı değildir. Zaman içerisinde bulunduğumuz aile, akraba ortamı, okul, iş, ülke vb. gibi her türlü çevrede gözlem ve öğrenme devam eder, bunun sonucunda çeşitli öğrendiğimiz roller oluşur ve gelişmeye devam eder. Bu roller pek çok artı ve eksi durumu beraberinde getirebilir. Eğer zaman içerisinde bize uygun olmayan rolleri öğrenmişsek ve içerisinde çok uzun süre kalırsak bir süre sonra kendimize yabancılaşmaya başlarız ve sadece o rolün içerisinde kalırız. Bazı rolleri oynamak, tıpkı oyunculuktaki gibi rolden çıkamamak, ayrılamamak, beraberinde bizi negatif durumların içerisine çekebilir.
Bazı haberler görüşmüşsünüzdür, özellikle sadece oyuncularda değil sanatçı ve ünlü insanlar da roller bittiği zaman çeşitli psikolojik buhranlara düşme ve hayattan kopma gibi durumlar yaşamaktadırlar. Uzun süre üzerimizde bazı rolleri taşıdığımızda, bir süre sonra da doz aşımına girdiysek, bu rolden çıkamayacağımızı düşünürüz. Bu bizi rollere bağımlı hale getirebilir, çünkü hayatta birçok duygumuzu beslemeyi bu roller sayesinde öğrenmişizdir. Kendimiz gibi davranma alışkanlığından ne kadar uzaklaştıysak ve o tarz roller içerisinde ne kadar vakit geçirdiysek, beraberinde duygularımızdan ve gerçeklikten kaçınmayı da öğreniriz. Bugün yaşadığımız pek çok anksiyete, depresyon vb. gibi durum kendimize uygun olmayan rollerden kaynaklı olabilmektedir. Duygulardan kaçınma durumu bize çoğu zaman öğrendiğimiz bu rollerden gelmektedir. Büyüdüğümüz ve geliştiğimiz çevreden çeşitli duygularımızı yaşamayı yanlış şekillerde göstermeyi veya göstermemeyi öğrenmiş olabiliriz. En sık karşımıza çıkan durumlardan bazıları:
- Özellikle negatif olduğunu düşündürten duygular veya davranışları dışarıya veya kendimize göstermekten kaçınmaya çalışırız. Örneğin üzüntü veya ağlama davranışı gibi. Gösterdiğimiz duygular karşılığında beklediğimiz davranışı göremediysek, bu durumda aynı şekilde duygu ve davranışlarımızı ifade etme şeklimizde bozulmalara yol açacaktır.
- Pozitif görünme ve hep iyi görünme çabası da bugün içinde bulunduğumuz hız ve teknoloji döneminin bizde yarattığı en büyük rollerden biridir. Bu da hem toplum görünürlüğü hem de yayılım hızı artması sonucu hep dışarıya iyi görünme hallerini beraberinde getirmiştir.
- Bunun bir diğer zıt hali bizim toplumumuzda da en çok karşımıza çıkanlardan aman sakın iyi olduğun ve güzel şeyleri gösterme başına bir iş gelir durumudur.
Bütün bu örnekler veya aklınıza gelen daha pek çok duygu ve davranışlardan kaçınma durumları buraya eklenebilir. Bütün bu durumların hepsi duygu karmaşalarını beslemektedir. Aslında hiçbir duygunun birbirinden üstünlüğü yoktur ve bütün duygular dozajında ve yerinde kabul edilip, duygusal ve davranışsal olarak ifade edilme ihtiyacı taşırlar. Herhangi bir duygunun getirdiklerinden kaçınmak uzun vadede bütün içsel işleyişi bozarak kendimize fiziksel ve psikolojik olarak zarar vermemize sebebiyet verecektir.
Duygular ve duygulardan kaçınma durumunu en güzel anlatan örneklerden biri izlemediyseniz muhakkak izlemenizi tavsiye edeceğim; Inside Out Türkçesi Ters Yüz olarak çevrilmiş olan bir animasyon filmdir. Filmde temel duygularımızdan 5’i karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Karakterler; neşe, üzüntü, korku, tiksinti ve öfkedir.
Bu karakterlerden tahmin edersiniz ki neşe hariç filmde, diğer dördünden davranışsal olarak hep kaçınılmaya çalışılır. Yaşanılan olaylar sonucunda görmeye başlarlar ki aslında her duyguya ve getirdiği davranışa farklı zamanlarda ve yerlerde ihtiyaç duyarız. Beden işleyişimizin düzgün ve sağlıklı şekilde ilerlemesi için her duygunun yaşanmasına ve içinde olmaya doğru zaman ve dozajda izin vermemiz gerekir. Kaçındığımız her duygu sinir sistemimiz üzerinde bir yük olarak birikecek kaçındıkça büyümeye devam edecektir. Sonrasında hiç beklenmedik zamanlarda, ortam ve durumlarda daha büyük ve olumsuz şekliyle karşımıza çıkacaktır. Hayatta elbette öğrendiğimiz, kendimize uygun olan rollerimiz de olacaktır. Kendi benliğimize uygun rolleri öğrenmek ve yaşamak dileğiyle…
İlginizi çekebilir: İçimizdeki boşluk: Kendini beslemeye devam eden bir döngü