dummy

Kabul etmek, vazgeçmek değildir: İstemediklerimizi nasıl kabul ederiz?

Şans vermeye inanır mısınız? İkinci şanslar ilkinden farklı sonuçlar doğurabilir mi? Bu iki soruya cevaplarınız evet ise eğer, neyden bahsettiğimi yakından tanımanızı sağalayacak deneyimleriniz olmuştur eminim.

dummydummy

Şans vermenin ardında mevcut durumdan hoşnut olunmamasına karşın inanılan veya varlığına güvenilen bir potansiyele istinaden bir umut veya bir beklenti olduğu aşikâr. Olan olduğu haliyle sizi memnun etmiyorsa belki de ikinci bir şans üzerine bir ikinci şansı daha tanıyanlardansınız. Belki bir türlü yolunda gitmeyen ilişkinize, sizi bir türlü takdir etmeyen iş vereninize, intoleransınız olan bir gıdaya… Şansı karşıdakine mi yoksa karşıdaki ile iletişimimizin istediğimiz şekilde olmasına mı veriyoruz?

Kabul etmek istemediklerimiz bizim çok çok üzerimizde şeyler de olabiliyor: Pandemi, doğal afetler, global ekonomik krizler vb… Beklentisizliğe övgü yapılan günlerdeyiz. Beklenti olmadığında hayal kırıklığı ve mutsuzluğun da gelişmeyeceğinden bahseden bir sürü yorum var.

Gerçeklikle kabulleniş arasındaki beklentinin illa ki dramatik bir ilişki olması gerekmiyor. Beklentiler karakterin, yaşam seçimlerinin ve sınırlarımızın belirleyicileri aslında. Temasta olduğumuz tüm ilişkisel alanlarda beklenti kalkanı üzerinden cevap veririz. Bir günün keyifli geçebilmesi için güneşli bir sabaha uyanmak beklentisi, iş yerinde görev tanımında belirlenmiş işleri gereğince gerçekleştirdiğimizde tatmin edici bir zam veya terfi almak beklentisi, eşimizin veya yakın dostumuzun bize sadık olması, varsa sırlarımızı tutması beklentisi. Yaşam dahilindeki tüm olaylarda devam etmek veya etmemek, şans, ikinci şans kararları bu alanlardan işler. Onlar sayesinde üzerinde ilerleyip merkezimizde kalabileceğimiz bir çizgi çizebilir oluyoruz.

Peki beklentisizliğe övgüye sebep olacak kadar büyük acı nereden geliyor? Her ikinci şans, ikinci şansın da ikinci şansı işe yaramadığında ortaya çıkan hüsranın kaynağı nedir? Olduğundan, bundan da önemlisi olabileceğinden çok yüksek olanı beklemek…

Belki imkansızı istemek” dedi zihniniz. Aslında daha çok gerçeği reddetmek. Gerçek olana direnç arttığı oranda acı ve hüsran da artacaktır. Bu kaçınılmazdır. Bu acının tezahürleri kendine acımak, yaşamdan zevk almamak, kıskançlık, harislik, özgüven kaybı ve daha pek çok şeye doğru evrilebilir maalesef.

Panzehir ise iyi yaşamak başlığının altında hizmet sunan pek çok alanda aşina olduğunuzu tahmin ettiğim telkin: Kabul etmek. Kendini kabul etmek, olanı kabul etmek, olanı olduğu gibi kabul etmek. Olmasını istediğimiz bambaşka bir şey varken kabul etmek. Aslında belki de en büyük sorun çoğunlukla buradan kaynaklanıyor. İstenen başka bir şey varken olanı kabul etmek bir vazgeçiş, bir çaresizlik, bir mecburiyet gibi negatif titreşimleri tetikliyor. Oysa ki pek çoğumuz istediğimiz şey için savaşmanın, canhıraş kendimizi parçalamanın gerekliliğine inandırılmışız.

Kabul etmek vazgeçmek demek değildir.

Bir durumu kabul etmek ondan hoşnut olduğumuz, onu desteklediğimiz, devamlılığını arzu ettiğimiz anlamına gelmiyor. Üstelik kabul etmenin kabullenişin hemen ardından bununla ilgili iyi hissetmemiz gerektiğine dair bir vaadi de yok.

Kabul etmek artık emek vermemek, üzerine çalışmamak da değildir.

En başta sohbetini ettiğimiz gibi kabul sınırları bizim sınırlarımızdır. Kabullenmek, var olmasını istemediğimiz gerçeklik her neyse ona karşı dirençlerimizle tanışma fırsatı sunandır. Bu dirençler bize gerçekte neyi istemediğimiz hakkında bilgi verendir. Neyi istemediğimizi bildiğimizde istediğimiz şeyi yaratmak daha sakin ve mümkün olabilecektir.

Kabul sürecinin bir diğer avantajı bizim elimizde veya kontrolümüzde olmayan ve direnç noktalarımızı tetikleyen her ne varsa onlar için gereksiz enerji tüketimini bırakabilmektir. Öğretilerle, ezberlerle, hissetmek zorunda olduğumuzu sandıklarımızla hissetmek yerine gerçek hislerimizle hayatı cevaplama şansını yakalarız. Bana sorarsanız özgürlüğün en güzel tanımlarından biri de bu olsa gerek.

Çok zor gelen alanlarda kabullenmenin biraz zaman alacağı doğrudur. Bir kayıp, bir ilişki, bir hastalık belki… Belki başınızdan geçti, bitti, belki tam da içindesiniz. Kabullenmeniz bir gün kadar kısa sürmüş olsa bile inkâr evresini bilirsiniz. Bu evre ne kadar uzun sürerse o kadar çok enerji sarf edip o kadar çok yenik hissedebilir, o kadar çok yorulabiliriz. İnkâr evresini aştıktan sonra gelen yüzleşme de çok zevkli olmaz. Her şey aynıdır çünkü. Elinizden hiçbir şey gelmiyordur üstelik. Bazen elinizden bir şey getirmeye bile haliniz olmaz. Tam bu noktada belki durumun üzerinde değil, ama kendi üzerimizde kontrol sağlamak mümkün.

Belki bu satırları okumak sizi tekrara düşmüş gibi hissettirecek, belki hoşunuza gitmeyecek, ama evet, tüm o klişeler doğru. Sabahları daha erken uyanmak, yürüyüş yapmak, egzersiz yapmak, belki yogaya, meditasyona başlamak, sağlıklı beslenme seçimleri, keyif veren müzikler dinlemek, negatiflik/şiddet/umutsuzluk aşılayan yapımları izlememek, iyi gelmeyen insanları elemek, daha az, mümkünse hiç sigara içmemek, alkolü azaltmak, uykuya önem vermek.

Bu liste kişiden kişiye eklenenlerle, çıkarılanlarla uzar gider. Ancak bunları yaptığınızda başka bir gerçeklik ihtiyacı içinde olduğunuz konuyu kabullenişiniz, o alandaki beklentilerinizden vazgeçişiniz olmaktan çıkacaktır. İçinde bulunduğunuz alan bir savaş meydanı değildir artık. Olmasını istediğiniz gibi olmayan bir ilişkiye, bir duruma rağmen devam eden hayat, belki dümdüz bir ova olmasa da güzel İstanbul gibi yedi tepeli bir şekilde tüm ihtişamıyla ve sürprizleri ile var olmaya devam edebilir.

Bu zorluğu aştığımızda mevcut gerçeklikle ilgili kendi gerçeğimizle tanışma şansımız olabilir. Artık bizden beklendiği gibi güçlü, dayanıklı veya çaresiz, bunalımda vb. olmak zorunda değiliz. Artık kendi duygularımızla ve tepkilerimizle tanışmak ve asıl onları alıp kabul etme şansımız doğuyor. Her birimiz şahsına münhasır bireyleriz. Kendi eylemlerimizi ve temasta olduğumuz durumlara vereceğimiz cevapları seçip yönetebiliriz. Kabulleniş bize kendimiz olma ve hayatımızın dümenini gerçek kendimizin seçimlerine doğru çevirebilme şansını verendir, istediğimiz koşullar mevcut değilken bile.

Sevgiyle…

İlginizi çekebilir: Mutlu ve sağlıklı olmak için, olduğumuzdan başka biri olmak zorunda mıyız?

Birce Sinem Tezer: Merhaba, ben Birce. Yoga ile lise yıllarımda tanıştım. 200 saatlik temel eğitimimi 2014 yılında aldım. İçlerinde Godfrey Devereux gibi pek çok kıymetli eğitmenlerin olduğu farklı yoga stillerine ve meditasyon pratiğine dair 500 saate ulaşan derinleşme yolculuğum halen devam ediyor. Yoga & meditasyon derslerim ve bireysel pratiklerimde yoga pozlarında verilen tepkilerin günlük yaşamdakinin aynısı olduğu, aynı yollar his ve düşüncelerden geçildiği felsefesini benimsiyorum. Mat pratiğinin günlük yaşama yansımalarını araştırmak öncelikli davetim. bircesin@gmail.com mail adresi ve @birceileyoga instagram hesabı ile sorunuz veya paylaşımınız varsa bana ulaşabilirsiniz..

Anne evi rahatlığında seçimler: Anneler Günü’ne özel içinizi ısıtacak hediye önerileri

“An-ne”; iki hecesine dünyaları sığdıran; güven, sıcaklık, huzur, sevgi ve daha nice güzel duyguyla bizleri kucaklayan, yorgun günlerin ilacı, mutlu anların ortağı, düştüğümüzde koştuğumuz, sevincimizi ilk paylaştığımız o eşsiz kahraman. İki hece ama içinde bir ömür saklayan… Anne demek bir evin kalbi demek, sevgiyle hazırlanmış sofralar, kahve fincanında biriken mutlu anılar, bir koltukta kurulan huzur, sıcak bir evin rahatlığı demek. Çünkü bir annenin dokunduğu her şey, dünyayı biraz daha yaşanır kılar. İşte bu yüzden Anneler Günü yaklaşırken bu yıl onlara sadece bir hediye değil, hissettirdikleri o tarifsiz sıcaklığı, huzuru, ‘anne evi rahatlığını’ hediye etmek gerek. Ne de olsa her şeyin en iyisini, güzelini, rahatını, konforlusunu hak eden onlar.



Geçmişten günümüze dönüşümler geçirmiş olsa da bu özel ve anlamlı günün değişmeyen en önemli özelliği, kalbimizde ayrı bir yeri olan annelerimizi onurlandırmak için bir fırsat sunuyor oluşu. Şüphesiz ki annelerimizin bize kattığı güzellikleri bir güne sığdırmak mümkün değil ama bu özel günde özenle seçeceğimiz küçük bir hediye, onların bizim için ne kadar değerli olduğunu hissettirmek için şahane bir fırsat olabilir. Önemli olan, seçtiğimiz hediyeye sevgimizi katmak; tıpkı onların her lokmaya, her bakışa kattığı sevgi gibi. İşte birkaç sıcak öneri:

‘Anne kucağı’ gibi: Konforu eve taşıyacak hediyeler

Anne kucağının o benzersiz sıcaklığı, en zor zamanların bile en güzel ilacı değil mi? Ve evet aslında hiçbir hediye tam anlamıyla o sıcaklığı vermeye yetmez ama yine de biraz da olsa yaklaşabilir. Film keyfi için sıcacık ve yumuşacık bir battaniye, polar bir sabahlık, rahat terlikler, evin her köşesini anne sıcaklığına büründürecek ev tekstili ürünleri, yastıklar, kırlentler ve çok daha fazlası ile annelerinize bu Anneler Günü’nde huzur ve konforu hediye edebilirsiniz.

‘Anne eli değmiş’ gibi: Kişisel bakım ürünleri

Annelerimizin dokunduğu her yeri güzelleştirdiği aşikar… ‘Anne eli değmiş gibi’ dendiğinde her ne kadar lezzetli yemekler akıllara gelse de, bir atkının düğümünde, bir buklenin düzeltilmesinde de aynı özen var. Bazen son bir anne dokunuşu her şeyi bambaşka yapabilir. Annenizin kendisine de en az başkalarına gösterdiği kadar şefkatle ve özenle yaklaşması için kişisel bakım ürünlerinden şahane hediyeler seçebilirsiniz. Parfümler, cilt bakım ürünleri, saç şekillendiriciler, makyaj setleri ve çok daha fazlası bu özel günde annenizin yüzünde güller açtırabilir.

‘Annemin tarzı’ gibi: Zamansız, şık ve özel parçalar

Bazı parçalar vardır, bize hep annemizi hatırlatır. Onun yıllardır severek taşıdığı bir fular, özel günlerde takındığı bir broş ya da gençliğinden kalma bir ceket… Şimdi, o hatıraların yanına çok daha özellerini eklemenin tam zamanı. Zarif elbiseler, şık altın takılar, birbirinden güzel aksesuarlar, rahat ayakkabılar, yazlık kombinlerini tamamlayacak parçalar ve çok daha fazlası Anneler Günü’nde harika hediyelere dönüşebilir.

‘Anne sofrasından fırlamış’ gibi: Sofralara renk ve lezzet katan detaylar

Anne sofrası; her tabakta ayrı bir hikaye, her kasede ayrı bir emek ama hepsinde aynı lezzet. Kimi zaman dört gözle beklenen bayram sofralarının, kimi zaman okuldan eve dönüşte karşılayan leziz yemeklerin yıldızı annelerin sofralarını daha da güzelleştirecek, mutfakta geçirdikleri zamanları kolaylaştıracak pratik ve şık ürünler harika hediyeler olmaz mı? Şık yemek takımları, renkli masa örtüleri, kahve makineleri, mutfak robotları, airfryer’lar ve çok daha fazlası tek bir tık uzağınızda.

Pazarama’da ‘anne evi rahatlığında’ alışveriş

Annenize hissettirmek istediğiniz tüm bu duygular, bir hediyeye sığabilir mi? Belki tam olarak değil, ama Pazarama’da, onun kalbine dokunacak seçenekler sizi bekliyor.

Pazarama, binlerce ürün seçeneği, avantajlı fiyatlar, çok kanallı erişim imkanı ve güvenli ödeme alternatifleriyle size anne evi rahatlığında bir alışveriş deneyimi sunuyor. Bir hediye seçin, içine sevginizi katın ve annenize onu ne kadar çok sevdiğinizi bir kez daha gösterin. Aradığınız her şey Pazarama’da.

Ayrıca Anneler Günü’ne özel şahane kampanyalar da sizi bekliyor. Pazarama üzerinden yapacağınız 750 TL ve üzeri alışverişlerde geçerli “HEDIYE125” kupon kodu ile 125 TL indirim fırsatı yakalayabilir, eğer Pazarama Plus üyesi iseniz aynı tutardaki alışverişleriniz için “PLUS200” kupon kodunu kullanarak 200 TL’lik özel indirimden faydalanabilirsiniz. Hepsi ve daha fazlası için hemen tıklayın, tam anneme göre’ diyeceğiniz hediyeleri kaçırmayın.  Her şeyin en iyisini hak eden anneler için, bu Anneler Günü’nde sadece bir hediye değil, bir “teşekkür” armağan edin.

*Bu yazı Pazarama katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale
whatsapp