X

Kabul et ve dönüştür: Öfkeni değil, sakinliği besle

Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri öfke değil mi? Sokaklar her an öfkeden patlamaya hazır insanlarla dolu. Öfke genel olarak isteklerimiz karşılanmadığında, bize haksızlık yapıldığını düşündüğümüzde veya kendimizi tehdit altında hissettiğimizde ortaya çıkan duygusal, fiziksel ve düşünsel bileşenleri olan bir tepkidir. Öfke aslında sağlıklı olarak ifade edildiğinde bize faydalı olabilecek bir duygudur. Bir kere öfke bizi hoşumuza gitmeyen bazı davranışlara karşı uyarıcı niteliği taşır. Bize sınırlarımızın ihlal edildiğini gösterebilir.

Genelde öfkelendiğimizde, ya bizi öfkelendiren olaya, kişiye agresif bir şekilde tepki veririz ya da öfkemizi bastırırız. Birinci şıkkı tercih ettiğimizde kendimizi bir kısır döngünün içine hapsetmiş oluyoruz. Budizm ve Taoizm gibi Doğu öğretilerinin de sık sık dile getirdiği gibi bizi öfkelendiren kişiye veya olaya agresif bir şekilde yaklaşmak daha da öfkeli bir ortama yol açacaktır. İkinci şıkkı tercih edip öfkemizi içimize bastırdığımızda ise birçok hastalığa davetiye çıkarabiliriz. Araştırmaların da bize gösterdiği gibi öfkenin uzun süre boyunca bastırılması kalp rahatsızlıkları ya da tansiyon problemleri gibi birçok hastalığa neden olabilmektedir.

“Bağırıp çağırmak, yastık dövmek öfkenin provasından ibarettir ve onu besler, sistemimizden çıkarmaz.”

Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Louise Hay gibi bazı New Age guruları bizi zaman zaman öfkeyi fiziksel olarak dışa vurmaya teşvik ederler. İnsanların bizi görmeyeceği bir yerde bağırıp çağırmamızı ya da yastık gibi cansız bir nesneyi dövmemizi önerirler. Oysa şiddet, şiddeti yaratır. Ve öfkeye bu şekilde yaklaşmak pek de akıllıca bir çözüm değildir.

Vietnam’lı Budist rahip Thich Nhat Hanh’ın bu konu hakkındaki Bir Ağız İki Kulak -Zen İletişim Sanatı kitabında yer alan sözleri çok kıymetlidir: “Ben öfkenin köklerini dönüştürmede yastık dövme gibi bir uygulamayı yararlı bulmam. Bağırıp çağırmak, yastık dövmek öfkenin provasından ibarettir ve onu besler, sistemimizden çıkarmaz. ”
(Bir Ağız İki Kulak -Zen İletişim Sanatı. Çevirmen: Seda Toksoy)

Öfkeli bir şekilde tepki verdiğinizde öfke halkasının bir parçası olduğunuzun farkında mısınız? Bunun yerine daha sakin bir tepki vermek için ne yapabilirsiniz?

Peki ne yapacağız? Yine Doğu felsefelerinin sık sık söz ettiği “Orta Yol”u tercih edeceğiz. İçimizde öfke yaratan bir kişiye agresif bir şekilde cevap vermek ya da öfkeyi içimize bastırmak iki ayrı uç tepki. İkisinin de bize bir faydası yok, aksine zararı var. En sağlıklı olan şık; orta yolu seçerek öfkemizin farkına varmak ve bizi neyin öfkelendirdiğini düşünüp bu konuyu sakin bir şekilde çözümlemektir.

Ama önce öfkemizin hangi çeşit bir öfke olduğunu anlamamız lazım. Bir gelip geçici öfkelerimiz var bir de kalıcı- hala içimizde yaşayan öfkelerimiz. Örneğin; dün trafikte hissettiğimiz öfke gelip geçici bir öfke. Geçmişte bize hata yapmış birine duyduğumuz öfke ise hala içimizde yaşayan öfkeye bir örnek. 

Sizi nelerin öfkelendirdiğini iyice anlamak için işe bir çizelge yaparak başlayabilirsiniz. İlk önce sizi günlük hayatta öfkelendiren konuları yazın. Daha sonra da geçmişten gelen ve varlığıyla sizi hala rahatsız eden öfkelerinizi yazın. Bunların hangilerini değiştirebilirsiniz? Hangilerini kabul edebilirsiniz? Mesela trafik sıkışıklığına karşı öfke duymayı değiştirebilir misiniz? Trafikte sizi sinir eden diğere sürücülere öfkeli bir şekilde tepki verdiğinizde öfke halkasının bir parçası olduğunuzun farkında mısınız? Bunun yerine daha sakin bir tepki vermek için ne yapabilirsiniz?

Geçmişten gelen öfkeler

Gelelim geçmişten gelen öfkelerinize. Mesela bir aile bireyinize karşı geçmişten gelen bir öfkeniz var. Kendinize bu öfkenin nedenini sorun. Bu öfkeyi nasıl dönüştürebilirsiniz? Sizi öfkelendiren bu kişiyle sakin bir şekilde konuşup, anlaşmanız mümkün mü? Eğer değilse bu öfkeyi sistemizden sağlıklı bir şekilde atmanın yolları nedir? Çoğumuz geçmişten gelen öfkelerimize sıkı sıkı tutunuyoruz ve onların bugünümüzü yönetmesine izin veriyoruz. Günlük öfkelerimizin bazıları geçmişle ilgili. Örneğin bir iş arkadaşınız toplantıda lafınızı kesti ve siz içinizde müthiş bir öfke hissetmeye başladınız. O öfkenin bir kısmı siz küçükken sık sık lafınızı kesen babanıza duyduğunuz öfkeden kaynaklanıyor olabilir.

Öfke kaynaklarımızı iyi tanımanın bir başka yöntemi de; eğer mümkünse öfkelendiğiniz bir gün, kendinizle baş başa kalıp, öfkeyi vücudunuzun hangi bölgesinde hissettiğinizi anlamaya çalışmaktır. Onu midenizde mi hissediyorsunuz? Göğüs bölgenizde mi? Öfkeniz size ne demek istiyor? Diğer duygularınız gibi öfke de size bir mesaj vermeye çalışan bir duygunuzdur. Ama siz her öfkelendiğinizde, sizde bu duyguyu uyandıran kişiye ya da olaya otomatik olarak bağırıp çağırıyorsanız, duruma agresif bir şekilde yaklaşıyorsanız öfkenizin size vermeye çalıştığı mesajı hiç bir zaman anlayamayacaksınız demektir.

Burada hiçbir zaman öfkelenmemek gibi garip ve imkansız bir amaçtan bahsetmiyorum. Biz android değiliz. Tabii ki zaman zaman sinirleneceğiz. Ancak eğer öfkemizi başkalarına veya kendimize rahatsızlık verecek şekilde ifade etmeyi alışkanlık haline getirmişsek ve öfkemiz kronik bir hale gelmişse burada bir sorun var demektir. Öfke kontrolü, öfkemizi tetikleyen konuları iyi bilmekten, ve öfkemizi yatıştıracak teknikleri iyi kullanıp, kendimizi sakin bir şekilde ifade etmekten geçer. Öfkenizi ustaca yönetebilmek için: -meli, -malı eklerini hayatınızdan çıkarın. Mükemmel olmalıyım, herkes beni sevmeli gibi cümleleri kurmaktan kaçının!

Neler yapabiliriz? 
Sizi öfkelendiren bu kişiyle sakin bir şekilde konuşup, anlaşmanız mümkün mü?

Olayları kişiselleştirmekten vazgeçin. Geçen hafta market kasasının kuyruğunda önünüze geçen kişi bunu sizin yüzünüzden yapmadı. O büyük bir ihtimalle başkalarının hakkını ihlal eden, kaba bir insan. Bu hareketinin sizinle bir ilgisi yok. Sizi öfkelendireceği garanti olan ortamlardan ve insanlardan uzak durun. Örneğin o durmadan sizi eleştiren arkadaşınızla az görüşün, ya da hayatınızdan çıkarın.

Dengede kalın. Eğer mümkünse, öfkeli olduğunuz ortamdan ken­dinizi hemen uzak­laştırın. Örneğin; iş yerinizde iseniz tuvalete gidin, derin derin nefes alarak sakinleşmeye çalışın. Ve sorunla ancak kontrolünüzü yeniden kazandığınızda uğraşın. Spor, nefes egzersizleri ve meditasyon gibi sizi sakinleştirecek aktiviteleri sürekli ve düzenli olarak yapın.

Geleceği düşünün. Bugün sizi öfkeden delirten olayı üç sene sonra hatırlayacak mısınız sizce? Büyük bir ihtimalle hayır. O halde olaylara farklı bir bakış açısı ile yaklaşmaya çalışın. Size öfkelendiğinizi gösteren fiziksel işaretlere dikkat edin. Bu fiziksel işaretleri hissetmeye başladığınız andan itibaren kendinizi sakinleştirmeye çalışın.

Haber detoksu yapın. Televizyonda seyrettiğiniz kötü haberler sizi öfkelendiriyorsa, Amerikalı tıp doktoru Andrew Weil tarafından sık sık önerilen haber dinleme detoksunu haftada bir, iki kere yaparak kendinizi koruma altına alabilirsiniz. Dr. Weil’e göre haber detoksu yapmak zihnimizi sakinleştiriyor ve kendimizi daha iyi hissetmemize yol açıyor. Eğer sizi öfkelendiren kişiyle konuşmanız mümkünse, bu konuşmayı iyice sakinleştikten sonra yapmayı tercih edin. Öfkeye bağımlı olmaktan vazgeçin. Kimimiz öfkeye bağımlıyız ve eğer öfkelenmezsek hakkımızın yeneceğinden, insanların bizi ezeceğinden korkuyoruz. İşin eğitimini almış ruh sağlığı uzmanlarına başvurarak geçmişten gelen öfkelerinizle yüzleşip, onları geride bırakmaya çalışın.

Ama en önemlisi kendinizi öfkenin esiri olmayacak kadar çok sevmeye başlayın.Elegant Choices, Healing Choices” kitabının yazarı Marsha Sinetar pozitif seçimler yaptığımızda ve hayatımıza güzellik ve neşe getirdiğimizde daha sağlıklı olduğumuzu söylüyor. Bir dahaki sefere trafikte sıkışıp kaldığınızda öfkelenmek yerine güzel bir müzik dinleyip, derin derin nefes almaya ne dersiniz? Çünkü öfkelenince nefesin hızlanması, kan basıncının artması, kalp atışlarının artması gibi bir takım fizyolojik değişimler yaşanır. Böyle anlarda bedeni sakinleştirmek, duygularımızda da değişimin başlamasına yardımcı olacaktır.

Size öfkeyi değil sakinliği beslediğiniz günler diliyorum.

Dilerseniz yazımıza internette sıkça gördüğünüz bu meşhur Kızılderili hikayesiyle son verelim: “Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu. Onlara dedi ki: “İçimde iki kurt arasında bir savaş var: bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor. Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor. Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde de. Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyükbabasına, “Hangi kurt kazanacak?” diye sordu. Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı: “Beslediğiniz “.

Size öfkeyi değil sakinliği beslediğiniz günler diliyorum.

Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.

İlginizi çekebilir: Stresi yönetmen için kullanabileceğiniz 12 maddelik eylem planı

Kaynaklar: Thich Nhat Hanh. Bir Ağız İki Kulak – Zen İletişim Sanatı (2015) Kuraldışı Yayınları.

Psikolog Rana Kutvan: İstanbul doğumlu olan Rana Kutvan lise öğrenimini Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladı. Önce LCC’de bir sene akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir moda eğitimi aldıktan sonra çeşitli firmalarda stilist olarak görev aldı. 1997-2008 tarihleri arasında New York’ta ikamet etti. Türkiye’de almış olduğu moda eğitimini Parsons School of Design’dan almış olduğu derslerle pekiştirdi. Kutvan moda eğitiminin yanı sıra City University of New York’a bağlı Hunter College’da Psikoloji ve Sanat Tarihi üzerine çift anadal lisans eğitimi görerek cum laude (yüksek onur) derecesiyle mezun oldu. Hunter College’a devam ettiği süre zarfında dünyanın önde gelen psikologlarından Albert Ellis’in Enstitüsünde staj yaptı. Bu staj süresince Ellis’in bulmuş ve de geliştirmiş olduğu Rational Emotive Behavior Therapy (REBT)’i yakından inceleme fırsatı buldu. Kutvan, Albert Ellis Enstitüsündeki stajının yanı sıra New York’un önemli psikoloji enstitülerinin düzenlediği workshoplara katıldı. Kutvan 2008 Mayıs ayında Türkiye’nin ilk Kişisel Gelişim ve Stil Danışmanlığı merkezi Karakter A’yı kurdu. Kurumsal ve bireysel hizmetler veren Rana Kutvan’ın referansları arasında Braun, CNN TÜRK, Aras Kargo, TURKCELL, Kuveyt Türk, Doğan Holding gibi şirketler vardır. Kutvan bireylere ve kurumlara Stres Yönetimi, Kadın Liderliği, İş Özel Yaşam Dengesi, Zaman Yönetimi, Kadın Ruhu isimli workshop çalışmaları düzenlemektedir. Kutvan Karakter A’nın yanı sıra 2008-2012 tarihleri arasında Profesör Dr. Kerem Doksat’dan süpervizyon aldı. Kutvan psikoloji ve kişisel gelişim çalışmalarında holistik bir yaklaşım uygulamaktadır. Rana Kutvan anadili olan Türkçe’nin yanı sıra anadili düzeyinde İngilizce, iyi derecede Fransızca, İtalyanca konuşmaktadır.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale