Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından biri öfke değil mi? Sokaklar her an öfkeden patlamaya hazır insanlarla dolu. Öfke genel olarak isteklerimiz karşılanmadığında, bize haksızlık yapıldığını düşündüğümüzde veya kendimizi tehdit altında hissettiğimizde ortaya çıkan duygusal, fiziksel ve düşünsel bileşenleri olan bir tepkidir. Öfke aslında sağlıklı olarak ifade edildiğinde bize faydalı olabilecek bir duygudur. Bir kere öfke bizi hoşumuza gitmeyen bazı davranışlara karşı uyarıcı niteliği taşır. Bize sınırlarımızın ihlal edildiğini gösterebilir.
Genelde öfkelendiğimizde, ya bizi öfkelendiren olaya, kişiye agresif bir şekilde tepki veririz ya da öfkemizi bastırırız. Birinci şıkkı tercih ettiğimizde kendimizi bir kısır döngünün içine hapsetmiş oluyoruz. Budizm ve Taoizm gibi Doğu öğretilerinin de sık sık dile getirdiği gibi bizi öfkelendiren kişiye veya olaya agresif bir şekilde yaklaşmak daha da öfkeli bir ortama yol açacaktır. İkinci şıkkı tercih edip öfkemizi içimize bastırdığımızda ise birçok hastalığa davetiye çıkarabiliriz. Araştırmaların da bize gösterdiği gibi öfkenin uzun süre boyunca bastırılması kalp rahatsızlıkları ya da tansiyon problemleri gibi birçok hastalığa neden olabilmektedir.
Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Louise Hay gibi bazı New Age guruları bizi zaman zaman öfkeyi fiziksel olarak dışa vurmaya teşvik ederler. İnsanların bizi görmeyeceği bir yerde bağırıp çağırmamızı ya da yastık gibi cansız bir nesneyi dövmemizi önerirler. Oysa şiddet, şiddeti yaratır. Ve öfkeye bu şekilde yaklaşmak pek de akıllıca bir çözüm değildir.
Vietnam’lı Budist rahip Thich Nhat Hanh’ın bu konu hakkındaki Bir Ağız İki Kulak -Zen İletişim Sanatı kitabında yer alan sözleri çok kıymetlidir: “Ben öfkenin köklerini dönüştürmede yastık dövme gibi bir uygulamayı yararlı bulmam. Bağırıp çağırmak, yastık dövmek öfkenin provasından ibarettir ve onu besler, sistemimizden çıkarmaz. ”
(Bir Ağız İki Kulak -Zen İletişim Sanatı. Çevirmen: Seda Toksoy)
Peki ne yapacağız? Yine Doğu felsefelerinin sık sık söz ettiği “Orta Yol”u tercih edeceğiz. İçimizde öfke yaratan bir kişiye agresif bir şekilde cevap vermek ya da öfkeyi içimize bastırmak iki ayrı uç tepki. İkisinin de bize bir faydası yok, aksine zararı var. En sağlıklı olan şık; orta yolu seçerek öfkemizin farkına varmak ve bizi neyin öfkelendirdiğini düşünüp bu konuyu sakin bir şekilde çözümlemektir.
Ama önce öfkemizin hangi çeşit bir öfke olduğunu anlamamız lazım. Bir gelip geçici öfkelerimiz var bir de kalıcı- hala içimizde yaşayan öfkelerimiz. Örneğin; dün trafikte hissettiğimiz öfke gelip geçici bir öfke. Geçmişte bize hata yapmış birine duyduğumuz öfke ise hala içimizde yaşayan öfkeye bir örnek.
Sizi nelerin öfkelendirdiğini iyice anlamak için işe bir çizelge yaparak başlayabilirsiniz. İlk önce sizi günlük hayatta öfkelendiren konuları yazın. Daha sonra da geçmişten gelen ve varlığıyla sizi hala rahatsız eden öfkelerinizi yazın. Bunların hangilerini değiştirebilirsiniz? Hangilerini kabul edebilirsiniz? Mesela trafik sıkışıklığına karşı öfke duymayı değiştirebilir misiniz? Trafikte sizi sinir eden diğere sürücülere öfkeli bir şekilde tepki verdiğinizde öfke halkasının bir parçası olduğunuzun farkında mısınız? Bunun yerine daha sakin bir tepki vermek için ne yapabilirsiniz?
Geçmişten gelen öfkeler
Gelelim geçmişten gelen öfkelerinize. Mesela bir aile bireyinize karşı geçmişten gelen bir öfkeniz var. Kendinize bu öfkenin nedenini sorun. Bu öfkeyi nasıl dönüştürebilirsiniz? Sizi öfkelendiren bu kişiyle sakin bir şekilde konuşup, anlaşmanız mümkün mü? Eğer değilse bu öfkeyi sistemizden sağlıklı bir şekilde atmanın yolları nedir? Çoğumuz geçmişten gelen öfkelerimize sıkı sıkı tutunuyoruz ve onların bugünümüzü yönetmesine izin veriyoruz. Günlük öfkelerimizin bazıları geçmişle ilgili. Örneğin bir iş arkadaşınız toplantıda lafınızı kesti ve siz içinizde müthiş bir öfke hissetmeye başladınız. O öfkenin bir kısmı siz küçükken sık sık lafınızı kesen babanıza duyduğunuz öfkeden kaynaklanıyor olabilir.
Öfke kaynaklarımızı iyi tanımanın bir başka yöntemi de; eğer mümkünse öfkelendiğiniz bir gün, kendinizle baş başa kalıp, öfkeyi vücudunuzun hangi bölgesinde hissettiğinizi anlamaya çalışmaktır. Onu midenizde mi hissediyorsunuz? Göğüs bölgenizde mi? Öfkeniz size ne demek istiyor? Diğer duygularınız gibi öfke de size bir mesaj vermeye çalışan bir duygunuzdur. Ama siz her öfkelendiğinizde, sizde bu duyguyu uyandıran kişiye ya da olaya otomatik olarak bağırıp çağırıyorsanız, duruma agresif bir şekilde yaklaşıyorsanız öfkenizin size vermeye çalıştığı mesajı hiç bir zaman anlayamayacaksınız demektir.
Burada hiçbir zaman öfkelenmemek gibi garip ve imkansız bir amaçtan bahsetmiyorum. Biz android değiliz. Tabii ki zaman zaman sinirleneceğiz. Ancak eğer öfkemizi başkalarına veya kendimize rahatsızlık verecek şekilde ifade etmeyi alışkanlık haline getirmişsek ve öfkemiz kronik bir hale gelmişse burada bir sorun var demektir. Öfke kontrolü, öfkemizi tetikleyen konuları iyi bilmekten, ve öfkemizi yatıştıracak teknikleri iyi kullanıp, kendimizi sakin bir şekilde ifade etmekten geçer. Öfkenizi ustaca yönetebilmek için: -meli, -malı eklerini hayatınızdan çıkarın. Mükemmel olmalıyım, herkes beni sevmeli gibi cümleleri kurmaktan kaçının!
Neler yapabiliriz?
Olayları kişiselleştirmekten vazgeçin. Geçen hafta market kasasının kuyruğunda önünüze geçen kişi bunu sizin yüzünüzden yapmadı. O büyük bir ihtimalle başkalarının hakkını ihlal eden, kaba bir insan. Bu hareketinin sizinle bir ilgisi yok. Sizi öfkelendireceği garanti olan ortamlardan ve insanlardan uzak durun. Örneğin o durmadan sizi eleştiren arkadaşınızla az görüşün, ya da hayatınızdan çıkarın.
Dengede kalın. Eğer mümkünse, öfkeli olduğunuz ortamdan kendinizi hemen uzaklaştırın. Örneğin; iş yerinizde iseniz tuvalete gidin, derin derin nefes alarak sakinleşmeye çalışın. Ve sorunla ancak kontrolünüzü yeniden kazandığınızda uğraşın. Spor, nefes egzersizleri ve meditasyon gibi sizi sakinleştirecek aktiviteleri sürekli ve düzenli olarak yapın.
Geleceği düşünün. Bugün sizi öfkeden delirten olayı üç sene sonra hatırlayacak mısınız sizce? Büyük bir ihtimalle hayır. O halde olaylara farklı bir bakış açısı ile yaklaşmaya çalışın. Size öfkelendiğinizi gösteren fiziksel işaretlere dikkat edin. Bu fiziksel işaretleri hissetmeye başladığınız andan itibaren kendinizi sakinleştirmeye çalışın.
Haber detoksu yapın. Televizyonda seyrettiğiniz kötü haberler sizi öfkelendiriyorsa, Amerikalı tıp doktoru Andrew Weil tarafından sık sık önerilen haber dinleme detoksunu haftada bir, iki kere yaparak kendinizi koruma altına alabilirsiniz. Dr. Weil’e göre haber detoksu yapmak zihnimizi sakinleştiriyor ve kendimizi daha iyi hissetmemize yol açıyor. Eğer sizi öfkelendiren kişiyle konuşmanız mümkünse, bu konuşmayı iyice sakinleştikten sonra yapmayı tercih edin. Öfkeye bağımlı olmaktan vazgeçin. Kimimiz öfkeye bağımlıyız ve eğer öfkelenmezsek hakkımızın yeneceğinden, insanların bizi ezeceğinden korkuyoruz. İşin eğitimini almış ruh sağlığı uzmanlarına başvurarak geçmişten gelen öfkelerinizle yüzleşip, onları geride bırakmaya çalışın.
Ama en önemlisi kendinizi öfkenin esiri olmayacak kadar çok sevmeye başlayın. “Elegant Choices, Healing Choices” kitabının yazarı Marsha Sinetar pozitif seçimler yaptığımızda ve hayatımıza güzellik ve neşe getirdiğimizde daha sağlıklı olduğumuzu söylüyor. Bir dahaki sefere trafikte sıkışıp kaldığınızda öfkelenmek yerine güzel bir müzik dinleyip, derin derin nefes almaya ne dersiniz? Çünkü öfkelenince nefesin hızlanması, kan basıncının artması, kalp atışlarının artması gibi bir takım fizyolojik değişimler yaşanır. Böyle anlarda bedeni sakinleştirmek, duygularımızda da değişimin başlamasına yardımcı olacaktır.
Dilerseniz yazımıza internette sıkça gördüğünüz bu meşhur Kızılderili hikayesiyle son verelim: “Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu. Onlara dedi ki: “İçimde iki kurt arasında bir savaş var: bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor. Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor. Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde de.“ Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyükbabasına, “Hangi kurt kazanacak?” diye sordu. Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı: “Beslediğiniz “.
Size öfkeyi değil sakinliği beslediğiniz günler diliyorum.
Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.
İlginizi çekebilir: Stresi yönetmen için kullanabileceğiniz 12 maddelik eylem planı
Kaynaklar: Thich Nhat Hanh. Bir Ağız İki Kulak – Zen İletişim Sanatı (2015) Kuraldışı Yayınları.