“Dışarı bakan rüya görür, içeri bakan uyanır.” -Carl Jung
Alıntıladığım bu söz, bloglarda, köşe yazılarında, kitaplarda, sosyal medya hesaplarında, kısacası iletişim kanallarının bir çoğunda karşımıza çıkan, çok paylaşılan bir söz. Doğamız gereği olsa gerek, burnumuzun dibinde olanın, dillere pelesenk olanın içindeki rehberliği kaçırmaya meyilliyiz. Bu söz de dilden dile dolaşmasına rağmen, üzerine çok düşünülmeyen ve çağrısı kaçırılan sözler arasında.
Şamanlar, asıl rüyanın uyanıkken görüldüğünü ve esas alemin, rüyalar alemi olduğunu söyler çünkü rüyalar alemi bize gerçek benliğimizin kapılarını açar. Rüyalarda benliğimizin en derin ve hakiki özüyle buluşuruz; benliğin hayalleri, korkuları ve gölgeleri, rüyayı şekillendiren harcın özüne karışır. Biz gözlerimiz açıkken sahip olduklarımıza tutunmaya, küçük hesaplar yapmaya, başkasının erkini çalmaya devam ederken, sahte alemin rüyasını kontrol etmeye çalışırken aslında huzur içinde bir benlikle yaşamayı ve esas alemin rehberliğini ıskalarız.
Rüyalar, insan soyu var olduğundan beri merak uyandıran, gizemli haberciler olarak görülmüşlerdir. Rüyalar, korkutur; rüyalar, umut verir; rüyalar, bir uygarlığın doğuşu ve batışına dair bize rehberlik edebilirler. Eskiden kadınların, kolektifin rehberliğini okumak için kırmızı çadırlarda toplandığı, burada birlikte rüyaya yattıkları ve sabah birlikte bu rüyaları anlamlandırdıkları, böylelikle birlikte yaşadıkları topluluğun geleceğine dair aktarımlar yaptıkları biliyor.
Analitik Psikoloji’nin kurucusu ve benliğini anlamak isteyen herkesin bir gün mutlaka yolunun kesiştiği isim Carl Jung da rüyaları oldukça önemli buluyor ve rüyaların, bireyleşme sürecinde kişiye hizmet eden en önemli araçlardan biri olduğunu söylüyor. Jung’a göre her kompleksin özünde bir arketip var ve kişiliğin uzlaşmaz gibi görünen, birbirinden kopuk parçaları bu arketipsel yapı sayesinde bir araya getirilip bireyleşme yolculuğunda kişiye hizmet ediyor. İşte rüyalar bu arketipsel yapıyı kavramak, gölge’yi keşfetmek ve ışığa getirmek ve böylelikle bireyleşme yolculuğunda ilerlemek için kişiye hizmet ediyor.
Jungiyen Rüya Analizi, Jung üzerine uzun yıllardır çalışan, iki kıymetli ismin, Özgür Ertana ile Berin Orhan’ın emeğinin ürünü. Seval Akbıyık Erdopan’ın editörlüğünde okur ile buluşan kitap, Jung’un psişe modelinde rüyaların yerinin daha iyi anlaşılması amacıyla, James A. Hall tarafından kaleme alınmış. Kitabın ilk bölümünde, Jung’un benlik modeli ve temel kavramlar tanıtılıyor. Bu önemli çünkü bu bölüm sayesinde, taze Jung okurları da kitaptan faydalanma imkânı bulabiliyorlar. Sonraki bölümlerde ise rüya rehberliğinde adım adım derinleşiliyor.
“Bir rüyayı tam manasıyla aydınlatmak için sorulması gereken sorular, sıradan bir konuşmaya veya iyi kaydedilen bir tıbbi geçmişte herhangi bir durumu aydınlatmak için sorulması gereken sorulara benzer… İlk olarak kişisel çağrışımları buluruz… Kompleksin ‘orta katmanı’ ise daha kültürel veya kişilerarası imgeler içerir… Üçüncü katman, genel rüya yorumu alanına Jungiyen bir katkı olan arketipsel amplifikasyon seviyesidir.”
Jung, rüya yorumunda iki farklı gerilim alanından da bahseder. Rüyanın nesnel-öznel yorumu ve kişisel-arketipsel anlam. Sanıyorum bu ikisini birbirine en doğru şekilde ören yorumlardır insanı kendisiyle yeniden buluşturan ve ona ışık tutan. Taraf tutar gibi, bir tarafın daha doğru olduğunu iddia etmek yerine, bu iki ucun rüyada kendini nasıl var ettiği çözülebilirse, orada anlamlı bir rüya rehberliğinden ve yorumundan bahsetmek mümkün olur.
Jungiyen Rüya Analizi, hem Jung’un temel kavramlarıyla tanışmak hem de rüyalar bir gelişim ve dönüşüm vesilesi olarak yorumlamak isteyen okurlar için çok kıymetli bir rehber kitap.
İlginizi çekebilir: Geleceği yeniden hayal etmek için yavaşlamayı keşfedin