X

Joe Dispenza’ya göre nörobilim perspektifinden zihinsel dönüşümün biyolojisi

Değişmek neden bu kadar zor? Neden bu kadar çok insan daha iyi bir geleceğe, daha sağlıklı bedenlere, daha güçlü ve esnek bir zihne sahip olunabileceğini söylediği halde kalıcı ve büyük değişimler gerçekleştirmekte bu kadar zorlanıyoruz? Neden büyük değişimler için krizlere, travmalara, kayıplara, hastalıklara ya da zorlayıcı yaşam olaylarına ihtiyaç duyuyoruz? Joe Dispenza bu sorulara nörobilim perspektifinden yanıtlar sunuyor. Sinirbilim alanındaki çalışmalarıyla adını son yıllarda sıkça duyduğumuz, zihinsel değişimi sinirbilim yaklaşımı üzerinden değerlendiren nörobilimci Dr. Joe Dispenza, zihinsel değişimi beynin değişime ve farklılıklara nasıl tepki verdiği üstünden, biyolojik bir modelle anlatıyor.

Zihinsel değişim nedir?

Düşüncelerimizin kaderimizi ya da geleceğimizi belirleyebileceği fikri çok uzun zamanların tartışma konusu. Çocukluğumuzdan, hatta anne karnından itibaren oluşan inançlarımız, düşünme şeklimiz, zihinsel kalıplarımız ve sahip olduğumuz kişisel değerler yaşamımızın gideceği yön üzerinde belirleyici bir role sahip.

Joe Dispenza, sıradan bir insanın zihninden günde 60.000 – 70.000 arası düşünce geçtiğini söylüyor. Dispenza’ya göre bir gün içinde zihnimizden geçen bu düşüncelerin %90’ı, bir önceki gün zihnimizden geçen düşüncelerin neredeyse aynısı. Yaşamımız boyunca her gün zihnimizden geçen düşüncelerin %90’ı aynıyken, geleceğimizi ve kaderimizi düşüncelerimizin şekillendiriyor olduğu fikri de anlam kazanıyor. Zira sürekli olarak aynı şeyleri düşünmek aynı seçimleri yapmamıza, aynı seçimleri yapmamız aynı aksiyonları alarak aynı davranışları sergilememize, aynı davranışları sergilememiz aynı deneyimleri edinmemize, aynı deneyimleri tekrarlamamız devamlı olarak aynı duyguları hissetmemize, hissettiğimiz duygular da başlangıçtaki düşünce kalıplarının oluşmasına zemin hazırlıyor. Yani hayattaki ilerleyişimiz ve geleceğimiz, hiçbir zaman değişmeyen ve yaşamımız süresince varlığını koruyan bu döngü tarafından kontrol ediliyor.

Zihinsel değişimin en önemli kaynağı beden olabilir mi?

Zihnimiz, duygu dünyamız ve davranışlarımızdaki bu kendini tekrarlayan örüntü, bedenimizin ve biyolojimizin de aynı kalmasına zemin hazırlıyor. Yeni şeyler düşünmedikçe, yeni durumlar deneyimlemedikçe ve farklı hisleri duyumsamadıkça beynimizde yeni bağlantılar oluşmuyor, yeni kimyasal reaksiyonlar gerçekleşmiyor, hormon salınımımız değişime uğramıyor ve dolayısıyla genlerimiz herhangi bir değişim geçirmiyor. Joe Dispenza, düşünce yapımızın, davranışlarımızın ve hissettiklerimizin kişiliğimizi oluşturduğunu söylüyor. Bu nedenle de kişiliğimizin aslında bireysel gerçekliğimizden ve zihniyetimizden oluştuğunun altını çiziyor.

Hebb’s yasası

Sinirbilim alanındaki Hebb’s yasasına göre aynı anda aktive olan nöronlar (sinir hücreleri) birbiriyle bağlantı kurma eğilimi gösteriyor. Bu yasaya göre, on yıl boyunca aynı şeyleri düşünmeye devam ettiğimizde, aynı seçimleri yaptığımızda, aynı davranışları sergilediğimizde, aynı deneyimleri yarattığımızda ve aynı duygusal tepkileri ürettiğimizde sürekli olarak aynı nöronları aktive ediyor, aynı bağlantıları kullanıyor ve bu döngüye göre şekillendirilmiş bir beyin yaratmış oluyoruz.

Otuzlu yaşların ortasına geldiğimizdeyse, beynimizde bu bağlantıların oluşturduğu eşsiz bir yazılım olan kişiliğimizi ve kimliğimizi üretmiş oluyoruz. 30-35 yıllık bir zaman diliminde yavaş yavaş şekillenerek oluşan bu eşsiz yazılım, hepimizin 30’lu yaşlarının ortasında ezberlenmiş ve otomatikleşmiş olan davranışlarla, duygusal tepkilerle, alışkanlıklarla, tutumlarla ve inançlarla hareket eden bir bilgisayar yazılımı gibi hareket etmeye başladığımızı gösteriyor. İnsanın, zihninin bilinç düzeyinde kullanabildiği %5’lik bölümüyle değişmeye karar verdiğinde, bilinç dışında oluşmuş tüm bu otomatik düşüncelerin, davranışların ve duyguların yer aldığı %95’lik kısımla nasıl baş edebileceğini çok iyi anlaması gerekiyor. Kişi, zihinsel değişimle ilgili ne kadar pozitif bir tutuma, cesarete ya da inanca sahip olursa olsun, bedeni (beyni) geçmiş deneyimlere göre şekillenmiş olduğu için gerçekleştirmek istediği değişimleri bilinç düzeyinde çalışarak gerçekleştirmesi mümkün olamayabiliyor. Bu perspektiften, Joe Dispenza, ‘Eğer birey geleceğini şekillendirmek ve değişmek için bilinç düzeyinde karar alamıyorsa, bir şekilde geçmiş hatıralarına takılı kalmıştır ve bu kişinin geçmişine bakarak gelecekteki yaşamının nasıl olacağını tahmin edebilmek oldukça kolaydır.’ diyor.

Geleceğimiz, geçmişimiz tarafından belirleniyor olabilir mi?

Sabah ilk uyandığınız, gözlerinizi ilk açtığınız anı düşünün. Aslında her yeni güne, saniyelerle ölçülebilecek kadar kısa bir süreliğine de olsa, bomboş bir zihinle, hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir şey hissetmeyerek başlangıç yapıyoruz. Beynimiz, geçmişi ya da geleceği düşündüğümüzde çalışmaya başlıyor. Çevremizdeki insanları, yaşadığımız durumları, hissettiklerimizi, bazı anları, bazı nesneleri ve yerleri hatırladıkça düşünmeye başlıyoruz. Hayatımızdaki problemleri düşünmeye başladığımız ilk andan itibaren, teknik olarak geçmişte düşünmeye başlıyoruz çünkü düşündüğümüz şeylerin neredeyse tamamı aslında geçmiş anılarımızdan oluşuyor. Düşündüğümüz her bir durum ya da problem, kendisiyle özdeşleştirilmiş duyguyu da beraberinde getiriyor. Sonuç olarak duygularımız aslında geçmiş deneyimlerimizin bir kaydı olarak karşımıza çıkıp tekrar deneyimleniyorlar ve yukarıdaki duygu, düşünce, davranış, tutum ve inanç döngüsü kendini tekrarlamaya başlıyor. Dolayısıyla geleceğimiz, aslında geçmişimiz tarafından şekillendiriliyor.

Pek çoğumuz, bu düşünce ve duygu örüntüsüne kendimizi o kadar fazla kaptırıyoruz ki, içinde bulunduğumuz anı neredeyse hiç yaşamadan, geçmiş düşüncelerimizle ve bu düşüncelerin yarattığı duygularla yaşamımızı sürdürüyoruz. Peki, zihnimizin devamlı olarak geçmişte gezinmek istemesinin temelinde ne var?

Duygu hafızamız geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl şekillendiriyor?

Duygularımız ve duyumsamalarımız geçmiş deneyimlerimizin ürünleriyse ve duygusal olarak ne hissettiğimizi iyi hatırladığımızda beraberindeki düşünceleri de kolayca geri çağırabiliyorsak; yaşamımız boyunca karşılaştığımız zorlayıcı olaylar karşısında deneyimlediğimiz duygular ne kadar güçlüyse, bu duygunun eşlik ettiği düşüncelerin de zihnimizde o kadar fazla yer edindiğini söyleyebiliriz. Zihnimizi meşgul eden bu deneyime neyin sebep olduğuna odaklanmaya çalıştığımızda, beynimiz o durumdan çeşitli sahneleri dondurarak zihnimizde kayıt altına alır. Geçmiş deneyimlerimizi hatırladığımızda, bu görüntüleri zihnimizde canlandırır ve bu deneyime eşlik eden duyguları kimyasal reaksiyonlar aracılığıyla yeniden deneyimleriz. Sonuç olarak düşüncelerimiz ve o düşüncelere eşlik eden duygularımız, o anki modumuzu oluşturur. Bu nedenle sürekli olarak depresif bir modda olduğunu fark ettiğiniz birine ‘Sen neden böylesin?’ diye sorduğunuzda ’30 yıl önce kaza geçirdiğim için.’ cevabını almanız hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Hafızayla ilgili yapılan yeni bir araştırma, geçmişimizle ilgili hatırladığımız şeylerin %50’sinin gerçekten olanı yansıtmadığını ortaya koydu. Hafızamızın hiç olmayan şeyleri sanki yaşmışız gibi bize gösteren bu ilginç yaratıcılığının altında, beynimizin on yıllar içinde değişim geçiriyor olması ve bundan 20 ya da 30 yıl önceki beynimizin şu anki beynimizle aynı olmadığı gerçeği yatıyor. Peki bu ne anlama geliyor?

İnsan beyni, deneyimin yaşandığı anda ortaya çıkmış olan duyguları ileride de aynı yoğunlukta deneyimlemek için, hatırlanan sahneleri manipüle etmeye çalışıyor. Bu nedenle de çoğumuz geçmişteki olaylara takılı kaldığımızda, o anki duygusal tepkilerimizi şimdiki ana taşıyıp, hayatımızda her şey yolunda gidiyor olsa bile ne kadar kötü bir hayat yaşadığımıza dair kendimizi kolaylıkla ikna edebiliyoruz. Beynimiz ve bedenimiz nörolojik ve kimyasal olarak geçmişe koşullu yaşamayı zamanla normalleştiriyor ve yaşamımızın geri kalan onlarca yılını olumsuz duygular deneyimleyerek devam ettirebiliyoruz. Bedenimiz, geçmişte deneyimlediğimiz olumsuz duygulara koşullu olarak varlığını sürdürmeyi alışkanlık haline getirdiğinde, teknik olarak şu anda değil, geçmişte yaşamaya devam ediyoruz; geleceğimiz ve içinde bulunduğumuz an bu yolla teknik olarak geçmişimiz haline geliyor.

Bedeni araç olarak kullanarak zihinsel değişim yaratabilmek

Tüm durumları objektif olarak değerlendiren ve biyolojik olarak son derece tarafsız olan bedenimiz, bir duygunun gerçekten deneyimlenen bir durum karşısında mı yüksa düşünce yoluyla mı deneyimlendiğini ayırt edemez. Bu nedenle düşünceleriniz geçmişte kaldığında, duygularınız, dolayısıyla bedeniniz de geçmişinize sıkışıp kalır. Bu nedenle Joe Dispenza’ya göre değişimin en önemli araçlarından biri, bedeninizi nasıl yönetebileceğinizi çok iyi analiz edebilmenizde ve bedeninizin geçmiş deneyimlerinize nasıl koşullandığını anlamanızda saklı.

Çevreyi araç olarak kullanarak zihinsel değişim yaratabilmek

Joe Dispenza, alışkanlığı aynı davranışları, duyguları ve düşünceleri üst üste yeniden deneyimlemek olarak tanımlıyor. Beden, alışkanlıkları kaydetme konusunda bilinç düzeyindeki zihnimizden çok daha iyi çalışıyor. Kişi, aynı davranışları yıllarca üst üste tekrar ettiğinde, beden artık otomatik pilotta çalışmaya ve zihinsel süreçleri devreden yavaş yavaş çıkarmaya başlıyor. Dolayısıyla, alışkanlıklarımızı ve rutinimizi kapsayan davranışlarımız konusunda özgür irademizle değil, zihnimizde o davranışlar için üretilmiş bir programla hareket etmeye başlıyoruz.  Dolayısıyla nasıl hissettiğimizi ve düşündüğümüzü biz değil, çevresel koşullar belirliyor. Otomatik pilota bağlı şekilde yaşamayı öğrendiğimizde, yani çevresel koşulların davranış, düşünce ve duygularımızı etkilemelerine izin verdiğimizde doğal olarak kendimizi kurban psikolojisine sokuyor, her şeyin sorumluluğunu çevremize yüklemeye başlıyor ve kendimizi çaresiz hissediyoruz. Bu nedenle zihinsel bir değişim için, en az bedenimiz kadar farkında olmamız ve değiştirmemiz gereken bir başka şey de çevresel koşullarımız. Etrafımızı çevreleyen insanlar, eşyalar ya da yerler sürekli aynı olduğu sürece her biriyle hali hazırda eşleştirmiş olduğumuz duygulardan daha farklılarını deneyimlememiz imkansız hale gelecektir.

Zamanı araç olarak kullanarak zihinsel değişim yaratabilmek

Zihnimizde kolaylıkla hatırlayabildiğimiz yakın geçmişimiz ya da neler olabileceğine dair kolaylıkla tahmin yürütebileceğimiz yakın geleceğimiz bizim için ‘tanıdık’tır. Dispenza’ya göre zihinsel değişimin gerçekleşebilmesi için gelecek tahminlerini ve geçmişle ilgili koşullanmaları yöneten zihinsel yazılımlarımızın ötesine geçerek şimdiki zamanda var olabilmeyi öğrenmek gerekiyor.

Değişimin en zor kısmı tahmin edebileceğiniz üzere ilk adımı atabilmek ve aksiyona geçmek. İlk adımı atmanın yanı sıra, konfor alanınızdan çıkacak olmanın vereceği huzursuzluğa, yaratabileceği olası olumsuz duygulara ve belirsizliğe hazırlıklı olabilmek de son derece önemli. Değişim sürecinde size direnç gösterecek tek şey, değiştirmeye çalıştığınız zihniniz ve bağlantıda olduğu bedeniniz olacak. ‘Asla değişemeyeceğim.’ , ‘Yarın başlarım.’, ‘Bu özelliklerim genetik ve hiç değişemeyecek.’, ‘Yaşadıklarım benim suçum değil.’ gibi yüzlerce olumusuz düşünce ve kötü hisle baş etmeniz gerekecek. Düşüncelerinizle başa çıkmakta zolandığınız anlarda Dispenza kendinize ‘bu düşünceye sahip olmam o düşüncenin doğru olduğu anlamını taşımıyor’ hatırlatmasını yapmanızın, değişim sürecinde kilit rol oynadığını söylüyor.

Sinir bilim alanında yapılan bir araştırma, gözlerimizi kapadığımızda ve kendimizi bir aktiviteyi yapıyor gibi hayal ettiğimizde beyin bu aktiviteyi gerçekten yapıp yapmadığımızı fark edemiyor ve gerçekten o aktiviteyi gerçekleştiriyormuşsunuzcasına aynı bağlantıları, aynı kimyasalları, aynı şemaları oluşturmaya devam ediyor. Bu nedenle, Dispenza sadece düşüncelerimizin gücüyle geleceğinizi şekillendirebileceğimizi, bu ileriye dönük düşünce sürecini üst üste sürekli tekrarladığımızda, yeni bağlantılar oluşturmaya ve zihinsel yazılımımızı şekillendirmeye devam ettiğimizde kolaylıkla istediğimiz şekilde bir yazılım ortaya çıkarabileceğimizi söylüyor. Ne dersiniz? Sağlıklı ve güçlü olduğumuzu düşünerek hastalıklardan kurtulmak, yardımsever bir insana dönüştüğümüzü hayal ederek yardımsever olmak ya da başarılı olacağımızı hayalimizde canlandırarak başarılar elde etmek sizce de mümkün olabilir mi?

İlginizi çekebilir: Değişim nasıl gerçekleşir: Kendinize sorabileceğiniz 5 soru

 

Kaynak: Rewire, Gaia Originals – Joe Dispenza

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.

Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.

Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale