İyisiyle kötüsüyle: “Bugün utanmaktan utanmıyorum!”
“Dünyanın ahlaksız olarak nitelediği kitaplar, insanlara kendi utançlarını yansıtan kitaplardır.” Oscar Wilde
Utançlarımız, en fazla üzerini kapattığımız duygumuzdur değil mi? Utanmak istemeyiz, utanmak bizi kendi kendimize düşürür. Utanmak bize hep “kötü” hissettirmiş olandır. Utanmak zorludur, utanmak kendi kendimizle yüzleşmek gerektirir. Sonra utanmak bir şeyden dolayı kendi kendimizi “suçlu” hissetmeye de bulanmıştır… Utandığında insan bir şey vardır eskisi gibi olmayan, “utanmadan” durulmayan…
Ben bu yazımda sizlerle utanma duygumuza, utanmanın bize sağladıklarına, kaybettirdiklerine hiç bilmediğimiz yönlerine ama illaki utandığımızda “güzel” olan şeylere bakalım istiyorum. Neden kaçarız utanmaktan? Beden utançlarımızla yüzleşmemiz neden bu kadar zordur? Bir insan yüzünü kızartacak bir hata yapamaz mı?
Utanmak dediğimizde öncelikle bir sözlük anlamına bakalım istiyorum, mahcup olmak diye özetlenir. Mahcubiyet nasıl tanımlanır? Neden bizler mahcup oluruz? Ortak nedenlerimiz vardır aslında en önemlisi “beklentileri karşılayamamak” vardır, sonra “yalan söylemek” veya “yalan söylemek durumunda kalmak” belki vicdan azabıyla karışık olarak “aldatmak”, belki “bırakıp gitmek”, belki bir işten kovulmuş olmak, belki bir seçmede “seçilmiş kişi” olamamış olmak ve belki de “seviyorum” dediğimizde karşılık bulamamak…
Peki, tüm bu durumlar gerçekten mahcup olmayı gerektirir mi? Örneğin sadece bir seçmede gerçekten rol alamamış olmak bizim değersiz bir oyuncu olduğumuzu mu göstermektedir? Bir evlilikte aldatılmış olmak sevilmeye layık olmadığımızın ifadesi midir? Çok büyük umutlarla girdiğimiz bir işten batarak çıkmak ne kadar “mahcup” olunması gereken bir süreçtir (ki bu hepimizin başına gelebilir)?
Aslında hayatımızda kendimize kattığımız “utançlarımız” işte böylesine hayatın içinden duygulardır. Bunlarda gerçekten saklanılması gereken veya yüzümüzü korkarak kızartacağımız bir durum bulunmamaktadır. Sadece bakış açımız bizi öyle bir inandırır ki (tabii ki sevgili toplumumuzun o güzel baskılarından ayrıca bahsedeceğiz) biz “utanç” ile boğuluruz, yaptığımız en küçük hatadan bile yani “yaşadığımız” için yaşamın bir parçasına bulanmış olduğumuz için mahcubiyet duyarız…
Hemen bir örnekle açıklamak istiyorum, mükemmeliyetçi şekilde yetiştirilmenin verdiği sonuçlardandır, hatalarınızı söyleyemezsiniz… Evet, ben çok sevdim, aldatıldım ve yanlış kararlarla bir evliliğe girdim. Daha önce “mükemmel” olanı değil, gerçekten kalbimin istediğini seçmem gerekirdi. Ve bu kararın yanlış olması, geldiğim sonuç, aldatılmış olmak bu beni utandırıyor muydu?
Utanmam gerekiyor muydu? Bana yapılanlar konusunda aktif olarak hiçbir payım olmasa da ben utanmaktaydım… Neden diye sorgulayacak olursak, bir kere toplumumuz “ne der” vardı değil mi? “Arkadaşlarım ne der, ben anneme babama ne derim? Hayır, hayat boyu bu dipsiz huzursuzlukla yaşamayı seçmedim özür dilerim. Beklentilerinizi, o mükemmel insan olmak beklentinizi karşılayamadım ve ben “bunun için çok ama çok utanıyorum” …
Utanmalı mıydım? Evet, o dönem utanmıştım, kimseye tek kelime açıklamak bile içimden gelmiyordu. Ama nedenini bile bilmeden mahcuptum, neye karşı, kime karşı? Sadece sevmiş olduğum için ve çok üzülerek sonuca vardırmış olduğum için utanmaktaydım; aslında utandığım “kaybeden” olmaktı… Ne yazık ki hayatta o derece doğal o derece normal olan bir şeyden ben utanıyordum…
Hepimiz işte hayata bakış açımızla utanca bulanırız. Evet, bazı durumlar vardır ki utanç bize aynı zamanda vicdan azabı vicdan sesiyle karar vermek, vicdanımıza sorabilmek gerçekliğini de getirmektedir. Bu yüzden fark etmemiz gerekir ki utançlarımızı hayat boyu yanımızda taşırız. Pişmanlık ile karıştırmadan sadece vicdanımın yükselen sesi olarak düşünebiliriz. Yıllar geçse bile utanmak duygusu azalmayabilir. Bu ancak ne zaman evrilir diye bakacak olursak, “utanmaktan” utanmadığımızda…
Nedir utanmaktan utanmamak? Yani korkmamaktır mahcup olmaktan, düşmekten, çamura bulanmaktan, hayatı yaşamaktan, hayata dair kararlar vermekten, belki yanlışlar yapmaktan, belki beklentileri karşılayamamaktan… Hayatta en büyük utançlar dediğimiz noktalar vardır, bugün bakalım istiyorum sizinle hayatımızdaki en büyük utanç duygusu noktası nedir?
İtiraf etmenin oldukça zor olduğu bir konu olsa da en büyük utancım (pişmanlığım değil) bir ilişkimde sevdiğim kişi hakkında sonradan öğrendiğim gerçekler ve bu gerçekleri biliyorken o kişiyle yaşamak durumunda olduğum süreçti… Bugün yeniden olsa yine aynı tercihleri yapardım fakat gerçekleri öğrenmem ertesinde “vicdanımın susmayan sesi” beni çok daha değişik seçimler yapmaya itti (sevmek işte böyle bir şey gerektiriyor bazen sadece gitmemiz gerekiyor çok üzülsek de hiç istemesek de gitmek)…
Sevgili Nil Gün, Duyguların Simyası ile biricik “utanmak” duygumuzu bakın nasıl yorumluyor:
“…Suçluluk duygusu itiraf edilmek ister, utanç gizlenmek ister. Derin utanç içinde olan insan terapide bile konuşmaktan çekinir. Gerçek duygularını anlatmak yerine kızgınlıklarından, korkularından, depresyonda olduğundan bahseder. Utanç gizlenmek istediği için, başkalarının utançlarından da gizlenmek onlarla yüzleşmemek ister. Çünkü kendi varlığı da açığa çıkma riski taşımaktadır. Sonuç; derin bir yalnızlık duygusu. Kalabalık içinde yalnızlık, ilişkiler içinde yalnızlık, insanlarla birlikte olmaya en çok ihtiyaç duyduğu halde insanlardan kaçarak hissedilen yalnızlık.
Utanç, bir duygudan daha ötedir. Gözlerini yere indirmek, yüzün kızarması gibi fiziksel tepkileri vardır. Başkalarından kaçış ve içe kapanmak gibi belirli davranışları vardır. Utanç, temelde kişinin, kendi varlığının eksik, kusurlu ve değersiz olduğuna dair inancıdır.
En basit tanımıyla utanç, insanın kim olduğuyla kim olması gerektiğine olan inancı arasındaki köprüdür.
…Suçluluk duygusu ve utanç kişinin bilincini geliştirmesi, kendisine ve başkalarına karşı dürüstleşmesi, hatalarını telafi etmesi, düşünce, duygu ve davranışlarını bilinçli olarak düzenlemesi için gereken bir duygu enerjisidir.
…Suçluluk ve utanç duygusunun rehberliğinde hem ait olma, hem özgün bir birey olma arasındaki dengeyi kurabiliriz. Bu denge olmazsa, o zaman ya ait olma ihtiyacı içinde kendi özgünlüğümüzden ve biricikliğimizden feragat ederek, başka insanları sürekli memnun etmeye çalışan insan haline geliriz ya da özgün ve özgür olmak adına sosyal ait olma duygusunu hiçe sayarak, utanmazca ve saygısızca davranışlarda bulunarak kendimizi toplumdan soyutlarız.”
İşte bu yüzden utanç aslında sahip olduğumuz ve olmak üzere daha çok çalışmamız gereken, saklamamız gerekmeyen, kötü olarak nitelendirmemiz de gerekmeyen çok önemli bir duygudur. Utançlarımız, yüzleşmelerimiz, düzenlerimiz, isteklerimiz, seçimlerimiz ve kısacası hayatımız demektir.
Bugün bu yazımı okuyorsanız “utanç” diyerek sakladıklarınıza, görmezden geldiklerinize, belki “doğru bulmadıklarınıza”, toplumun baskısı altında itiraf edemediklerinize, kendinize ait olup da bir türlü teslim olamadıklarınıza bakmanızı dilerim…
Çünkü utanmak suç değildir, utanmak da insana aittir, insan olmamızın bir parçasıdır… Evet, utanmak güzeldir…
İlginizi çekebilir: Aşk, Hayyam ile dile gelmeyi sever