X

İyileşmeye destek olan ilham verici kitaplardan biri: Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer

Bugün sizlerle paylaşacağım aşağıdaki diyalog; Laurent Gounelle’in “Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer” romanından bir bölüm. Kendimizi ve başkalarını tanıma hakkında, gerçek yaşam verilerinden örneklerle istediklerimize nasıl yaklaşmamız gerektiğini çok güzel kurgulayan bir roman. Acaba bu romandaki Alan karakterini hangi aksiyonlar, girişimler bekliyor? Dunreuil karakteri, Alan’a neler öğretecek?

Laurent Gounelle, bir psikiyatrist yazar. Tüm romanları; Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer, Mutlu Olmak İsteyen Adam, Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere Götüreceğim, Yaşamayı Öğrendiğim Gün, Ve İçinde Uyuyan Hazineyi Bulacaksın yaşamsal deneyimler kazandıran, insana tatlı dille “aaa böyle de olabiliyormuş” dedirten, iyileşmeye destek olan kitaplardan. Tavsiye ediyorum. Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer kitabından etkileyici bir bölüme birlikte göz atalım…

Laurent Gounelle, bu kitabında istediklerimize nasıl yaklaşmamız gerektiğini anlatıyor.

Dunreuil sessizliğini koruyordu. Bir dakika sonra Mercedes çalıştı.

‘Geç çıkıyorsun,’ dedi bana sonunda.

‘Çok daha uzun süre kaldığım da oluyor, kimi zaman akşam dokuza kadar,’ cevabını verdim, sessizliği bozmaktan mutlu olarak… Ama hemen sonra yeniden sessizlik çöktü.

‘Senin durumunu çok düşündüm,’ dedi sonunda. ‘Aslında, birbirinin içine girmiş birçok sorunun var. Merkezde, senin insanlardan korkun yatıyor. Gerçekten bunun bilincinde misin, bilmiyorum, ama yalnızca kendini dayatmaya cesaret edememekle ya da arzularını gerçekten ifade edememekle kalmıyorsun; başkalarının iradesine karşı gelmekte ve açıkça bir reddi söze dökmekte de güçlük çekiyorsun. Kısacası, kendi yaşamını gerçekten yaşamıyorsun, başkalarının tepkisinden korkarak fazlasıyla onlara göre davranıyorsun. Sana vereceğim ilk görevler, hemfikir olmamayı kabul etmek için korkunu aşmayı, arzularını ifade etmek ve istediğini elde etmek için karşı çıkmaya cesaret etmeyi sana öğretecek.

‘Sonra, insanların beklentilerine ille de uygun olmamayı kabul etmen, her zaman onların ölçütlerine, değerlerine uyum sağlamaman, farklılığını sergilemeye cesaret etmen, hatta rahatsız ettiğinde bile bunu yapabilmen gerekecek. Kısacası, başkalarına vermeyi arzuladığın imgeyi boşver gitsin, senin hakkında ne düşündüklerini fazla dert etmemeyi öğren.

Kendi farklılıklarını tamamen üstlendiğinde, o zaman başkalarının farklılığına da eğilebilir ve gerektiğinde kendini buna uyarlayabilirsin. Böylece, daha iyi iletişim kurmayı, tanımadığın kişilerle temasa geçmeyi ve bir güven ilişkisi kurmayı, senin gibi davranmayan kişiler tarafından kabul edilmeyi öğrenirsin. Ama öncelikle seni biricik kılan şeyi kabul etmelisin, yoksa başka insanlara yaranmak adına kaybolmaya devam edeceksin.

‘Ayrıca sana, aradığın şeyi elde etmeyi öğrenmen için insanları ikna etmeyi de öğreteceğim. Dahası, seni cüretkar olmaya, deneyimlerde bulunmaya, fikirlerini uygulamaya koymaya, düşlerini somutlaştırmaya yönelteceğim. Kısacası, sen farkına bile varmadan bugün sana baskı yapan ve seni tamamen hapseden bu kölelik zincirini parçalayacağım. Hayatını yaşayabilmen, hem de dibine kadar yaşayabilmen için seni özgürleştireceğim.

‘Bütün bunları öğrenebilmem için bazı şeyler yapmaya mı zorlayacaksınız beni?’

‘Bugüne dek sürdürdüğün küçük yaşamına devam ederek senin için durumun gelişeceğini mi sanıyorsun? Üstelik, seni nereye götürdüğünü de gördün…’

‘Hatırlattığınız için teşekkürler, unutmuştum.’

‘Bu kadar aşırı bir eyleme yönelmeden de, biliyorsun, Alan, yaşam istendiği gibi yaşanmadığında uzun ve sıkıcıdır.’

‘Beni ikna etmeye çalışmanıza gerek yok, çünkü her koşulda, benden söz aldınız…’

‘Gerçeğin bu kadar korkunç olmadığını gerçeğe temas ederek anlayacaksın ve sonra da bugün yapmana izin vermediğin şeyi yapmak için kendine izin verebilirsin. Ayrıca seni yaşamdaki olaylarda ilişkinde de geliştirmek istiyorum. Dün seni dinlerken, gündelik hayatında yaşadıklarını anlatış tarzın karşısında şaşırdım. Genellikle bir kurban rolü benimsemişsin.

‘Kurban rolü mü?’

‘Bazı kişilerin dikkat etmeden içine gömüldükleri bir tür konumlanışı belirten bir laf bu. Başımıza gelen şeyi sanki bize dayatıyorlarmış gibi ve biz de istemeden maruz kalıyormuşuz gibi yaşamaktan ibarettir.’

‘Böyle olduğumu hissetmiyorum.’

‘Sen elbette bilincinde değilsin, ama ‘şanssızım’, ‘istediğim gibi olmuyor’, ‘ben şunu tercih ederdim’ gibi ifadeler kullandığında, kendini genellikle kurban konumuna koyarsın. Gündelik yaşamını bana tarif ettiğinde, bir olay senin istediğin gibi gelişmediğinde, ‘ne kötü!’ ya da ‘yazık!’ deme eğilimindesin, ama bunu bir durumu serinkanlılıkla kabul eden birinin bilgeliğiyle söylemiyorsun. Hayır, bunu üzgün bir tonda ifade ediyorsun. Boyun eğercesine bir kabul bu. Üstelik bunun senin tercihin olmadığını da kimi zaman hatırlatıyorsun. Hem zaman zaman şikayet etme eğilimin de var. Bütün bu işaretler kurban rolünden hoşlandığını gösteriyor…’

‘Belki de ben bu rolü farkında olmadan benimsiyorum, ama hoşlanmadığım kesin.’

‘Hoşlanıyorsun. İster istemez yararlanıyorsun bu durumdan. Beynimiz böyle işliyor. Her an bizi en iyi tercihimiz olduğunu kabul ettiği şeyi benimsemeye yöneltiyor. Yani, yaşamakta olduğun her durumda, beynin yapmayı bildiğin şeyler arasından ona en uygun geleni, sana en fazla yarar getirecek olanı seçecektir. Her şey böyle işler. Sorun, hepimizin aynı tercih yelpazesine sahip olmamamızdır. Bazı kişiler çok değişken tutum ve davranışlar geliştirirler. Dolayısıyla, verili bir durumla karşılaştıklarında, beyinlerindeki olası tepkiler yelpazesi çok geniştir. Başkalarıysa her zaman az çok aynı şeyi yapma eğilimindedir ve bu durumda, yelpaze sınırlıdır. Tercih edilen şey de ender olarak uygun düşer…

‘Sana somut bir örnek vereyim. Birbirini tanımayan iki adam arasında sokakta bir tartışma hayal et. Biri diğerine haksız bir sitemde bulunuyor. Eğer diğerinin elinde her türlü olanak varsa, örneğin karşısındakinin haksızlığını kanıtlamak için argümanlar ileri sürebilir ya da bir parça mizah katarak eleştiriyi alaya alabilir veyahut karşısındakini kendi konumunu doğrulamaya mecbur bırakmak için rahatsız edici sorular sorabilir. Kendini onun yerine koyup sitemin kökenini anlamaya da çalışabilir. Böylece, daha sonra, iyi bir ilişkiyi koruyarak onu yanılgıdan kurtarabilir, hatta onu görmezden gelmeyi ve yoluna devam etmeyi tercih edebilir… Kısacası, eğer bütün bunları yapabiliyorsa, demek ki sitemi işittiği anda, beyni çok sayıda cevap olasılığına sahiptir ve duruma gerçekten uygun bir olasılığı, çıkarına mümkün olan en iyi şekilde hizmet eden, ona en fazla yarar sağlayanı benimseme ihtimali yüksektir. Şimdi, bütün bunları yapmayı hiç bilmeyen biri olduğunu hayat et, o zaman beyninin erişebileceği tek tercihin ötekine hakaret etmek ya da buyun eğmek olması muhtemeldir. Ama her durumda bu onun en iyi tercihi olacaktır.’

‘Benim biraz dar görüşlü biri olduğumu mu söylemek istiyorsunuz?’

‘Diyebiliriz ki, olayların senin arzuladığın gibi cereyan etmediği çok özgül koşullarda, evet, az tercihin var: Kendini daima biraz kurban olarak konumlandırma eğilimindesin.’

‘Bunun doğru olduğunu varsayarsak, ben ne gibi bir yarar bulacağım?’

‘Dün belirttiklerime bakarsak, sen başkaları için çaba gösteren biri olmayı seviyorsun ve buna karşılık ‘fedakarlıkların’ karşılığında değer görmeyi umuyorsun. Dahası, biraz da kendinden şikayet etmeyi ve böylece insanların sempatisini kazanmayı seviyorsun. Aramızda kalsın, palavra bu: Bütün incelemeler göstermektedir ki, kendi tercihlerini üstlenenler ve yaşamayı seçtiklerini yaşayanlar bize daha cazip gelir. Sonuç olarak, bitmez tükenmez yakınmalar yalnızca seni heyecanlandırır…’

‘Ne var ki, nesnel olarak, gerçekten nesnel olarak, bugün yaşamda başkalarından daha az şansım olduğunu sanıyorum. Başta, doğduğum toplumsal ortam olmak üzere. Üzgünüm, insan istediği her şeye sahip olduğu rahat bir ortamda doğduğunda mutlu olmak çok daha kolaydır.’

‘Kes! Saçmalık, bütün bunlar…’

‘Kesinlikle değil. Elverişli toplumsal ortamlardan gelen çocukların yükseköğrenim görme ve dolayısıyla, daha değer kazanan mesleklere erişme şansının mütevazı çevrelerden gelen çocuklardan istatistiksel olarak daha yüksek olduğunu size bütün sosyologlar söyleyecektir.’

‘Ama bunun mutlulukla ilgisi yok! Mutsuz bir mühendis de olunabilir, mutlu bir işçi de. Ayrıca senin kadrolu biri olduğunu sana hatırlatırım… Adaletsizlik özellikle bir çocuğun anne babasından aldığı sevgi ve eğitime yöneliktir; gerçekten de, çocuğun gelecekteki mutluluğuna onlar katkıda bulunacaktır. Tamam, yoksun durumda olanlar vardır. Ama bunun toplumsal çevreyle alakası yoktur. İnsan zengin diye çocuklarına sevgi vermeyi ve onları eğitmek için otoritenin dozunu ayarlamayı bilmez! Etrafına bak!’

‘Pekala, her koşulda, bu noktada da benim şanslı olduğumu söyleyemezsiniz: Babam bile yoktu!’

‘Evet, ama artık yetişkinsin ve yazgına ağlayıp sızlanmaktan başka şey yapabilirsin.’

‘Tamam, peki kurban rolüne girmemek için ne yapmalı? Çünkü eğer bilinçsizce oluyorsa, bundan nasıl kurtulunur bilmiyorum…’

‘Bence en iyi yol, başka şey yapmayı öğrenmektir. Kendini yine kurban yerine koymak en iyi tercihin ise, açıktır ki bu, beyninin pek başka imkanı olmadığındandır. Dolayısıyla, beynini geliştirmelisin. Anlıyor musun, doğa boşluktan korkar. Bu durumda, bu kurban rolünü ortadan kaldırmaya çalışıyorsan, ama yapacak başka hiçbir şey bilmiyorsan, işe yaramaz. Değişime direnirsin. En iyisi, başka şey yapabildğini keşfetmendir. Ayrıca, ben inanıyorum ki beynin bu yeni seçeneği, sana daha fazla yarar sağlarsa, kendiliğinden hemen seçecektir.’

‘Peki bu yeni seçenek ne olacak?’

‘Gündelik yaşamda elde etmek istediğin şeyi edinmeyi sana öğreteceğim. Eğer bunu başarırsan, o zaman kurban rolü oynamana gerek kalmayacak. Dinle, bunun yalnızca bir anekdot olduğunu biliyorum, ama şanssızlığının gündelik yaşamın sıradan olaylarına dek senin peşini bırakmadığını bana anlattığında, dün beni çok şaşırttın. Bakkaldan bir ekmek aldığında, bembeyaz ekmeği severken sana hep çok pişmiş ekmek düştüğünü söyledin!’

‘Doğru bu.’

‘Ama önemsiz bu! Demek ki ‘Hayır, bu çok pişmiş, ben yanındakini istiyorum,’ bile diyemiyorsun.’

‘Diyebilirim elbette! Yalnızca bekleyen o kadar müşteri varken fırıncının canını sıkmak istemediğimden. Hepsi bu.’

‘Ama bu onun iki saniyesini alır! Onun zamanından iki saniyeyi almaktansa, sevmediğin çok kızarmış ekmeği yemeği tercih ediyorsun! Hayır, aslında ona bunu söylemeye cesaret edemiyorsun. İstediğin şeyi elde etmek için ona karşı çıkmaktan korkuyorsun. Seni müşkülpesent, nahoş bulmasından ve seni sevmemesinden korkuyorsun. Diğer müşterilerin öfkelenmesinden, sabırsızlanmalarından korkuyorsun.’

‘Mümkün…’

Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın.

Referans:

1.Laurent Gounelle “Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer” Özgün adı: Dieu Voyage Toujours incognito. Pegasus Yayınları. ISBN 6055289317.

İlginizi çekebilir: Öpüşmek yüzü gençleştirir: Her gün 5 öpücüklü hareketle cildinize gençlik aşılayın

Emsal Salık: Tıp doktoru, Histoloji-Embriyoloji Uzmanı, Klinik Ayak Refleksoloji Uzmanı, Shiatsu Uzmanı, bass gitaristim. Marmara Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi mezunuyum. Artı Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kayropraktik Yüksek Lisans. Çocukluğumdan itibaren günde 20-40 dakika arası spor hayatımın bir parçası. İlgi alanlarım Yoga, Ayak Refleksoloji, Shiatsu, Medikal QiGong, Kayropraktik, Tae-Bo, Şema Terapi, kitap okuma, kendini geliştirme. emsalbass@gmail.com
İlgili Makale