İzlediğimiz filmler, aileden getirdiklerimiz, öğrendiklerimiz bizi “hep” iyileşmek zorundaymışız hissiyle baş başa bırakıyor! Terapiler, farklı şifa çalışmaları hepsi çok güzel aslında ama bazen öyle çok koşuyoruz ki, iyileşmek için aslında kendimizi daha çok “hasta” ettiğimizi fark etmiyoruz.
İYİLEŞMENİN İLK ADIMI: Kendini iyileştirme fikrinden vazgeçmekte yatar!
Düzeltilmesi gereken,
Yanlış giden,
Yanlış olan,
Hatalı,
Bozuk,
Kırık,
Ayrık,
Tek başına olan,
Bir varlık
DEĞİLSİN!
VE HİÇ OLMADIN!
Tüm yorgun, vahşi, karanlık duygularının hiçbiri yanlış değil!
Sen yanlış değilsin!
Karanlık sadece anbean sana soruyor: “Beni kapsayabilir misin?”
Ne zamana kadar kalacaksın?
Ne zaman gideceksin diye sorma!
İstediğin kadar kal diyebilir misin?
İyileşmenin başladığı yer tam bu soru!
Zaman ver, sadece!
Anlayış gösteremeyen,
Kapsayamayan haline zaman ver!
İşte orada bir yerde yağmurdan sonraki gökkuşağı çıkacak!
Sen çıkmasını istediğin,
Yağmurla savaştığın,
Yağmuru yendiğin için değil,
Yağmuru sonunda anladığın için ve vakti geldiği için..
Bu yüzden Karanlık, kapsandıkça Işık daha görünür olmaya başlar!
Sen iyileştiğin için değil,
Ya da düzeldiğin için değil,
Sadece kapsayabildiği için…
Ve en gerçek pratiğimiz sadece kendi hallerimizi zarafetle kapsayabilmek…
Biliyorum ve inanıyorum ki, bir çiçeğin tüm mevsimlere karşı gösterdiği zarafeti, adanmışlığı biz de yapabiliriz.
İlginizi çekebilir: Hayatınızda tekrar eden döngülerden çıkmanın anahtarı: Teslimiyet