Yeni yılın getirdiği umutlu ve pozitif bir başlangıç enerjisiyle kendimize somut niyet ve hedefler belirlemek isteriz. Ben de genelde kendime, hayatımın birçok alanında daha üretken ve disiplinli olmaya yönelik hedefler koyarım.
Bu sene de zihnim türlü türlü projeler üretse de en önemli niyetim sağlığımı önceliklendirmek. Fakat bu benim için, yazıldığı kadar kolay bir hedef değil. Çünkü en başta, başka şeyleri -başarılı olmak, kabul görmek, onaylanmak, iyi görünmek, herkesi memnun etmek- sağlığımın ve genel iyilik halimin önüne koyduğum için bu noktaya geldim.
Yaklaşık 10 yıl önce huzursuz bağırsak ile başlayan sorunlarım, zaman içinde “SIBO, Geçirgen Bağırsak, Histamin/FODMAP intoleransı” gibi problemlere evrildi. Tabii bunlar sadece sindirim sistemimi değil, tüm sağlığımı etkiledi. Kronik yorgunluk, şiddetli baş ağrıları, iştahsızlık, beyin sisi, odaklanma zorluğu, kalitesiz uyku, anksiyete gibi türlü fiziksel ve zihinsel problemler yaşamaya başladım. Son 2-3 yılım, arada daha iyi hissedip, arada ise şiddetli ataklar yaşayarak, hemen hemen böyle geçti.
2023 benim için, iyileşmek için ruh-beden-zihin seviyelerinde neye ihtiyacım olduğunu anlamak adına önemli bir sene oldu. Bedenimin verdiği mesajlar sertleşti, ben de onu gerçek anlamda dinlemeye başladım. Tabi tüm bunları içselleştirmek ve hayatımı bu çerçevede yeniden şekillendirmek adına zamana ihtiyacım var.
Peki neden bu kadar zor?
Çünkü sağlığımı önceliklendirmek demek;
Bedenimin limitlerini kabul edip, daha az üretken olmayı göze alabilmem,
Çoğu zaman üretkenlik seviyem ve somut başarılarla ölçtüğüm değer duygumu, bunlarından ayrıştırıp, koşul koymadan, kendi içimde bulabilmem,
Fiziksel seviyede ortaya koyduklarımdan ziyade, ruhsal seviyedeki gelişimime odaklanabilmem,
Çevremin beklentilerinden ziyade, kendimi ritmimi takip edebilme cesareti gösterebilmem,
Birçok kişi beni anlamasa ya da yeterince desteklemese de önceliklerim konusunda kararlı olabilmem,
Pek iyi bilmediğim, belirsiz ve konforsuz bir alanda kalabilmem,
Yani bugüne kadar yapamadığım ve sağlık problemlerimin ilerlemesine sebep olan birçok içsel ve dışsal faktörü aşıp, gerçek ihtiyaçlarımı kendime vermeye başlayabilmem demek.
Son zamanlarda fark ediyorum ki, yıllardır bedenimle bir savaş halindeyim.
Çok defa, “Neden istediğim birçok şeyi yiyemiyorum? Neden bedenim bu kadar hassas?” diye isyan ettim. Her ortamda, bir şeyleri yiyemeyen, devamlı yemek seçen insan olmak, zaten bazımda olan kusurluluk şemasını tetikledi. Dışarıdan pek de anlaşılmayan ve modern tıpta net bir çözümü olmayan bu rahatsızlıklar, “bende bir sorun var” inancını pekiştirdi.
Önce doktorlardan umudu kestim. Holistik bir yaklaşım olmadan, kalıcı bir iyileşme olamayacağını anladım. Sonra da çevremdekilerin beni anlama ihtiyacından. Nitekim kendim bile, neyi neden yaşadığımı anlayabilmek için onlarca kitap, podcast ve sosyal medya içeriğine ihtiyaç duymuştum. Onlar nasıl bilebilirdi ki?
Öfkelendim. İstediğim verimlilikle çalışamadığım, planlarımı hayata geçiremediğim, bazı sözlerimi tutamadığım, yani potansiyelimi tam olarak ortaya koyamadığım için. Biraz kendime, biraz bedenime, biraz da hayata…
Önümde gözle görülemeyen bir engel var gibiydi ve ben içimde, kimsenin duymadığı, sessiz bir savaş yaşıyordum.
Geçenlerde TED konuşmasına denk geldiğim Suleika Jaouad 3 yıllık kanser tedavisi sonrasında yaşadığı süreci şöyle ifade ediyor:
“Gerçek şu ki, benim için kanser deneyiminin en zor kısmı, kanser gittikten sonra başladı. Hayatta kaldığım için minnettar olmakla birlikte hem fiziksel hem de zihinsel olarak çok yorgundum. Hastanede, diğer hasta insanların yanında hasta olmak normaldi. Fakat gerçek hayata döndüğümde, bende bir şeylerin yanlış olduğunu, diğer insanlara göre güçsüz ve yetersiz olduğumu düşündüm. Bir süre bu durumla savaştıktan sonra, şunu fark ettim; şu anda iyi olmak, ancak sahip olduğum bedeni ve zihni kabul etmeyi öğrenmek ile başlayabilecekti.
Yönetmen Andrew J. Bernstein, benzer bir bakış açısıyla diyor ki; “Stres patronundan, çocuklarından, eşinden, trafik sıkışıklıklarından, sağlık sorunlarından veya diğer koşullardan gelmez. Stres, bu koşullar hakkındaki düşüncelerinizden gelir.”
Benim için de artık, bakış açımı değiştirerek, savaşmayı bırakma vakti.
Niyetim, şu an sahip olduğum bedeni ve onun limitlerini kabullenebilmek.
Onu düzeltmeye ve kontrol etmeye çalışmadan, onu anlamaya çalışmak.
Yavaşlayıp, derinlerden gelen sesleri duyabilmek.
Belirli kimliklerimi bırakmayı göze almak.
Tüm bunların getirmiş olduğu acıyla, gerginlikle, yasla oturabilmek.
İfadeleri için alan tutabilmek.
Yine Suleika Jaouad’ın, “Between Two Kingdoms” kitabında belirttiği gibi; “Eğer acıyı uyuşturulması gereken, düzeltilmesi gereken, kaçınılması gereken ve karşı korunması gereken bir şey olarak düşünmeyi bıraksam ne olurdu? Eğer onun varlığını bedenimde onurlandırmaya, şu an içinde onu karşılamaya çalışırsam? İyileşmek, bu acı ile birlikte nasıl var olacağını öğrenmek demek; o yokmuş gibi davranmadan ve aynı zamanda hayatı da kaçırmadan.”
Artık kendime hedef bir iyileşme zamanı koymak ve yalnızca “sonuca” odaklanmak da istemiyorum. Sinir sistemimin yeniden dengesini bulabilmesi için zamana ihtiyacım olduğunu ve buna limitli zihnimle benim belirlemeyeceğimi biliyorum. Üstelik sürecin kendisinin bile, beni bana anlatan, zorlu ama değerli bir öğrenme alanı olduğunu fark ediyorum. Bu süreçte kendime nasıl davrandığımı, bedenimle nasıl ilişki kurduğumu, beni nelerin tetiklediğini idrak etmeye başlıyorum.
Şimdi bedenime ve zihnime gereken bakımı göstermeye başlayıp, evrenin ilahi zamanlamasına güvenme vakti.
Öncelikli olarak, ölümcül hastalıklarla mücadele eden herkese tüm kalbimle şifa diliyorum.
Benim gibi, kronikleşmiş ve modern tıpta etkili bir çözümü olmayan, fiziksel ve zihinsel sağlık problemleri yaşayan dostlarıma ise son olarak şunu demek isterim: Hastalıkları eğer biz yarattıysak (çeşitli travmalar ve inanç kalıpları sebebiyle), iyileşmenin çözümü de bizde demektir. Bu bazılarımız için uzun bir zaman alabilir. Fakat inanıyorum ki şifa; kendimize ve sahip olduğumuz bedene ve zihne göstereceğimiz sabır, nezaket, anlayış ve sevgiyle gelecek.
İlginizi çekebilir: ‘Affetmekte en zorlandığımız kişi, kendimiziz’‘