Değişim yolu önce kimsenin hoşuna gitmez. Her birimiz bir değişimden geçerken önce ona burun kıvırıp şikayet ederiz. İstenmeyen, sevilmeyen bir misafir gibi en beklenmeyen anda kapımıza gelmiştir. Bazen değişim bir şehirle, bir kariyerle, bir ilişkiyle, bir ayrılıkla, bir kayıpla, bazense iyi ya da kötü bir sağlık konusuyla karşımıza gelir.
İçimizde bugüne tutunan parça, değişimi olanca hızıyla itmek ister. Çünkü değişim baş döndürücü hızıyla karşımıza geldiğinde önce onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Bilinene tutunmak hep daha kolay olduğundan, bilinmeyene bakmak ve hatta onunla muhatap olmak pek istemeyiz. Bu nedenle biraz şikayet, biraz sorgulama, bazen “Neden ben?”, “Şimdi neden bunlar oldu ki?”ler zihnimizde uçuşur. İçinde olduğumuz duruma göre, bazen kolay bazen zor bir değişim sapağından geçeriz. Oysa hayat hepimiz için onca değişimin toplamı değil de nedir?
Değişim ilk anda görülmese de içinde dönüşümü de saklayandır. Her değişim aslında bize hikayemizin başka bir bölümüne geçişi, makas değişimini anlatmaktadır. Bu anlarda eskiden yaptığımız ancak yeni yolda bize hizmet etmeyen birtakım şeyleri bırakmamız gerekir. Bazen bırakılması gereken bir bağımlılık, bazen bir kişi, bazen yıllarca sürdürdüğümüz bir rutin, bazense kesin bir şekilde inandıklarımız ve daha pek çok şey olabilir. Hep yaptıklarımızı, sürdürdüklerimizi bırakmak fazlasıyla ürkütücü gelir, hatta biraz da boşluk hissi eşlik eder. Çünkü hep yaptıklarımız olmadığında belirsizlik de beraberinde gelir. Aslında belirsizliğe toleransımız ve değişimi kabulümüz kadar güçlüyüz.
Bize ayak direyen parça istediği başka bir şekilde önüne gelen küçük bir çocuğun tepkisinden farksızdır. O tam olarak “içimizdeki çocuk”tur. Onu ikna edebilip yola devam edebildiğimiz kadar değişim, dönüşüm yolunda ilerleyebiliriz. Neden olduğunu veya bazı şeylerin neden olmaması gerektiğini kendimize açıklayabildiğimiz düzeyde değişim motivasyonumuzu kendimizde bulabiliriz.
Bugün veya yarın senin de benim de kapımı bir değişimin çalma olasılığı çok yüksek. Kapıyı çalan bu misafir bize bir şey anlatmaya çalışırken önce onu dinlemek, ne anlatmaya çalıştığını duyabilmek gerek. Çünkü dinleyip anlamadığımız şeyi kabul edemeyiz ve onun neden olduğunu kendimize açıklamamız da fazlasıyla zorlaşır.
Değişimin bize anlattıklarını duyabilirsek içinde olduğumuz hal berraklaşmaya başlar. “Durum bu” diyebildiğimizde kabule yaklaşırız, o vakit elimizdeki koşullarla ne yapabileceğimizi, daha önce değişim yolundan geçerken neler yaptığımızı yol haritası olarak düşünürüz. O vakit bize bir dost eli değer, “İşte artık dönüşüm vaktin geldi; tüm yol, tüm bu zorluklar, değişimin kapını çalması işte bunun içindi” der hayat bize. O vakit kapıda başka bir misafir vardır: “Yeni sen, yeni bir hayat.” Ne zaman değişimden geçerken bir şeye ihtiyaç duyarsan pusulan da her an görebileceğin kalbinin ve beyninin birlikteliğinde saklıdır.