İsteklerinizin ardında kim var: Siz mi, diğerleri mi?
Yeni yeni fark ediyorum ki, bir şeyin gerçekleşmesini istediğimizde ardındaki motivasyon da çok önemliymiş. Olmasını çok istediğin durumu gerçekten isteme sebebin ne, hiç düşünüyor musun?
Mesela bebeğinin olmasını istiyorsan, bunun altında yatan neden gerçekten saf niyetinle, saf aşkla bir insan yaratmak ve onu dünyaya faydalı kılmak mı? Yoksa çevrendeki herkesin bebeği var ve senin henüz çocuk sahibi olmamanın verdiği rahatsızlık duygusunu hissediyor olman mı? Veya yalnızlık korkusu mu ya da kalbinin ta derinlerinden aslında çocuk sahibi olmayı istemeyip bu arzunun başkaları tarafından tuhaf karşılanacağı çekincesi mi?
Tam olarak nedir arzularının ardındaki “gerçek” motivasyonun?
Eğer pek de düşünmeden, hislerine kulak vermeden otomatik olarak yaşayan bir kişiysen arzularının ardındaki gerçeği deşmeyi hiç düşünmemiş olabilirsin. Hatta ihtiyaç bile duymamış olabilirsin. Başladığımız örnek üzerinden devam edecek olursak eğer; “Bu dünyaya gelirsin, okursun, çalışırsın, evlenirsin, çocuk yaparsın, ölürsün” döngüsündeyse hayatın, muhtemelen çocuk senin için herkesin “zaten” yaptığı bir şey ve üzerinde düşünmene pek de gerek olmayan bir durum.
Bunu isteyen siz misiniz, toplum mu?
Eğer sen de benim gibi biraz sorgulayan, didikleyen bir tipsen, bazı gerçeklerle yüzleşmek daha zor gelebiliyor zaman zaman, ama bir taraftan da ihtiyaçlarımızı sadece tek bir yoldan karşılama zorunluluğumuz ortadan kalkıyor.
Bu defa da evlenme mevzuunu ele alalım. Samimi bir şekilde yanındaki adam/kadınla hayatını paylaşmak istediğin için mi evlenmek arzusundasın yoksa yine yalnızlık korkusu mu (çoğu ama çoğu durumun altından çıktığına şahit oluyorum)? Veya ailenden uzak kendi alanına sahip olma derdi mi?
Ben bir ara çok evlenmek istediğimi düşünürken durumu biraz deşince anlamıştım ki tek isteğim kendi özel alanıma sahip olmaktı. Düşünsenize bu durumu deşmeden gerçekten evlenmek istediğimi düşünerek evlendiğimi? Olabilecek sonucu hepimiz az çok tahmin edebiliriz herhalde şu an. Gerçek ihtiyacımı görüp karşılayınca da hokus pokus!
Arzuların, isteklerin zihninden, öğrenilmişliklerinden mi geliyor yoksa ruhundan, kalbinden mi?
Zihinden gelince aslında hayat zorlaşıyor. Çünkü zihin takıntılı. “İlla ben bu yoldan gitmek istiyorum, başka bir şey istemiyorum” diye beyin bizi kemirmeye başlıyor. Kalpten gelince ise çok rahat ve sakin çünkü kalp biliyor ki bu hayatta tüm ihtiyaçlar büyük, küçük, basit, zor; her ne ise ve her nasılsa karşılanıyor.
Dileğiniz kalbinizden mi geliyor?
İş hayatımda da yaşadım. Bir dönem yaptığım ama asla sonuç alamadığım bir şeyin, şu an birebir aynısını yapmama rağmen çok fazla talep gördüğünü deneyimliyorum! Nasıl olabilir? Dışarıdan bakıldığında hiçbir şey değişmedi gibi görünüyor halbuki değil mi? Zamanında “Uğraşıyorum, uğraşıyorum olmuyor” diye ne sinirleniyordum, ne kafayı yiyordum!
Benim şu an anladığım kadarıyla bu evren gerçek olanı seviyor! Kalpten, samimi bir şekilde hayata akanı destekliyor! Anladım ki evvelden yaptığımda çok derindeki motivasyonum hırs ve kendimi ispat etmekmiş fakat şu an baktığımda tamamen kalbimden, hiçbir beklentim olmadan yapmak istiyorum. Sonuç aşikar. Birinde yollar tıkanıkken, kalpten geldiğinde yollar nasıl da su gibi akıyor.
Demem odur ki eğer hayatınızda çok ama çok istediğiniz herhangi bir durum gerçekleşmiyorsa öfkelenmeden önce bir durun, zaman tanıyın kendinize. Sorun kalbinize; bu arzunuza neden bu kadar takılmış olabilirsiniz? Ardındaki gerçek motivasyonunuz ne?
Çünkü onu bulabildiğinizde hayatınız sıkışmaktan kurtulup açılmaya, ferahlamaya başlıyor. Unutmayın; bu evren gerçeği desteklemeyi çok seviyor!
Nice desteklendiğimiz hayatlara.