“Önce resmimi hayal ederim, sonra da hayalimi resmederim.”
Vincent Van Gogh
Eskiden çok daha sık ve inanarak hayaller kurardım. Son dönemde hayatın karmaşasından mıdır, nereye yol almak istediğimi bilemediğimden midir bilmem, bir türlü hayal kuramaz oldum.
Size de zaman zaman olur mu bilmem, sanki bir yolun ortasında öylece duruyorum, etrafımdan hızlıca zaman, yollar, mekanlar, insanlar akıyor, gidiyor ve ben tepkisiz onları seyrediyorum.
Böyle bir boşluğa kolay kolay düşmem ancak bazen sanki sıkı sıkıya tuttuğum hayatımın dümenini birazcık bırakmak istiyorum. Dümen nereye evrilirse oraya gideyim diyorum. Ama bazen bir de bakıyorum ki gemim de savruluyor benimle beraber. O zaman anlıyorum fazlaca teslimiyetçi olmuşum dümene, beni istemediğim çıkmazlara götürmüş. Ve öyle zamanlarda derhal başına geçiyor, yeniden kaptan kimliğimi ortaya çıkarıyorum.
Herkesin kendince iç motivasyon araçları vardır. Kimisi bir müzik açar, kimisi bir dostundan onaylayıcı cümleler duymak ister, kimisi de deniz kenarında kendini dinler ve daha nicesi…
Benimse kesinlikle hayal kurmak. Hayallerimizin bir yerlerde küçük renkli uçan balonlar olarak havalandığını ve zamanı gelince de penceremizde belirdiğini düşünürüm.
Zihnimizde hiçbir engelin olmadığı, kimsenin sınır koyamadığı, uçsuz bucaksız, tamamen bize ait harika bir çalışma alanı hayal kurmak. Bu hayaller belki bazen çok ütopik, bazen çok sınırsız, bazen yakın zamanlı, ulaşılabilir hedefler gibi olabilir. Ancak mühim olan buna ne kadar inandığımız, ne kadar istediğimizdir. Bir başkası için gerçekten imkansız olan bir hayal, bizim için tüm varlığımızla inandığımız renkli balonlarımız olarak bizimle yolculuğa çıkmaktadır.
Son dönemde durup düşünüyorum da hayallerimin peşinden gitmeyeli, onları vakit ayırıp parlatmayalı epey zaman olmuş. Oysa ki bizlerin şahane potansiyellerini performansa dönüştürecek en önemli araçlarımızdır hayallerimiz.
Geçenlerde okuduğum bir araştırmada şöyle diyordu, ölüm döşeğindeki 100 insana hayatlarındaki en büyük pişmanlıkları nedir diye sorulmuş ve hemen hemen hepsi yaptıklarından değil yapamadıklarından pişman olduklarını söylemiş.
Yaşadığımız anın tekrarı yok, olmayacak da. Hepimiz bu gerçeği bilsek de günün telaşında göz ardı ederiz ve bir de bakmışız ki zaman geçmiş bizim hayal balonlarımızın ise havası giderek sönmüş.
Amacım, umutsuz, karamsar cümleler kurmak değil. Tam tersi, içimizde var olan, bizlere bahşedilmiş yeteneklerimizi açığa çıkarmamız gerektiğini vurgulamak. Hepimizin, hayat denen bu olgu ile ödüllendirilmesinin bir sebebi var. Peki bizler neden bu sebebi ortaya çıkarmak yerine, onu yok sayıyoruz?
Eminim birçoğumuz pek çok başarı hikayesi dinlemiş, okumuşuzdur. Orada da vurgulanan, dünyaya damgasını vurmuş ünlü isimlerin yılmadan, kapıları defalarca kez kapansa da yollarından vazgeçmemeleridir. Peki nedir onların böylesi yılmadan yola devam etmelerini sağlayan motivasyon?
Tabii ki hayalleridir…
Ve hepimizin küçük ya da büyük gerçekleştirmek istediği bir hayali bile olsa mutlaka vardır.
Peki o hayalleri hayata geçirmek için bizleri tutan nedir? Öncelikle bunları sorgulayalım ve sonra da olanca inancımızla onlara dört elle sarılalım.
Başlamak için en doğru zaman bu zaman! Hadi alalım elimize boyalarımızı, önce resmimizi hayal edelim, sonra da hayat tuvalimize en güzel resmi çizelim.
Hepinize hayat terazisinde yaptıklarının yapamadıklarına daha ağır bastığı, hayallerini gerçekleştirmek için kendi tuvalinin ressamı olduğu ve istediği renklerle bezeli, harika bir yolculuk dilerim.
İlginizi çekebilir: Kendini bulmak: Kuşun kanatlarını keşif yolculuğu